Orhan Gündüz
Konya’da AP ve DYP siyasal geleneğinde bilinen sevilen ismi, muhasebecilikte başarılı ve son dönemde de Özel Güvenlik Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle Cenk Güvenlik olarak markalaşan kurumun başı Orhan Gündüz
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
Orhan Gündüz
Bu hafta sizlerle sayfamıza yine son yıllarda şehrimizin pek çok alanında kendisinden başarıyla söz ettirmeyi bilen, sevilen sayılan simalarından Orhan Gündüz’ü konuk ediyoruz. Orhan Gündüz’ün hayat hikayesini de zevkle, heyecanla bir solukta takip edeceğine inanıyoruz.
BABAM İTFAİYE MÜDÜRÜYDÜ
28 Aralık1956’da Konya merkezde Şeker Murat Mahallesi’nde dünyaya geldim. Annem Şerife Hanım ev hanımı, babam Mustafa Gündüz ise itfaiye amiriydi. Dört kardeştik. Sırasıyla
Ayşe, Ahmet, Orhan yani ben ve benden küçük kardeşim Muzaffer. Ben ailenin üçüncü çocuğuydum.
TOZ VE ÇAMURDAN AYAKKABILARIMIZ
ESKİMESİN DİYE AYAKLARIMIZA
NAYLONLAR GEÇİRİRDİK
Çocukluk denildiği zaman, ayakkabı, toz çamur denildiği zaman her an gözümün önüne gelen tek bir şey vardır. O da ayakkabılarımız eskimesin diye ayaklarımızda naylonlarla sokak aralarında dolaşmamızdır. Şeker Murat’ta taştan bir evimiz vardı. Sokağımıza kum dökülmüştü. Ama yalnız bizim sokakta kum vardı. Yan sokakların hepsi toz ve çamurdu.
BAHÇEDEKİ TUVALETE
KORKUDAN İKİ KARDEŞ GİDERDİK
Evimiz o zamanlara göre iyi bir evdi. Taş binaydı yani. Ama çevreye göre evimiz ne kadar iyi olursa olsun, tabii ki tuvaleti filan bahçedeydi. O zamanlar en çok etkilendiğim konulardan birisi de akşamları hava karardıktan sonra tuvalete gitmemiz gerektiği zaman korkumuzdan tuvalete mutlaka iki kardeş gitmemizdi. Yani birimiz tuvalete gider, diğeri onu beklerdi. Korkardık.
EN GÜZEL OKUL YENİ YAPILAN
ŞEKER İLKOUKULU’YDU
En güzel okul bizim mahalledeki Şeker İlkokulu’ydu. Şeker İlkokulu henüz yeni yapılmıştı. Biz de bu okulun ilk öğrencileriydik. Okulun binası, sıraları, masaları, hepsi yepyeniydi. Belki de Konya’nın en lüks okulu bizimkiydi. İnanın okulun güzelliğinden yürüyerek gitmez, adeta koşarak, birbirimizle yarış ederek okula giderdik,
MEMUR ÇOCUĞU OLDUĞUM İÇİN
BELKİ DE SOKAĞIN EN ZENGİNİ BİZDİK
O zamanlarda elbette bugünkü refah ve rahatlık yoktu. Durumunuz ne olursa olsun genelde yokluk vardı. Böyle her istediğiniz elinizin altında değildi. İmkânlar sonuçta kısıtlıydı. Komşuluk, arkadaşlık had safhadaydı. İnsanlar birbirine yürekten bağlı idi. Bir de ben memur çocuğu olduğum için her şeyimiz vardı. Hatta bizim sokağın zengini bile sayılırdık. Evimizde o zamana göre her şey vardı. Öyle benim büyük özlemlerim olmadı. Yani benim de şuyum olsun diye bir şey düşünmedim. O yıllarda çok mutlu idim.
