Salih Sedat Ersöz
Osmanlı’da Harem...
Osmanlı’da Harem ve Kanuni Sultan Süleyman
“Muhteşem Yüzyıl” isimli TV dizisi yayınlanmaya başladığından bu yana devam edip gelen tartışmalara son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da katılınca, gerek Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatı ve gerekse Osmanlı’da Harem konusu gündemde baş sıraya oturdu.
Bendeniz de bu yazımda okuyucularım ile bu konuları paylaşmayı uygun buldum.
Öncelikle şunu belirtmeliyim; Osmanlı Padişah Saraylarında haremin mimarisi öyle planlanırdı ki, bırakın başka erkeklerin girişini, vezirlerin ve üst saray erbabının girişleri de yasaktı, hatta Padişahın bile görüşüne imkân vermeyecek tarzda dizayn edilirdi.
Osmanlı Sarayı; Birun (dış kısım), Enderun ve Harem-i hümâyûn adı verilen üç ana bölümden oluşuyordu.
İmparatorluğun çevresinde yaşayan gayrimüslim ailelerin erkek çocuklarının ve savaşlarda esir alınan genç erkeklerin Türk- İslâm adet ve geleneklerine göre en iyi şekilde eğitilip yetiştirildikleri yere Enderun, aynı şekilde kız çocuklarının eğitilip yetiştirildikleri yere de Harem adı verilirdi.
Enderun Osmanlı Devletinin erkek yöneticilerinin yetiştirildiği üst seviyede eğitim veren bir okul, Harem de kadın yöneticilerinin yetiştiği bir mekteptir. Yani Harem-i hümâyûn, devlet adamları yetiştiren Enderun Mekteplerine paralel bir eğitim kurumudur. Öyle ki, Osmanlı’nın beyin takımı bu eğitim kurumlarında yetişen kişiler arasından çıkıyordu ve o dönemde insanlar, çocuklarının bu kurumlara gidebilmesi için can atıyorlardı.
Gerek Harem’de gerekse Enderun’da eğitim alan kız ve erkek çocuklara, başta en üst düzeyde dini bilgiler olmak üzere, Türk-İslâm adetleri ve âdâbı, güzel konuşma- yazma, davranış kuralları, musiki ve el becerileri dersleri verilir ve en az üç yabancı dil bilecek seviyede yetiştirilirdi.
Padişah ve vezir kızları Enderun’da en iyi şekilde yetişmiş gözde gençlerle evlendirilirken, Harem’de en iyi şekilde yetişmiş gözde kızlarla da Padişah’ın erkek çocukları yani şehzadeler ve Sarayın üst düzey diğer görevlileri evlendirilirdi.
Enderun ve Harem’de eğitilip yetiştirilen diğer kız ve erkek çocuklar da evlenme çağına geldiklerinde birbirleri ile evlendirilip, bir görevle Anadolu’ya atanıyorlardı.
Harem’de en iyi şekilde eğitim verilerek yetiştirilenler ve zekâsı, güzelliği ve davranışları ile ön plana çıkanlar arasında, Padişah’la da evlenenler olmuştur. Ancak Harem, hiçbir zaman Padişah’ın istediği cariye ile istediği zaman beraber olabildiği bir mekân olmamıştır. Padişah – cariye münasebeti hiçbir zaman İslâm’ın ortaya koyduğu ilkelere aykırılık teşkil etmemiş ve Osmanlı Padişahları nikâhsız birliktelikler yaşamamışlardır.
Üç kıtaya hâkim olan bir devletin Sultanı olarak, çocukluğundan itibaren büyük bir özenle ve en üst derecede eğitim verilerek yetiştirilen, hayatları boyunca Kur’an ahlâkına aykırı bir yaşayış içinde bulunmayan, bütün ömürleri savaş meydanlarında geçen, her attıkları adımda Allah’ın rızasını ön planda tutan ve aynı zamanda Mü’minlerin Halifesi de olan Osmanlı Padişahlarından zina etmelerini bırakın beklemeyi, düşünülemez bile...
