"Ortadoğu'da Radikalizmi Yeniden Düşünmek Konferansı"
El-Şark Forumu Başkanı Hanfer:- "Acilen yönümüzü iyi tespit etmemiz, geleceğe dönük, muhakkak gerçekleştirilmesi gereken programlarla yöntemlerimizi iyi belirleyerek şiddet ortamıyla mücadele etmeliyiz"- "Faydasız şeylerle meşgul olmak yerine bu krizi fır
İSTANBUL (AA) - El-Şark Forumu Başkanı ve El-Cezire kanalının eski direktörü Vaddah Hanfer, Müslüman dünyanın geçmişte yaşamaktan vazgeçmesi gerektiğini belirterek "Acilen yönümüzü iyi tespit etmemiz, geleceğe dönük, muhakkak gerçekleştirilmesi gereken programlarla yöntemlerimizi iyi belirleyerek şiddet ortamıyla mücadele etmeliyiz" dedi.
Beşiktaş'taki Conrad Otel'de El-Şark Forumu ve Afrika-Ortadoğu Merkezi tarafından ortaklaşa düzenlenen "Ortadoğu'da Radikalizmi Yeniden Düşünmek" başlıklı konferansta konuşan Hanfer, Arap Baharı ile Ortadoğu'da bağımsızlık hareketlerini başladığını hatırlattı.
Hanfer, Arap Baharı ile Ortadoğu halkının içindeki umudun harekete geçtiğini ve özgürlüğü tadan insanların artık geçmişin karanlığına dönmek istemediklerini ifade ederek bölgenin hızlı bir değişimden geçtiğini ve bu değişimin mantığa ters olmadığını dile getirdi.
Bir dönem Avrupa'da, Amerika'da, Afrika'da ve dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan değişimin bir benzerinin Ortadoğu'da görüldüğüne dikkati çeken Hanfer, insanların umut ve şüpheyi bir arada yaşadığını belirtti. Ortaya çıkan yeniliğe karşı çıkanların ekonomik, ideolojik ve stratejik olarak iflasta olduğunu kaydeden Hanfer, statüko yanlılarının elinde korkudan başka vadedecekleri bir şey kalmadığını söyledi.
Hanfer, Yemen, Suriye, Libya ve Mısır'da demokrasi umudunun çökmüş gibi göründüğünü ancak tarihin durdurulamayan bir noktaya doğru aktığını ifade ederek gelecek için çok umutlu olduğunu vurguladı.
Ahlak, etik, felsefe anlamında kan kaybediyoruz" diyen Hanfer, her şeye rağmen insanların geleceği hayal etmeyi bırakmadığına dikkati çekti.
"Bugünkü halimiz bizi olmak istediğimiz geleceğe götürmeyecek" diyen Hanfer, fikri reforma değil fikri hicrete ve geçmişte yaşamayı bırakmaya ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Hanfer, "Acilen yönümüzü iyi tespit etmemiz, geleceğe dönük, muhakkak gerçekleştirilmesi gereken programlarla yöntemlerimizi iyi belirleyerek şiddet ortamıyla mücadele etmeliyiz." diye konuştu.
Demokratik sistem içeresinde, özgürlük havasının hakim olduğu tartışma ortamlarına ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Hanfer, "Ya yok olacağız ya da var olup sorunlarımıza çözüm bulacağız. Faydasız şeylerle meşgul olmak yerine bu krizi fırsata dönüştürmemiz lazım. Siyasette, kültürde, sanatta, tüm alanlarda bu gelişimin yaşanması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
- "Medyayı korkutma aracı olarak kullanıyorlar"
El Cezire Araştırma Merkezi uzmanı Hasan Ebu Haniye de Ortadoğu'daki cihat hareketlerini ve zihniyetlerini anlama konusunda yaşanan kavram kargaşasına işaret etti.
El-Kaide ve DAEŞ arasında ciddi fikir, yöntem, tarz ve anlayış farklılıkları olduğuna dikkati çeken Haniye, küresel sivil toplumu kendine düşman olarak gören DAEŞ'in interneti de bir savaş ortamı gibi kullandığını belirtti.
Haniye, DAEŞ'in yöntem olarak, medyayı çok etkili kullandığını vurgulayarak "Medyada vahşi, acımasız olarak görünmeyi hegemonyalarını güçlendirmek için tercih ediyorlar. Basını korkutma politikaları için çok etkili kullanıyorlar. Böylelikle 30 bin savaşçıyla çok daha büyük bir güce sahip oluyorlar" ifadesini kullandı.
DAEŞ bünyesindeki cihatçılara, Saddam Hüseyin döneminde Irak ordusunda bulunmuş subayların katılımıyla örgütün düzenli ordu tecrübesine de sahip olduğunu aktaran Haniye, "Eski Irak ordusundan subaylar da taktik anlamda destek veriyorlar. Düzenli ordu savaşını bilenler ve çete savaşını bilenlerin güçlerini birleştirmesi sonucu sahada taktik avantaj kazandılar" diye konuştu.
- "Çaresizlik radikalizme itiyor"
Konuşmacılarından Monica Marks da Tunusluların DAEŞ'e katılma nedenlerini anlattı.
Tezi için dört yıldır Tunus'ta yaşadığını ve konuyu yakından takip ettiğini anlatan Marks, Tunus'taki radikal eğilimlerin devrimden sonra arttığına dair yaygın bir inanış olduğuna ancak konunun kökeninin çok daha gerilere gittiğine dikkati çekti. Marks, Bin Ali döneminde de radikal gruplara katılanların bulunduğunu ancak bunun görmezden gelindiğini ya da açıkça konuşulmadığını söyledi.
Devrimin getirdiği özgürlükle daha önce göz ardı edilen birçok hususun tartışılmaya başlandığını belirten Marks, işsizlik, imkansızlık gibi olumsuz hayat şartlarının gençleri ya sefalet içinde yaşayama ya da kaçak yollardan Avrupa'ya gitmek veya Suriye ve Irak'taki radikal gruplara katılmak arasında tercih yapmaya zorladığını ifade etti.
Travmaların, ailevi problemlerin, marjinalleşmenin ve hayal kırıklıklarının radikalleşen gençlerin ortak noktalarını oluşturduğuna işaret eden Marks, "İnsanlar hayatlarında anlam arıyorlar. Boğuluyor hissettiklerinde kaçmaya çalışıyorlar. Akıllı ve imkanı olanlar yurt dışında iş ve burs bulmaya çalışıyor. Çevresi ve imkanı daha dar olanlar Avrupa'ya, diğerleri de Suriye ve Irak'a gidiyorlar" diye konuştu.
Çözüm olarak gençlerin siyasi karar süreçlerine dahil edilmesi ve İslami eğitimin yeniden verilmeye başlanması gerektiğini kaydeden Marks, özellikle ülkedeki seküler çevreler tarafından radikalleşmenin sorumlusu olarak görülen Nahda Partisi'nin Vahhabi-Selefi grupları desteklemediğinin açıkça ortada olduğunu söyledi.
AA
Kaynak: