Hüseyin Altunbaş
Ne saçma reklamlar!
Hep saçma reklamlar, kötü reklamlar, tukaka reklamlar demek benim de hoşuma gitmiyor. Güzel değerlendirmeler yapmak istiyorum. Ama reklamdan anlamayan insanların yaptıkları saçma reklamlar er ya da geç karşımıza dikiliveriyor ve sınırları zorluyor.
Reklam yapmayı çok hafife alan anlayış marka adaylarını hiçbir yere götürmüyor. Belki bugün satış yapıyor olabilirsiniz. Belki zengin de olabilirsiniz. Belki benim reklama ihtiyacım yok diyecek kadar tok da olabilirsiniz. Ama eğer reklam konumlandırmasından, mesaj konumlandırmasından, marka konumlandırmasından haberiniz yoksa, reklamda fayda, vaad, destek ne demektir bilmiyorsanız, değer yaratmayacak işler yapıyorsunuz demektir.
Vay böyle reklamcılara, vay böyle reklamcılardan hizmet alan markalara.
Vay ki ne vay.
“Süt’ü işliyoruz” ve “Helal Süt” başlıklı iki reklam yaptı Ova Süt geçen hafta. Grafik yaratıcılığını yeterli görüp yapılan bir reklam aslında. Ova Süt ismini sütle yazmanın grafik olarak değeri olabilir ama reklam olarak değeri yok maalesef. Ova yazısı, hatta siyah zeminde sütle yazılan Ova yazısı, öcü gibi görünür olmanın dışında markaya zerre katkı sağlamamış. Süt ile Ova yazmanın marifetini anlamak mümkün değil. (Okul öncesinde çocuklara yazdırın çocuklardan güzel tepkiler alırsanız beri gelin)
Ova isminin bilinirliği ile ilgili bir sıkıntı mı var ki Ova isminin bilinirliğine yönelik bir reklam stratejisi güdüldü? Velev ki böyle bir yaratıcı grafik çalışması yaptınız bu açıkhavada söylenecek önemde ve yaratıcılıkta değil. Kataloglarda, broşürlerde, yani çizgi altlarında söyleyin, ama çizgi üstü iletişimde çok çok yanlış bir strateji.
Sadece bununla bitmiyor. Hem sütü işliyoruz hem de helal sütüz diye iki ayrı reklam vaadiyle hangi sorunu hangi hedef kitlenin zihninde çözdükleri de çok merak konusu. Bu reklamlar hangi sorunu çözdü onu sormak lazım. Sorun yaratmanın dışında başka işlevi olamaz çünkü. Ova Süt gibi kaliteli bir markayı çok kötü duruma sürüklemiştir bu reklamlar. Benim ürünlerini bildiğim, kaliteli olarak nitelendirdiğim Ova süt markasını bu son reklamlar maalesef batırdı. Ne olduğu anlaşılmaz bir noktaya sürükledi. Kafaları feci karıştırdı.
Yani sütün işlenmesi çok ayırt edici ve sadece Ova süte ait olan bir fayda mı? Yani başka sütler işlenmezken Ova süt mü işleniyor. Yani rakip sokak sütleri mi? İnsanlar bu reklamdan etkilenip işlenmiş süt diyerek size mi yönelecekler? Tabii ki bu soruların cevaplarını reklam ajansları vermeli. Ama maalesef reklam stratejisi aşamasında bunlar cevaplanmalıydı!
Bitmedi! Bir de süt Helal’miş. Helal Süt vaadi Almanya’da yayın yapan Türk kanallarında iş yapar. Almanya’ya ihraç ediyorsanız oralarda söyleyin. Konya billboardlarında bizim ki helal demenin hiçbir mantığı yok! Tüketici soruyor: Ova Süt Helal’de diğerleri haram mı? Helal ne demek, haram ne demek?
Yani reklamlardaki iki başlıkta farklı anlamlara, farklı vaadlere gidiyor. Hem benim sütüm işlenmiş süt, hem de benim sütüm helal süt demenin hedef kitlede yaratacağı kafa karışıklığını düşünmemiş olmak reklam mantığı ile örtüşmez. Reklam ajansı bunu düşünmeyecek de neyi düşünecek!
Durduk yere benim sütüm işlenmiş demek çok eski bir vaad olabilir. UHT teknolojisi ilk çıktığında söyleseniz belki anlaşılır. Mantıklı da olabilir. Artık sütlerin tümü kutu ambalajında ve UHT teknolojisi diye koskoca yazıyor. Tetrapak’da iyi olanı korur diye sloganını ambalaja yerleştirmiş. Sokaktaki insanlara sorun sütün işlendiğini bilmeyen var mı acaba? Good morning!
Marka değeri yaratmayacak, satış vaadi taşımayan reklamlara saçma reklamlar denmez de ne denir? Böyle reklamlar kaliteli markalara yazık ediyor.
Böyle reklam olmaz. Her zaman söylediğim gibi bu ancak grafik olur. Ve sadece grafik panolarında yayınlanabilir. Reklam panolarında değil.
Süt işlenmiş de reklam ajanslarımız işlenmiş mi acaba, eğitimle işlenmiş reklam ajansları sertifikası alsalar ne iyi olur değil mi!
Oh Be Rijkaard Gitti!
Sadece Galatasaray meselesi değil! Yabancı hoca tercihlerimiz hep ismin büyüklüğü ile orantılı abartılı oluyor. Sonra fiyasko. Yerli hocalarımıza daha fazla ilgi göstermemiz gerektiğini anlıyoruz ama sonra ders çıkartmıyoruz. Hep aynı terane.
Rijkaard gitti çok şükür. Hepimiz rahatladık. Türk futbolu rahatladı. Galatasaray da rahatladı ki, Fenerbahçe karşısında aslanlar gibi top oynadılar. Top oynamayı hatırladı çocuklar. Demek ki her işte olduğu gibi işe ruhunu vermek gerekiyor. Ruhsuz Rijkaard sayesinde Türk futbolumuz geriye gitti, bundan nasibini milli takımımızda aldı. Fenerbahçe de de Aragones, Beşiktaş da DelBosque öyle büyük hocaydılar ki takımlarımıza derin yaralar açtılar. En son film Galatasaray’da çekildi.
Rijkaard’ın fos çıkması Türk futbolu için de büyük bir ders aslında. Türk hocalarımız da kendilerine daha fazla güvenmeliler, daha fazla çalışmalılar. Bunlar dünya çapında hoca olabiliyorsa bu iş bu kadar korkulacak, büyütülecek bir boyutta değil!
Konyaspor Asansöre mi Biniyor!
Düşüp kalkan takımlar için söylenen asansör takım yakıştırması acaba Konyaspor için bu sene geçerli mi olacak! Aman Allah korusun diyelim. Böyle diyerek olmuyor ama. İşi sağlam yapmak lazım. Konyaspor’un küme düştüğü sene de düşmez canım mümkün değil derken çaktırmadan düşüvermişti, hatırlayın. Asansör uzaklardayken o sene aşağı inilivermişti. Bu sene sanki asansör Konyaspor’un yakınına daha erken geliverdi. Son anda gelmesinden iyi aslında ama dersler çıkartılabilirse tabii.
Dilaltı Ziya Doğan hoca inovasyon yapmalı. Hep aynı söylemlerle algı körlüğü yaratılarak başarı gelmiyor. Yenilik lazım. Konyaspor hepimizin değerli varlığı bu varlığı olumlu eleştirilerle hasta yatağından kaldırmamız lazım.