AİLECEK EN BÜYÜK ZEVKİMİZ
HAFTA SONLARI ŞEKER FABRİKASI’NIN
SİNEMASINA GİTMEKTİ
Şeker İlkokulu’na gittiğimiz zaman ilk öğretmenim Melek Cengiz hanımefendiydi. Mesela o günlerden ilk sıra arkadaşlarımdan birisi de Ahmet Gündüzdü. Biz Ahmet ile hala birlikteyiz. Mesela şimdi sahibi olduğum Cenk Güvenlik’in Genel Müdürü ilkokuldan sıra arkadaşım olan Ahmet’tir. En büyük zevkimiz ise ailecek hafta sonları sinemaya gitmekti. Şeker fabrikasının sineması vardı. Oraya giderdik. Düşünün yıl 1967 ve biz ailecek Şeker fabrikasının kapalı sinemasına gider, film seyrederdik. Bu 67’li yılların Konya’sının sinema kültürüydü.
Ben ilkokuldayken çok öğretmen değiştirdim. Tam dört bayan öğretmenim oldu. Sınıfların hepsini de pekiyi ile geçtim. Derslerimde çok başarılı idim.
ŞEKER’DEN, BAĞ PUŞTALARININ
ARASINDAN YÜRÜYEREK
KARMA ORTAOKULANA GİDERDİK
Ortaokula Karma Ortaokulu’na gittim. Ama Karma Ortaokulu’na giderken Şeker’den çıkar Nalçacı’nın oradan bağ puştalarının arasından yürüyerek okula giderdik. Dahası babamın yeni aldığı ayakkabılar eskimesin, boyası gitmesin diye de ayaklarımıza yine poşetler geçirir, okula kadar onlarla gelirdik. Babam aldığı ayakkabıyı büyük alırdı. Çünkü ayağımız büyüyecek diye iki yıl öncesinden ayağımdan çok büyük ayakkabıyı giymiştim.
OKUL MÜDÜRÜ ÖMER HOCA
ŞAPKASIZ, KRAVATSIZ ÖĞRENCİYİ
KAPIDAN İÇERİ SOKMAZDI
O zamanlar okula giderken şapkamız vardı. Şapkasız, kravatsız okula almazlardı. Okul Müdürü rahmetli olmuş Ömer Ali Öncel’di. Her gün okula girerken müdür kapıda bekler, şapkası ve kravatı olmayan öğrenciyi içeri almazdı.
BEKİR HOCA SİGARA İÇERKEN
YAKALAMIŞ, ÇOK FENA DÖVMÜŞTÜ
Birde Karma Ortaokulu’nda Almanca hocamız Bekir Gök vardı. Onu çok severdim. Ama Bekir Hoca beni bir gün sigara içerken yakaladı. Hiç unutmuyorum, köşeli kalemi parmaklarımın arasına soktu, eli ile elimi iyice sıktı ve bu kalemi parmaklarımın arasında döndürmeye başladı. Öyle ki o kalemi parmaklarımın arasından çıkarttığım zaman parmak aralarımın derileri soyulmuştu. Bekir hoca daha da kızdı mı, dizine yatırır çocuk döver gibi döverdi. Ama bir şeyi de söylemem gerekirse Bekir hoca bizi dövdükçe biz o sigarayı daha büyük bir zevkle içerdik. Öyle kaçak kaçak sigara içmek bir tatlı gelirdi ki.
SİGARA PAKETİNİ DEMİRCİNİN
DUVARINDA TAŞLARIN ARASINA SAKLARDIK
Bir paket sigara alırdık. Ama bu paketi ne eve götürebilir, ne de okula götürebilirdik, yani sigarayı üzerimizde taşıma şansımız da yoktu. O zaman ne yapacaktım? Paketi saklayacaktık. Biz de sigara paketini demircinin bahçesindeki taş duvarın arasına saklar, gider gelir, paketi alır, sigarayı içerdik.
MUHACİR PAZARI’NDA SU SATAR,
KAZANDIĞIMIZ PARA İLE DE
SİNEMAYA GİDERDİK
Bu arada hafta sonlarında Muhacir Pazarı’nda su satardık. Çünkü o zaman böyle çeşmeler filan yoktu ki. Suyu çeşmeden doldurup doldurup satardık, sonra kazandığımız parayla sinemaya giderdik. O zamanlar Selçuk Sineması vardı. Zafer’deki kız yurdunun arkasında tek yazlık sinema burasıydı. Daha sonra Emek Sineması oldu, sonra da yazlık sinemalar arttı.
