Nusret ERGÜL
Zaferspor ve İdmanyurdu genç takımında forma giyip atletizmde Konya şampiyonlukları kazandıktan sonra, bisiklet sporunda Ay-Yıldızlı formayı giyen milli takımda antrenör olarak görev yapan spor adamı...
Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Nusret Ergül
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
20 Mart 1941 günü şehrimizin Arapoğlu Makası Kürkçü Mahallesi’ndeki iki katlı kerpiçten mütevazı evlerinde dünyaya gelen Nusret Ergül, baba Bozan’ı anne Nazlı Hanım’ı ve yakın aile fertlerini o gün tarifsiz bir sevince boğmuştu. Minik Nusret, ailenin iki erkek iki kız çocuğundan sonra dünyaya gelen beşinci çocuğu oluyordu.
BOZAN ÇAVUŞ, ALTI ÇOCUKLU MUTLU BİR AİLENİN REİSİYDİ
Konuğumuz Nusret Ergül’ün babası çevresinde ve camiada Bozan Çavuş lakabı ile tanınırdı. Çocukları Cavit, Cavidan, Meliha, Nezihe, Nusret ve Fehime ile çileli yoklukların, zorlukların yaşandığı yıllarda, eşinin ve çocuklarının nafakasını çıkartabilmek için çalışır. Bozan Çavuş önceleri Kemer Un Fabrikası’nda buğday pazarı içinde buğday alım satım işlerine bakarmış. Buğdaydan çok iyi anladığı için bütün işi buymuş. 88 yaşına kadar çalışabildiği ölçüde çalışmış çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için gayret göstermiş… Kısaca çileli bir baba olarak dualarla gözyaşları içinde toprağa verilirken son sözleri yine hep çocuklarına baba duası olmuş.
YOLLARIN VE PİSTLERİN FIRTINA İSMİ, GEÇİLMEZ BİSİKLETÇİSİ FUTBOLA MERAKLIYMIŞ
Geleceğin ay-yıldızlı forma ile hırçın, inatçı ve güçlü bisikletçisi minik Nusret yürümeye başladığında her çocuk gibi önce topla, futbolla, sporla tanışmış. Kendi ifadesi ile top oynamaya da çok meraklı imiş, hatta hastalık derecesinde futbola tutkulu imiş. Mahalle arkadaşları ile sokak aralarında boş buldukları tarlalarda o zamanların oyunları olan bilye, boncuk oynamak, saklambaç, yarışlar yapmak zevk aldıkları, heyecan duydukları, vakit geçirdikleri oyunları imiş. Kendi ifadesi ile ‘Her çocuk gibi ben de oyunu sokakta oynamayı çok severdim’ diyor.
TATLICI DA ÇALIŞTIM, GAZETE SATTIM; İSTASYONDA KARPUZ-KAVUN ATTIM
Okul çağına geldiği zaman Altınçeşme İlkokulu’na gider. Öğretmeni önce Bediha Hanım’dır. Daha sonra ise derslerine İsmail Hakkı Bey girer. İlkokulda iken en çok sevdiği ders beden eğitimidir. Okulun vasat biraz da haylaz bir öğrencisidir. Yine ilkokula gittiği yıllarda, hatta aklının ermeye başlayıp kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladığı yıllardan itibaren Nusret Ergül için de kader ağlarını artık yavaş yavaş örmektedir. Babasının geliri ve yaşam tarzları o yokluk yıllarında bilinen bir ailenin tıpatıp aynısıdır. Bunları daha o çocuk aklı ve gözü ile gören konuğumuz okul çağlarında bir yandan okula giderken okuldan kalan zamanlarda, tatil günlerinde ise çalışmasının gerektiğini anlar… Para kazanmak dahası harçlığını kazanmaktan öte kendinden önce ailesine, aile bütçesine katkı sağlamayı hedef edinir. İlkokul çağlarında Konya’mızın yine o yıllardaki meşhur tatlıcısı Ahmet Manav İdris Dönengil’in yanına gitmekte ve bu meşhur ustanın yanında çalışmaktadır. Ayrıca boş vakitlerinde bu kez Hükümet Meydanı’nda o yılların en meşhur kitapevlerinden Kırmızı Kitapevi’nin önünde gazete satar, ayrıca İstasyon’a giderek vagonlarla şehrimize gelen karpuz ve kavunları atarak harçlığını çıkarır.
