Mustafa Yiğit
Nobel Edebiyat Ödülüne hiç olmadığı kadar yakın (!)
Bugünkü Elif Şafak haberlerini görünce bundan tam on bir yıl önce yayınladığım bir yazı aklıma geldi…
Bundan tam on yıl önce 16 Ekim 2006 tarihinde bu sayfalarda Orhan Pamuk’un Nobel ödülü almasından hemen sonra şu başlıkla bir yazı kaleme almış “Gelecek Yıl da Nobel Ödülünü Elif Şafak’a verin!” demiştim.
Yazıma da “bu ödül aslında Türkiye’nin kuşatılmasının ayak sesleri.” diye devam etmiştim. O gün herkes “ ne alaka Türkiye normalleşiyor siz pişmiş ata su katıyorsunuz” diyorlardı…
Ve Yazımın devamındaki şu uyarılarımıza da hiç kulak asmıyorlardı: “Ermeni Yasa Tasarısı Fransa Parlamentosu’nda kabul edildi, Orhan Pamuk Nobel Edebiyat ödülünü aldı. Gözümüz aydın. Bu ne anlama geliyor? Türkiye kuşatılıyor. Türkiye batıya yüzünü döndükçe batıdan tokat yiyor. Ağzı yüzü kan revan içinde. Bundan sonraki aşamaları düşünmek bile istemiyorum. Her şey olabilir bundan sonra. Atılan tokatlar kâfi gelmez, kolumuzu bacağımızı keserler muhtemelen. Sonunda da bir birkaç kürek toprakla bir fatiha okunur ve tarihin tozlu sayfalarındaki yerimizi alırız. Bütün bunları nereden çıkardın diyeceksiniz. Görünen köy kılavuz istemez. Artık hiçbir şey uzak değil. Bundan sonraki aşama bazı safdillerin sözünü ettiği gibi, Avrupa Birliğine girme aşaması olmayacaktır herhalde. Onların derdi başka. Yüzyıllarca yapamadıklarını şimdi yapmak istiyorlar. Türkiye’yi bir müstemleke ülkesine dönüştürmek istiyorlar. Bunu da AB marifetiyle gerçekleştirecekler. Bugün Ermeni tasarısı, yarın Kıbrıs’tan Türk askerinin çekilmesi. Tabii bunlarla da yetinmeyecekler. Bundan sonraki aşamayı söylüyorum size, sıkı durun. Türkleri Türkiye sınırlarından dışarıya sürmek. Türkleri bin yıl önce geldikleri topraklara göndereceğiz diyen Haclı zihniyeti bugün de bunu apaçık bir şekilde dile getirmektedir. Türkiye üzerine alınan kararların özeti budur. Bu bir Sevr paranoyası diyenlere sesleniyorum. Evet, ben bir paranoyağım. Sevr’i hortlatmak istiyorlar demiyorum. Sevr’i uygulamaya geçiriyorlar diyorum. Bunu da ihanet şebekeleriyle “iş tutarak” yapıyorlar. Bugün verilen edebiyat ödülünün gerekçesinde de bunu net bir şekilde görmüyor muyuz. İsveç Akademinin açıklamasında, "yaşadığı kentin melankolik ruhunu arayışında Pamuk'un, kültürlerin çatışması ve birleşmesinde yeni semboller bulduğu" ifade edilmiş. Bu sembollerin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bir edebiyat ödülünün böyle siyasi bir gerekçeyle verilmesi aslında şaşırtıcı da değil. Çünkü bu bir edebiyat ödülü değildir. Son yıllarda bu ödülü alan kişilere baktığınızda, onların geçmişlerine, kendi ülkeleriyle ve toplumlarıyla olan ilişkilerine baktığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bütün bu kıstasları göz önüne alarak diyorum ki, bir sonraki dönemde Nobel ödülünü alacak edebiyatçı bellidir: Elif Şafak “ Kendi milletini aşağıladığı için” bu ödüle layık görülecektir!
***
Bu paranoyak diyor ki, ülke bölünme aşamasına gelmiştir artık. Etnik bölücülük daha da güç kazanacaktır, kültürel haklar, siyasi haklar derken, yeni bir komşu devlet yakında nur topu gibi doğacak ve kucağımıza verilecek. Dost, müttefik hikâyeleriyle uyutulduk yıllarca yine uyutuluyoruz diyeceğim. Bunların hiç birine aldırmayın siz. Siz gidin her gün saatlerce onları izleyin kokuşmuş tv kanallarından. AB de zaten sizin bunları izlemenize hiçbir şey demiyor. Hatta destekliyor. Siz hiç duydunuz mu bu toplum neden bu kadar cehalet içinde, bu televizyon kanallarıyla uyutuluyor diyen AB yetkilisini! Çünkü bunlar vatandan da milletten de önemli. Vatan ne ki, bir avuç toprak. Millet ne ki, tarih sayfalarındaki efsanelere konu olmuş masalımsı bir kavram.”
Evet 2006 yılının 10 Ekiminde yani bundan tam 11 yıl önce bu sayfalarda kaleme aldığım sözkonusu yazıdaki söylediklerim maalesef tek tek gerçekleşti.
Sevr, AB, Etnik bölücülük her biri bir silah olarak karşımızda…
O gün bu eleştirileri yapan bizlere paranoyak mısın, işte Türkiye normalleşiyor daha ne istiyorsunuz diyenler nerede?
Bugün Türkiye’nin hiç de öyle normalleşmediğini, “normalleşme” kavramının sözkonusu gerçekleri örten bir paravan kavram olduğunu acı bir tecrübeyle gördük.
Yine söylüyorum; mesele Türk milletinin değerlerini ne kadar çok aşağılarsan, Türkün milli davalarına ne kadar çok zarar verirsen o kadar makbulsündür… Öyle ki, Türk milletiyle ne kadar sorunun varsa ve bunu eserlerinde dile getirirsen Nobel’e de o kadar yakınsındır,,,