MAHALLEDE TEK TELEFON BİZDEYDİ
Bizim sokakta, evde radyosu olan tek ev bizimdi. Büyük bir radyomuz vardı. O zamanlar saat 11’e çeyrek kala radyoda ajans, meclis programı vardı. Mısır patlağını, bulgur haşlamasını alan bize eve gelir, hep birlikte radyo dinlerlerdi. Bir de bizim evde telefon vardı. O zaman tek telefon bizdeydi. Sanki mahallenin PTT’si gibiydik. 2 sokak öteden komşuyu telefona çağırdım. En çok da gıcık olduğum durum bu durumdu. Bu işin gecesi gündüzü, saati filan da yoktu ki. İnsanlar ne zaman aransa gidip ben onları eve çağırırdım.
ORTAOKUL SON SINIFTA
MUHASEBECİ NURİ BAŞ’IN
YANINDA ÇALIŞMAYA BAŞLADIM
Ortaokul son sınıftayken muhasebeci Nuri Baş’ın yanında çalışmaya başladım. İyi bir muhasebeciydi. Yıl 1969. Fatih Çarşısı 4. kattaki bürosunda çalışmaya başlamıştım.
Hafta sonları yine Muhacir Pazarı’na gidiyor, su satıyordum. Hatta daha sonraları Muhacir Pazarı’nda dayılarımın yanında karpuz tezgâhlarında karpuz satıyordum. Cumartesi Pazar da pazardaydım. Hiçbir günüm boş geçmiyordu.
KARATAY LİSESİ’NE GİTTİM
O YILLARDA LİSELERDE BÜYÜK
SİYASİ OLAYLAR VARDI
Karma Ortaokulu’ndan sonra Karatay Lisesi’ne gittim. O zamanlar her tarafta siyasi olaylar vardı. Okullarda da bu siyasi olaylar yaşanıyordu. O yıllarda gerçekten okumak çok zordu. Burada da en çok Almanca dersini sevdim ve en çok da Almanca hocamız Mustafa Taşpınar’ı seviyordum. Mustafa Hocam ile hala görüşürüz. Bir de o zamanki öğretmenler çok iyiydi. Bizlerle öğretmenlerimiz çok ilgilenirlerdi. Her öğrencinin en iyi şekilde yetişebilmesi için bire bir adeta üzeremize titrerlerdi. 80 yılında Karatay Lisesi’nden mezun oldum. Tabii bu arada muhasebecilik de devam ediyordu. 1969’dan 1984 yılına kadar Nuri Baş’ın yanında çalıştım. Böylece Nuri Baş’ın yanında en uzun süreli çalışan da ben oldum.
LİSEDE ÂŞIK OLDUM
VE LİSEDE EVLENDİM
Lisede âşık oldum. Seval hanımı, yani eşimi evlenebilmek için çok zor ikna ettim. Çünkü henüz çok genç ve öğrenciydim. Kendisini evliliğe ikna edebilmek için o kadar çok dil döktüm ki. Çok zor ikna oldu ve en sonunda lisedeyken evlendim. Evlendiğim zaman daha liseyi bile bitirmemiştim. Ve 1976 yılında Seval hanımla evlenmiştim. 77 yılında ilk çocuğum Mustafa dünyaya geldi. 1980 yılının 10 Kasım’ında kızım Aslı dünyaya geldi. Kızım dünyaya geldiği zaman ben askerdeydim. Ve üçüncü çocuğum1994’te Gökhan doğdu.