KİLİSENİN ALTINDAKİ MEHMET AĞA’DAN SİMİT PARAMA BİSİKLET KİRALARDIM
İsterseniz geleceğin milli bisikletçisi olacak olan Nusret Ergül’ü, bisikletle tanışmasını, bisiklet sevdasını ve bisiklete aşık olmasını kendisinden dinleyelim:
Bu arada yavaş yavaş da bisiklete merak sarmaya başladım. Öyle ki bisiklet, o dönen iki tekerlek… Onun üzerinde durmak, onunla hız yapmak adeta uçmak gibi bir şeydi benim için. Rüyalarıma bisiklet giriyor, bisikletle ben bulutların üzerinde uçuyordum. Bisiklete çok meraklı idim… Kilisenin altında meşhur bisikletçi Memet Ağa vardı. Cebimdeki simit parasına simit almaz, aç kalır ama Memet Ağa’dan o parayla bisiklet kiralar, Fahrettin Paşa Parkı’nda bisiklete binerdim.
KOLCU HÜSEYİN AĞA BİSİKLETİN ÜZERİNDE BENİ YAKALAYIP EHLİYET SORMUŞTU
Hiç unutmuyorum. Bir gün o zamanların gelmiş geçmiş en büyük, en korkulan zabıtalarından Kolcu Hüseyin Ağa vardı. Yine o yıllarda zabıtaya kolcu denirdi… Kolcu Hüseyin Ağa yaşlı bir adamdı ama çok sertti, acımasızdı, herkes ondan korkardı.. Kolcu Hüseyin Ağa bir gün beni bisikletin üzerinde yakaladı ve benden ehliyetim olup olmadığını sorarak ehliyetimi göstermemi istedi. Ben sözde uyanıklık yapıp hemen elimi cebime attım ve kendisine ilkokul kimliğimi gösteriverdim. O da çaktırmadan okul kimliğime şöyle bir baktı ve “tamam geç” dedi. Bisiklete bindiğimiz, çocukluğumuzu öğrencilik yıllarımızı geçirdiğimiz yer genelde Fahrettin Paşa Parkı idi. En iyi okul arkadaşım ise kaleci lakabı ile çağırdığımız Bilge Tarhan ayrıca Yücel idi.
BİR YIL KARMA ORTAOKULU’NA GİTTİM
İlkokuldan sonra hiç olmazsa bir meslek sahibi olmayı istiyordum. Babam da bunu istiyordu. Onun için Sanat Enstitüsü orta kısmına kayıt olmak için gittim. Ama beni nedenini hala bilmiyorum sanat okuluna almadılar. O zaman ben de Karma Ortaokulu’na kayıt yaptırdım. Bir yıl bu okula gittim; Vezir Balcıoğlu, Abdullah Loraslar, Latif Özer beyler bizden bir iki sınıf büyüktüler. Ama özellikle sporda onlarla birlikte oluyorduk. Bir yıl Karma Ortaokulu’na gittikten sonra Ankara Birinci Sanat Enstitüsü’ne gittim. Burada da bir yıl okuduktan sonra bu kez Konya Sanat Enstitüsü’ne kayıt yaptırdım ve yeniden Konya’ya döndüm. Burada da torna tavsiye bölümünde okudum.
ZAFERSPOR’DA VE İDMANYURDU GENÇ TAKIMINDA ÜÇ YIL FUTBOL OYNADIM
Bisiklet sporuna başlamadan önce üç hatta dört yıl lisanslı olarak futbol oynadım. O yılarda Sanat Enstitüsü’nde öğrenci idim. Beden eğitimi öğretmenimiz ise aynı zamanda Beden Terbiyesi Bölge Müdürü olan Bekir Ziya Eytemiz idi. Eytemiz hocamız beni okulun voleybol, basketbol ve atletizm takımlarına da seçmişti. Ben o yıllarda Zaferspor’da sağ bek ve sağ açık olarak oynuyordum. Bir süre sonra İdmanyurdlu yöneticiler benle ilgilendiler. Mehmet Şan’ın Başkanlığını yaptığı İdmanyurdu genç takımına beni aldılar; burada da tam üç yıl futbol oynadım.
