Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Noel ve yılbaşı neyimiz olur?
Müslüman coğrafyasında oluk oluk kan akmaya devam ederken, ülkemizde bazı kesimler tarafından noelle birleştirilmiş yılbaşı kutlamaları hazırlığı yapılıyor. Halkının % 99’u Müslüman olan bir ülkede yılbaşı gelirken Hristiyanlık kültürünün temel ögeleri ve sembolleri olan dini motiflerin kimi ticari kuruluşlarda sergilenmesi yürek yakıyor. Bir başka dünyanın dini sembolü olan “Noel Baba” figürü başında kürklü külahı, sırtında gocuğu, elinde değneğiyle temsil ediliyor. Bunun adı, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak diyeceğim ama bunu Müslümanım diyenler yapıyor.
İslam geleneğinde Noel baba diye bir figür yoktur. Esasen Hıristiyan Avrupalılar, Hazreti İsa'nın doğumunu, doğduğundan dört asır sonra kutlamaya başladıkları zaman, mahiyeti tamamıyla dinî olan bu törene kendi putperest geleneklerini sokmaktan geri durmamışlardır. İslam ülkelerinde çeşitli şekillerde faaliyet gösteren misyonerlerin önceliği, Müslümanları Hıristiyanlaştırmak değil, onları İslam’dan çeşitli tuzaklarla uzaklaştırmaktır. Özellikle, gençler arasında İslam’a bağlılıkları artırıcı her şeyle, dolaylı bir şekilde mücadele ediyorlar. Dini hassasiyetlerini kaybeden, kendi kültür, medeniyet ve dini değerlerine yabancılaşan gençler, misyonerler için tam da aranıp-bulunmaz bir ortam olarak değerlendiriliyor. İşte asimile olmuş böylesi gençler tam da onların tuzaklarına düşüyor.
Medeniyet tarihine baktığımız zaman milletler, ancak, kendi dinlerine bağlı ve milli hassasiyetlerini korudukları takdirde ayakta kalmışlar. Özellikle İslâm’a bağlılıklarını zayıflatan ve kendi medeniyet değerlerinden kopan milletler başka milletlerin uydusu olmuştur. İbn Haldun, ‘mağluplar, galipleri taklit eder” derken bu tehlikeye dikkatleri çekmiştir. Bundan dolayı Hz. Peygamber (a.s); dini ve dini sembollere bağlılık bağlamında; “kim bir kavme benzemeye çalışırsa o da onlardandır” buyurmak suretiyle 1400 sene önceden ümmetini uyarmıştır.
Her kim ki, dini değerler açısından herhangi bir kavme benzemeye çalışırsa, artık o kendi toplumuna değil, benzemeye çalıştığı topluma bağlı hale gelir. Gerçek asimilasyon bu ‘müteşebbih’ olma durumudur. Hal böyle olunca, acaba ne oluyor da Müslümanlar kendi dinleriyle ve medeniyetleriyle yakından-uzaktan alakası olmayan Hıristiyanların dini bayramı olan “noelle birleştirilmiş yılbaşı”nı kutlama konusunda gayret sarfediyorlar? Yılbaşı bizim neyimiz olur? Ramazan Bayramımız mıdır? Kandilimiz midir? Kurban Bayramımız mıdır? Hicri yılbaşımız mıdır? Noel baba figürü de nereden çıktı? Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, dayı mız mı? Neyin nesi bu? Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda neyinnesidir? Söyleyelim. O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılıç artığıdır.
Milletimizin tarihsel sürekliliğini istiyorsak, aile ve okullarımızda çocuklarımıza ve gençlerimize yeterince dini eğitim ve öğretim verme konusunda hassasiyet göstermeliyiz. Yabancı kültür ve dini değerler karşısında farkındalık şuuru oluşturmalıyız. Bu konuda başta devlet ricalimiz olmak üzere tüm sivil ve resmi kurumlarımıza büyük görevler düşüyor. Kendi değerler sistemimizi nesillerimize aktarmazsak, tabiat boşluk kabul etmez anlayışıyla, başkaları bu boşluğu doldurur. Bu sebeple milletimizin tarihsel sürekliliği, bekası ve ülkemizin üniter yapısını korumada ahlaki ve manevi mücadele sonuna kadar aralıksız sürdürülmelidir. Çünkü mücadelede süreklilik esastır. Eğer milletimizin değerlerine karşı yabancılaşmayı önlemede zamanında tedbir almazsak, gençliğimiz büyük bir manevi boşluğun girdabına yuvarlanıp gidecek ve elimizden kayacaktır.
Unutmayalım. Varoluşumuzun kökleri; milli, ahlaki ve manevi değerlerimize bağlılıktan geçmektedir.