O'nun Adı Kemal...
"Seçim sonuçları halkın ne kadarının olmayacak duaya amin diyeceğini, ne kadarının sorunlara gerçekçi çözümler arayanların arkasında duracağını ortaya koyacak."
Gülay Göktürk/ Bugün
Onun Adı Kemal...
Of of of... O ne konuşmaydı öyle!
Kılıçdaroğlu'nun kurultay konuşması sosyal demokrasinin yeni liderinin çapı, bakış açısı ve vizyonuyla ilgili bir fikir verdi sanırım.
İktidara yürüyüş kurultayında Kemal Bey'in önlerine serdiği o muhteşem "Üçüncü Yol", endişeli modernlerin bütün endişelerini gidermiş midir; cumartesi gecesi nice zamandır ilk defa huzur içinde bir uykuya dalmışlar mıdır, dersiniz?
Beni soracak olursanız, o konuşmayı dinlediğimden beri kâbuslar görüyorum. Allah esirgeye, ya Kemal Bey iktidara gelirse diye...
Her şeyi geçtik... Yeni CHP'nin yeni liderinin bırakınız Kürt sorununu çözmeyi, daha Kürt lafını bile ağzına alamamasını; ülkeyi kasıp kavuran iki dillilik tartışmasını duymazdan gelişini, Poyrazköy'deki yeni patlayıcılardan bahsetmeyip Ergenekon'a selam yollayışını, yani siyasi programdaki "eski tas eski hamam" görüntüsünü bir kenara koyduk.
Peki ya işsizlik ve yoksulluk için söylediklerine ne demeli? Onlar ne korkunç, ne akla ziyan şeylerdi öyle!
CHP lideri yoksulluk sorununu nasıl bir çırpıda çözüvereceğini birkaç cümleyle açıkladı Kurultay'da.
Aslında çözüm, insana "Şimdiye kadar neden kimse akıl edemedi" dedirtecek kadar basit: Bütün yoksulları maaşa bağlayacakmış. Böylece (Kılıçdaroğlu'nun daha önce açıkladığı rakama göre) sayıları 15 milyonu bulan yoksullar tıpkı işçi ve memurlar gibi her ay başı bankamatikten maaşlarını çekecekler ve yoksulluktan kurtulacaklarmış. Böylece "sadaka dağıtan devlet"ten "sosyal devlet"e geçmiş olacakmışız.
Harika değil mi? Ancak küçük bir sorun var: Kılıçdaroğlu on beş milyon yoksulun maaşlarını kendi cebinden vermeyeceğine göre, bir yerden verecek. Nereden? Tabii ki bizim vergilerimizden... Peki yoksulluğu ortadan kaldırmak için bulduğu bu muhteşem çözümü açıklamadan önce vergi verenlere sormuş mu; sen verginle 15 milyon yoksulu düzenli maaşa bağlamayı kabul ediyor musun, diye? Tabii böyle bir şey aklından bile geçmemiş. Çünkü onun adı Kemal...
X x x
Yeni CHP liderinin istihdam konusuna bulduğu çözüm de en az yoksulluğa bulduğu çözüm kadar inanılmaz: "Başbakan, işverene diyorsun ki bir tane işçi al. E sen devletsin, sen alsana! Kendi beceremiyor, işverene çatıyor."
İşte CHP'nin yeni umudu Kılıçdaroğlu'nun istihdam konusundaki dahiyane çözümü de bu. Devlet bütün işsizleri devlete doldurup gizli işsiz haline getirecek. Onlara maaş verecek, böylece de işsizlik sorunu hallolmuş olacak!
İnsan gerçekten merak ediyor; Kılıçdaroğlu birkaç hafta önce Kemal Derviş'le görüşüp ekonomi programı üzerinde fikir alışverişinde bulunmamış mıydı? Derviş'ten CHP'nin ekonomi politikasına destekte bulunması, akıl fikir vermesi istenmemiş miydi? Acaba Kılıçdaroğlu o görüşmelerde istihdam sorununun çözümü konusundaki bu parlak fikrini Derviş'e çıtlatmadı mı? Eminim, kopya çekilir diye söylememiştir. Eğer söyleseydi Derviş de ona 2002 krizinin asıl sebebinin tam da Kılıçdaroğlu'nun önerdiği politikalar yüzünden; devlet harcamalarını kontrolsüz büyütmekten, devleti gizli işsizler deposu haline getirmekten, bütçenin her yerinde koca koca kara delikler oluşturmaktan çıktığını anlatırdı. Kendi kara deliklerini bir türlü kapatamayan devletin ülkenin toplam tasarrufunun neredeyse tamamına el koyup iç borç ödemelerinde kullandığını, bankalardaki bütün mevduatı sünger gibi emerek reel kesime kullanacak kredi bırakmadığını ve sanayicilerin kan damarlarını kuruttuğunu; faizlerin aşırı yükselmesine sebep olduğunu bir bir izah ederdi.
Kılıçdaroğlu Ankara'da işsizleri devlete doldurarak işsizlik sorununu çözmekten bahsederken, aynı gün bir başka toplantıda yapılan istihdam tartışmalarından da haberi yoktu muhtemelen. Zira, Kurultay'la aynı günlerde yapılan Türkiye'de İstihdam Politikası Konferansı'nın ana tartışma konusu hem devlette hem de özel sektörde esnek istihdamdı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer istihdam için kalıcı ve belki de çok radikal tedbirlere ihtiyacımız olduğunu ifade ediyor, "Çalışma hayatında esnekliği arttırmak istiyoruz. Böylece istihdam da artacak" diyordu.
Yani tam da Kılıçdaroğlu'nun tersini söylüyordu.
Evet... Bir yanda Kılıçdaroğlu'nun bütün işsizleri devlete doldurup memurlaştırma projesi; öte tarafta iktidarın bir bakanının, global ekonomik yapı içerisinde rekabet gücü kazanabilmek için emek piyasalarını üretimin yeni ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleme; esnek üretim, esnek çalışma, esnek işçi gibi kavramları tartışmaya açma çabaları...
İşte seçimlerde başka şeylerin yanı sıra bu iki farklı ekonomi programı da yarışacak.
Birincisi, iktidar olma umudu taşımayan sorumsuz siyasetçilerin işkembeden attıkları bir palavradan başka bir şey değildir ve sadece cahillere cazip gelebilir.
İkincisi ise, sırtında yumurta küfesi olan, yönetim sorumluluğu taşıyan bir iktidarın antipatik görünmeyi de göze alarak çağa uygun değişimleri gerçekleştirme gayretidir. Ve eminim, biraz olsun ekonomiden anlayan ve sağduyusu olan herkese çok daha inandırıcı gelecektir.
Seçim sonuçları halkın ne kadarının olmayacak duaya amin diyeceğini, ne kadarının sorunlara gerçekçi çözümler arayanların arkasında duracağını ortaya koyacak.