ATLETİZMDE İSE DERECELER YAPTIM
Yani futbol oynarken Eytemiz hocamın isteği ile atletizm de yapıyordum. Hatta beni artık atletizm yarışlarına filanda dâhil ettiler. Mesela atletizmde 10 bin metre yarışlarında koştum. Bu yarışta Konya ikinciliğini elde ettim. Daha sonra sırıkla yüksek atlamada yarışlarına katıldım ve sırıkla yüksek atlamada Konya şampiyonu olmuştum.
FUTBOLCU OLMAYI HAYAL EDERKEN İLANLARI GÖREREK DÜZ BİSİKLET YARIŞLARINA KATILACAKTIM AMA…
Bu yıllarda tam iyi bir yıldız futbolcu olmayı hayal ederken bir anda gazetelerde, dükkânların camlarındaki ilanlar benim kaderimi değiştirecekti. 1960 yılının nisan ayı idi. Mahalli gazetelerde ve dükkânların vitrinlerine yapıştırılan düz bisiklet yarışlarının yapılacağı afişler ve ilanlar benim bir anda aklımı çeldi. Bu yarışmalara katılmayı çok istiyordum, çok heyecanlanmıştım. Ama bisikletim yoktu. Fethi eniştemin kardeşi Mehmet Gülnaz’dan emanet olarak aldığım automoto marka düz bisikletle yarışlara katılmaya karar verdim. Düz bisiklet yarışları eski İstanbul Yolu’nda 10 kilometre olarak yapıldı. Hem de tam beş hafta devam etti. Yarışa katılan 88 kişi vardı. Bu yarışlar sonunda ben seksensekiz kişi arasında ikinci olmuştum.
BİSİKLET YARIŞINDAN SONRA AYNI GÜN İDMANYURDU FORMASI İLE KONYASPOR’A KARŞI OYNADIM VE KAFA İLE GOL ATTIM
Dahası bu bisiklet yarışlarının son günü çok ilginç bir olay daha yaşamıştım. Bisiklet yarışları sabah yapılmış ben de koşmuştum. Öğleden sonra ise sarı-yeşil renkli eski Konyaspor’a karşı İdmanyurdu forması ile maça çıktık. O gün o maçı 3-1 kazandık ve maçta sağ açık oynadım. O maçta takım kaptanı olarak sahaya çıkmıştım. Hatta golün birini de ben kafa ile attım. Bu maçta Hasan Altıoklar, Hafız Hikmet, Kaleci Aziz ve Yener Soysal da oynamışlardı. Ama bisiklet sporuna o günkü maçtan sonra tamamen el attım ve futbol işini noktaladık...
İDMANYURDU’NUN UNUTULMAZ FUTBOLCULARI VARDI
O yıllarda İdmanyurdu’nda ve Gençlerbirliği’nde öyle unutulmaz başarılı futbolcular vardı ki… Mesela 1950’li yıllar İdmanyurdu’nda kaleci Bursalı Ergun, Pillim Nuri, Dondurmacı Şaban, Garga Tevfik, Orhan, Pırasa Osman, Mezar Taşı Arif, buna yandan Arif de derlerdi, Cumbul, Kibar, Memolar, kibarlar, yağcılar, Kürt Faik, Raif Abi kardeşlerden en büyükleri olan Kürt Ali vardı… Bunlardan zaman içerisinde tabii İdmanyurdu’ndan Gençlerbirliği’ne geçenler olmuştu…
LİSANSLI BİSİKLETÇİ OLARAK SPORA ŞEKERSPOR’DA BAŞLADIM
Lisanslı bisikletçi olarak bisiklet sporuna Konya Şekerspor’da başladım. Emanet bisiklet ile katıldığım düz bisiklet yarışlarının 2. ve 3. haftalarında birinci olunca Nezir Sonakın’ın dikkatini çekmişim. O bana bir yarış bisikleti verdi. Bu bisikletle de üç hafta süren pist yarışlarına katıldım. Burada da birinci olunca beni Konya Şekerspor Bisiklet Takımı’na aldılar. Takımda Nezir Sonakın, Mustafa Mest, Ahmet Yağcıoğlu, Kaya Tokgöz, Saim Kıyıcı ve Dursun Ali Akdere vardı. Artık futbola gitmiyor, bisiklet takımı ile antrenmanlara çıkıyordum.