EVLENİR EVLENMEZ SİYASİ OLAYLARDAN
KURTULMAK İÇİN ASKERE GİTMEK İSTEDİM
Evlendikten sonra ben hemen askere gitmek istedim. Çünkü o zaman siyaset çok kötüydü. Ben de bu olaylardan bir an önce kurtulmak için askere gitmek, ortadan kaybolmak, izimi kaybettirmek istiyordum. Ama askeriye de beni sen tecillisin diye almıyordu. Ben bunun üzerine yalan söyleye söyleye ASAL Daire Başkanı Zekayi Doğanay’ın yanına kadar gittim. Ona askere gitmek için adeta yalvardım, hiç unutmuyorum, ben kendisine yalvardıktan sonra benim başımı okşadı ve askere hemen gitmemi sağladı. Askerlik denildiği zaman bu komutamızı asla unutamam. Onun özel emriyle askere gitmiştim.
ASKERDE EN İYİ ARKADAŞIM
RAHMETLİ HAMİ POLAT’TI
1980 Haziran’ında Ankara Mamak Muhabere Okulu’nda çavuş oldum. Daha sonra İzmir Konak Orduevi’nde muhasebeci olarak adeta sivil askerlik yaptım. Askerlikte en iyi arkadaşım ise şimdi rahmetli olan Polat Kauçuk Sanayinin oğlu Hami Polat’tı. Çok güzel askerlik yaptım.
1984 YILINDA KENDİME AİT
İLK BÜROMU AÇTIM
Askerden geldikten sonra yine Nuri abinin yanında iki yıl daha çalıştım. 1984 yılında Esnaf Odaları Birliği’nin altında kendime ait ilk büromu açtım. Tabii hiç müşterim filan yoktu. İlk müşterim Abidin Açan oldu. Gittim, onun defterlerini aldım. Bir yıl içerisinde bütün müşteri portföyümü tamamlamıştım. Ama gece gündüz, hiç durmadan çalışıyordum.
1989’DA DYP’DE PROFESYONEL
OLARAK SİYASETE KATILDIK
Tabii siyasetle herkes gibi bizde uzaktan uzağa da olsa ilgileniyorduk. Ama hiçbir zaman öne çıkmıyor adımızı bir yerlere yazdırmıyorduk. 1989 yılında ilk kez DYP’yle profesyonel siyasete başladım. İlk olarak Sayın Mustafa Bezirci’nin yönetiminde görev aldım. Mustafa Abi il başkanımızdı. 2000 yılının Şubat ayına kadar İl Başkan Yardımcılığı yaptım.
RAHMETLİ NİHAT SOĞUCAKLI İLE
KÖY KÖY GEZER, SİYASET YAPARDIK
Rahmetli Nihat Soğucaklı ile çok çalıştık. Hiç durmazdık. Sık sık köylere ziyarete giderdik. Bu işten çok büyük zevk alırdık. Doğrusunu söylemek gerekirse köylüler de bizi köye bir Başbakan gelmiş gibi karşılarlardı. Biz de köylülerin bütün işlerini, sıkıntılarını çözmek için gayret gösterirdik. Hemşiresi, ebesi, doktoru, öğretmeni olmayan köylerin, ilçelerin bu tür sıkıntılarını gidermek, işlerini yapmak için çalışır, bunu da başarırdık ve en sonunda da onları sorunlarını çözdüğümüz için mutlu olurduk.
DYP ALTI VEKİL ÇIKARTINCA
SOLUĞU SÜLEYMAN BEYİN EVİNDE ALDIK
Siyasette unutamadığım güzel anılarımdan birisini de 1992 yılında yaşadık. 1992 seçimlerinde Doğru Yol Partisi Konya’dan altı milletvekili çıkarmıştı. Bu bizim siyasetimizde son yılların en büyük başarılarından birisiydi. Hemen Süleyman beyin evine ziyarete gittik. O gün Süleyman beyin yanında iki saat kadar filan kaldık. Süleyman beyin her zaman hafızasına hayran kalmışımdır. Ama o gün çok mutlu olduğu için Konya’yı adeta bize yeniden yaşatmıştı.