Osmanlı Padişahları sadece Kur’an Ayetlerinden değil Efendimizin Hadislerinden dahi kıl kadar ayrı kalmamaya büyük özen göstermişlerdir. Onun için Yüce Allah, Osmanlı’ya 600 yıl boyunca dünya hâkimiyetini nasip etmiştir.
Cariye konusunda İslâm’ın kuralları bellidir ve gerek ilmi gerekse yaşayış bakımından günümüz din âlimlerini ceplerinden çıkaran Osmanlı Padişahlarının, her konuda olduğu gibi bu konuda da, İslâm’a aykırı bir davranışları asla sâdır olmamıştır.
Harem-i hümâyûn; batılıların ve içerdeki uzantılarının ecdadımızı küçük düşürmek için ortaya attıkları cinselliği çağrıştıran bir yer değil aksine Padişah ve ailesinin ikamet ettiği bir mekân ve aynı zamanda Valide Sultan’ın yani Padişah annesinin kontrolü altında en üst derecede eğitim verilen bir okuldur. Öyle bir okul ki, buradan geleceğin Valide Sultanları yetişmiştir.
Dünya Tarihi, cariye olarak sarayına aldığı bir köleden Valide Sultanlar yetiştiren başka bir zihniyet görmüş müdür acaba?
Topkapı Sarayındaki Harem odalarının duvarlarında Arapça yazılı bulunan Kur’an Ayetlerini, gelen turistlere Padişahların cariyelere yazdığı aşk şiirleri olarak tanıtan turist rehberleri var bu ülkede…
Batılıların kendi ülkelerinde yaşanan ahlâki rezillikleri, Osmanlı’da da yaşanmıştır hayali, uydurması ve safsatası ile yazdıkları kitaplardan alıntı yaparak ecdadımızı olduğundan çok farklı gösteren sözde tarihçiler var bu ülkede…
Gerçek tarihi reytinge kurban eden ve Dünyaya sığmayan Osmanlı’yı Harem’e sığdırmaya çalışan film yönetmenleri var bu ülkede…
Osmanlı Padişahlarının en büyüklerinden olan, batılılarca“Muhteşem Süleyman” olarak adlandırılan Cihan Padişahı ve İslâm Halifesi Kanuni Sultan Süleyman Han, 46 yıllık Padişahlığı döneminde onlarca kez sefere çıkmış ve saltanat süresinin yarısını at sırtında geçirmiştir.
Osmanlı Tarihinin en parlak dönemi kabul edilen Kanuni Sultan Süleyman devrinde kazanılan büyük zaferler ile, Osmanlı’nın sınırları 6,5 milyon km. kareden yaklaşık 15 milyon km. kareye ulaşmış, Osmanlılar bu dönemde üç kıta ve yedi denize hâkim olmuşlardır.
“Ey Fransa Kralı Fransuva; Duydum ki, ülkende adı dans olan fuhşiyyat yaptırıyormuşsun. Bu mel’anet ve rezalete son vermezsen gelir, ülkenizi başınıza yıkarım” şeklinde bir mektup yazarak Fransa’da dansı ortadan kaldıran Kanuni Sultan Süleyman Han tarihe sığmayan zaferlerini haremde bulunarak değil, savaş meydanlarında İlây-ı Kelimetullah için kılıç sallayarak kazanmıştır.
71 yaşında iken Zigetvar kuşatması sırasında orduyu bizzat yönetirken savaş meydanında ahirete irtihal eyleyen Muhteşem Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman Han, dizilerde kendisine atılan iftiralarla küçültülemeyecek kadar büyük bir devlet adamı ve başta İslâmi ilimler olmak üzere bütün ilimlerle mücehhez olmuş büyük bir âlim, ünlü bir şairdi.
Osmanlı’yı ve Kanuni Sultan Süleyman’ı küçük düşürmeye çalışanlar ancak kendilerini küçük düşürebilirler.
Mutlu yarınlar efendim.