İLK YOL YARIŞIMI HATAY TURUNDA KOŞTUM
İlk yol yarışımı 1960 yılında Antakya’da Hatay Bisiklet Turu’nda koştum ve 18. oldum. Pistte ise ilk müsabakamı Haziran ayında yine 1960 yılında Ankara’da koşmuştum. Nezir Abi dörtlü takımda kendi yerine beni koşturmuş ve o gün Ankara takımını geçmiştik. Aynı yıl Türkiye pist yarışlarına katılıp Sait Toy’a geçilip elenmiştim.
İLK TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİMİ 1961’DE ADANA’DA KAZANDIM
İlk Türkiye birinciliğimi 1961 yılında Adana’da yapılan yol yarışlarında elde ettim. Balıkesir’de yapılan pistte tur atlama yarışlarında ise ilk Türkiye birinciliğini kazanmıştım.
62’DE MİLLİ TAKIM İLE İTALYA’DAKİ DÜNYA ŞAMPİYONASINA KATILDIM
1962 yılında ise Türk Milli Takımı ile İtalya’da yapılan Dünya Şampiyonası’na gittik. Milli Takım’da Konya’dan ben, Nezir Sonakın, Ertan Tezer, Rıfat Çalışkan, Kocaeli’den Muzaffer Öztürk vardı. Milano’da yapılan 190 kilometrelik dünya şampiyonasında 134 sporcu arasında 51. olmuştum. Ama rakiplerimiz 8.5 kiloluk biz ise 11.5 kiloluk bisikletlerle yarışıyorduk. Bu ağırlık onlara çok büyük bir avantaj sağlıyordu. Nezir Sonakın, Rıfat Çalışkan, Ertan Tezer, Kasım Şen ve ben 1963 yılında bu kez Belçika’da yapılan Dünya yol yarışlarına katılmıştık. Bu dünya şampiyonasında ben düşüp zaman kaybetmeme rağmen en iyi sonucu alarak 27. olmuştum. Türk takımında yine yarışı tek bitiren ben idim. O tarihlerde dünyanın en iyi bisikletçisi Eddy Merx birinci olmuştu. Ardından 1964 yılında Nezir Sonakın, Rıfat Çalışkan, Hasan Kılınç, Çetin Yüce ve ben Fransa da yapılan Dünya Şampiyonası’na katıldık. Milli Takım arkadaşlarım Rıfat Çalışkan, Çetin Yüce ve Gürol Atasoy’du. Burada da 180 sporcunun katıldığı 194 kilometrelik yarışta tempoya ve parkura dayanamayarak yarışı hepimiz terk etmiştik. İspanya da yapılan dünya şampiyonasında ise İtalyan antrenörümüz Gino Bartulicci beni götürmeyince ben 4 dünya şampiyonası katılmış oluyordum.
ALMAN YETKİLİLER BENİ ALMANYA’YA TRANSFER EDİP WOLSVAGEN FABRİKASINDA İŞ TEKLİFİNDE BULUNDULAR
1964 yılında Almanya’da yapılan Avrupa Şampiyonası’na Rıfat Çalışkan ile ben katıldım. Bu şampiyonada 18. oldum. Alman Bisiklet Federasyonu yetkilileri beni Almanya’da kalıp Wolsvagen otomobil fabrikasının bisiklet takımında koşmamı istediler. Ancak ben bu teklifi kabul etmemiştim. 1963 yılında İtalya’da Akdeniz Oyunları’na katıldık.13 takım arasında 5. olduk. Ferdi klasmanda 122 sporcu arasında ise ben 21. oldum. 1965 yılında Tunus’taki Akdeniz Oyunları’na katıldım. Bu yarışlara Mustafa Cengiz, Gürol Atasoy ve Çetin Yüce ile katıldık. Çetin yarış esnasında virajı alamayarak düşünce 3.’lüğü 4 saniye farkla kaybettik.
Ben ferdi sıralamada 15. oldum.
PİST YARIŞLARINDA HİÇ GEÇİLMEDİM
Bulgaristan, Yugoslavya, Türkiye Marmara Bisiklet Turları’nda defalarca koştum. Etaplar kazandım. Pist yarışlarında defalarca Türkiye şampiyonluğunu kazandım. Pistte yarıştığım yıllarda hiç geçilmedim. 1962 yılında İzmir, Aydın, Denizli gidiş dönüş yarışında birinci oldum.