AK PARTİ’NİN A’SI ORTADA YOKKEN
SAYIN ERDOĞAN BENİ ARAYARAK
PARTİ OLUŞUMUNDA KONYA İÇİN
BENDEN GÖREV ALMAMI İSTEDİ
DYP’li olduğum için DYP’liler ile oturur kalkardım. Dahası bütün sağ görüşlü insanlarla birlikteydim. Ama ben prensip olarak sevdiğim, inandığım dost olarak gördüğüm insanlarla birlikte olmayı, onlarla yemeyi içmeyi çok severim. Bu benim bir yaşam tarzım olmuştur. Bu arada çok iyi dost olduğum CHP’li arkadaşlarım da vardı. Bir gün böyle bir dost sohbetinde iyi bir CHP’li arkadaşım Remzi Binici durup dururken Recep Tayip Erdoğan’ı aradı. Sayın Erdoğan o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı idi. Bizim Remzi de İstanbul Büyükşehir’in nakliye işlerini yapıyordu. Sayın Erdoğan’a benden söz etti. Çok şeyler bahsetti. Daha sonra Tayyip Bey bana Konya’da yeni bir partinin teşkilatlanmasında görev almamı istedi. O zaman daha AK Parti’nin A’sı bile yoktu. Ama ben kendisine teşekkür ederek zaten kendimin bir siyasi çizgimin olduğunu ve bunu bırakamayacağını kibarca söyledim ve teşekkür ettim.
MUHASEBECİLER ODASI’NIN KURULUŞUNDA
MUSTAFA SOYDEMİR İLE ÇALIŞTIM
Tabii meslek yaşantımda da en iyisini yapabilmek için gayret gösterdim. Mesela Muhasebeciler Odası’nın kuruluşunda çalıştım. 1989 yılında Mustafa Soydemir abi ile çok büyük özverilerde bulunduk. O yıllarda siyaset ile uğraşan insanların böyle odalara, derneklere bilfiil girmeleri yasaktı. Onun için de oda yönetiminde görev almadım, ama sevdiğim destek verdiğim insanların hep yanında oldum. .
EN BÜYÜK MUTLULUĞUM DOST
MECLİSLERİNDE İNSANLARIN
VASIFLARINI ÖĞRENMEKTİR
Haftanın 5 günü, hiç tereddütsüz beş günü, arkadaşlarla oturur, sohbet eder, yer içeriz. Bunların bir bölümü siyasetçi yönü olan arkadaşlarım, bir bölümü çocukluk, gençlik yıllarımın arkadaşları bir bölümü de iş meslek grubundan arkadaşlarımdır. Onlarla birlikte olmak, dostluk, insanlık, onların vasıflarını öğrenmekten çok mutlu oluyordum. Hatta sen de benim o değişmez unutulmaz dostlarımdansın. 1984 yılında sen Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olduğun günden bırakıncaya kadar bende Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin muhasebeciliğini yapmıştım.
CENK GÜVENLİK VE İNSANLARIN
MUTLU OLMASI, ONLARIN
MUTLULUĞUNU GÖREBİLMEM
Özel güvenlik yasasından sonra ben de dostlarımla oturup konuşarak, istişare ederek Cenk Güvenliği kurduk. Şu anda Cenk Güvenlik’ten tam tamına 180 insan karnını doyuruyor, evlerine ekmek götürüyor ve de zevkle çalışıyorlar. Bu işe girerken de çok büyük risk aldım. Böyle bir işe girdim, bu işte amacımız sadece insanlara ekmek verebilmek, bir şeyler yapabilmekti. Bugün geldiğimiz noktada bu işleri başarmaktan da büyük zevk alıyorum.
PLANSIZ PROGRAMSIZ GEZMEK,
SEYAHET ETMEK HOBİM
Kendimize göre oldukça yoğun geçen çalışma tempomuzda en çok sevdiğim, dinlendiğim huzur bulduğum yönümse plansız programsız, hadi gidiyoruz diyerek yola çıkmamız ve tatil yapmamız seyahat etmemizdir. Doğayı çok severim. Doğa ile iç içe olmak, gezmek beni dinlendirir. Mesela Türkiye’de gitmediğim il, önemli ilçe, köy, kasaba kalmamıştır.