KİRKOR CAMBAZYAN BENİ ARJANTİN’E ÇAĞIRDI
1966 yılında Türkiye bisiklet turuna Arjantin’den takım getiren eski milli bisikletçilerden Kirkor Cambazyan beni kendisinin yerleştiği Arjantin’e götürmek istedi. Ancak o yılarda Konya’ya ve Türkiye’ye yapacağım çok şey olduğunu söyleyip onun bu cazip teklifini kabul etmedim. Bisiklet sporunda ilk antrenörüm Nezir Sonakın son antrenörüm ise Mustafa Mest’tir. Pist yarışlarına ise Saim Kıyıcı abi beni hazırlardı.
TÜRKİYE’NİN KADROLU İLK BİSİKLET ANTRENÖRÜ OLDUM
1964-1966 yıllarında Ankara Muhafızgücü’nde askerlik yaptım. Konya’ya dönüşümde bir süre daha faal sporculuk yaptıktan sonra 1969 yılında sporculuğu bırakıp antrenörlüğe başladım.1970 yılında Cemil Ergen, Beden Terbiyesi Konya Bölge Müdürü iken kadrolu bisiklet antrenörü olarak Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü’ne geçtim. Ben aynı zamanda Türkiye’nin ilk kadrolu bisiklet antrenörü oldum. 1972 yılında Balıkesir’de Nenco Hristov’un kurs hocalığı yaptığı seminere katılıp antrenörlük diplomamı aldım. İlk milli takım antrenörlüğüm ise 1974 yılında Türkiye turunda oldu. Bundan sonra da Libya, İran, Yugoslavya, Bulgaristan, Polonya, Sofya bisiklet turlarında milli takım antrenörü olarak görev yaptım. 1960 yılında Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü bölge antrenörü iken DMO’dan Java marka bir motorun alınmasını teklif ettim. Bu motoru antrenmanlarda kullanacaktık. Bunun için Bölge Müdürümüz beni İstanbul’a gönderdi ve o günün parası ile 4 liraya bu motoru aldık. Bunu antrenmanlarda ve yarışlarda bizzat yıllarca kullandık. Bunu benden sonra en son olarak Köy Hizmetleri antrenörü Ayhan Aytekin kullanmaktaydı. TEK Meramspor’u dört yıl çalıştırdım. Şekerspor ve Köy Hizmetleri takımlarında da belli sürelerde antrenörlük yaptım.
BELÇİKA’DAKİ DÜNYA ŞAMPİYONASINDA DÜŞÜNCE İTALYANLAR’DAN EMANET ÖN JANT ALIP YARIŞI TAMAMLADIM
1963 yılı idi. Belçika’daki Dünya Bisiklet yol yarışını koşacaktık..Bu yarışlara toplam 186 sporcu katılmıştı.Yarış sırasında bir Rus bisikletçinin peşine katılmış gidiyorum… Biz böyle son sürat giderken önümüzde giden bir grup bisikletçi birden düştü. Yol bir anda kapanmıştı ben de kendimi kurtaramadım onlara takıldım ve düştüm. Kalktım bir baktım ki benim bisikletimin ön jantı yok… İtalyanların ekibinden bir emanet jant alıp yola devam ettim, ön grubu görmeye başlamıştım. Ancak tek olduğum için onları bir türlü yakalayamıyordum… Yarış sonunda takip ettiğim Rus Kapitanov 25. ben de 27.olmuştum. O yarışta yine 3 defa bisikletin tekerleği patlamıştı. Fakat tüm şansızlıklara rağmen o yarışta elde ettiğim 5 saat 16 dakika 15 saniye ile hiçbir Türk bisikletçinin elde edemediği dereceyi yapmıştım... O tarihteki gazeteler ‘Türkler 21 ülkeyi geçti Nusret Ergül dünya klasmanında 27. oldu’ diye manşetler atmışlardı…
GAZETE MANŞETLERİNDE ‘MİLLİ TAKIM KAPTANI NUSRET ERGÜL DENİZ SEFASINDA’ DİYE YAZIYORDU
1966 Türkiye turunda Balıkesir’deyiz. O günkü tüm gazeteler ‘Nusret Ergül yüzümüzü güldüremedi’ diye yazıyorlardı. Bir gün önce de ellerim çok fena bir şekilde alerji olmuştu. Bunu takım doktoruna söyledim, doktor da bana “denize bir gir çık geçer” dedi. Ben de doktora “bize deniz yasak adalelerimizi bozar, deniz bize yaramaz” dedim ise de bana “sen bir gir çık hemen” dedi. Ben de bunun üzerine denize gittim, şöyle bir deniz suyuna oturdum kalktım, bu arada gazeteciler fotoğraflarımı çektiler. Ben ne olduğunu anlamamıştım. Onlar benim böyle fotoğraflarımı çekerken ben de bir şey dememiştim. Ertesi gün yarış başlayacağı zaman birden gazeteleri bana gösterdiler. Hepsinde manşette idim. Gazetelerde hep bir ağızdan ‘Milli takım kaptanı Nusret Ergül deniz sefasında’ diye manşetler vardı. O haberleri okuyunca kendi kendimle “hayatımın yarışını koşacağım” dedim. Balıkesir Bandırma etabını koşacaktık. O güne kadar hiçbir Türk bisikletçi bu turu alamamıştı. Yarış sırasında Bulgar Dimiter Kotev, ben ve Gürol Atasoy bütün grubu bırakıp öne çıktık. Kotev bana ‘Daha çabuk çevir Nusret’ diyordu. Finişe az bir zaman kala atak yapıp öne geçtim. Yol parke idi. Ve çok sarsıyordu. Son viraja ben içerden girdim Kitov ise benden oldukça ağırdı. O viraja dışardan girdi… O çok sıkı pedal çeviriyordu ama viraja içerden girip avantaj sağlamıştım. Bir anda öne geçtim ve birinci oldum, orası ana baba gününe dönmüştü… Beni omuzlarda taşıyorlardı. O gazetecilere manşetlere kahredip yarışı kazanmıştım.
KONYA’DAKİ TÜRKİYE ŞAMPİYONASINDA YAŞIRI KAYBEDİNCE
1969 yılında Türkiye Şampiyonası Konya’da yapılıyordu. Yarış sırasında Seyit Kırmızı ile Hasan Selçuk önden kaçtılar. Ben ise Bulgaristan’dan iltica eden Ali Hüryılmaz’ı kontrol ediyordum. Dönüşte Hava Lojmanları’nın önündeki bu gruba yetiştik. Ben finişte Ali’ye bakarken Kocaeli’nden Hasan Sert aniden atağa geçti ve birinci oldu… Hüryılmaz ikinci, ben ise üçüncü olmuştum. Kendi memleketimde yarışı kaybetmek o anda bana çok ağır geldi, çimlerin üzerine yığılmış hüngür hüngür ağlamışım, adeta kendimi kaybetmişim.
BİSİKLET FEDERASYONLARINDA HEP GÖREV ALDIM
Cemil Ergen ile diğer federasyon başkanları ile daha dün denilebilecek kadar yakın zamanda hep federasyonda görev yaptım. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde 1993 yılında 32 sene altı ay çalıştım. Ve emekli oldum.
4 ÇOCUK, ALTI TORUN SAHİBİYİM
Askerlik dönüşü Sevim Ergül Hanım ile evlendim. Bu evlilikten Metin, Filiz, Savaş, Emre Ergül dünyaya geldi. Bu çocuklarımın evliliklerinden ise Selçuk, Hayriye, Sevim, Ahmet, Damla ve Buse isimlerinde altı torun sahibiyim. Artık spordan büyük ölçüde koptum. Yıllarca Konyaspor maçlarında 1.ligde bile sahada görev yaptım. Ama sporda yaşadığım vefasızlıklardan dolayı artık maçlara bile gitmiyorum. Şimdi kendimi Büyükşehir Belediyesi ve Emniyet Müdürlüğü’nün ortaklaşa yaptıkları şehir içi trafik düzenlemelerinde bisiklet ve yaya konusuna adadım. Bizim tecrübelerimizden yararlanmak isteyenlerle bütün bildiklerimi paylaşıyorum, böyle hizmet etmekten mutlu oluyorum.