‘Paralel, ülkenin sorunudur’
Nusret Argun, paralel yapıyı (FETÖ) tüm açıklığıyla anlattı: ‘Paralel, ülkenin sorunudur’
İş adamı Nusret Argun, hayatını, yaşadıklarını ve paralel yapı (FETÖ) tarafından yapılan baskıları, hukuksuzlukları anlattı. Paralel yapının artık kendisinin bir meselesi olmadığını dile getiren Argun, “Bu olay Konya olayı ya da Nusret Argun olayı değildi. Tüm Türkiye’yi sarmış bir örgütten bahsediyorduk ve herkes gücü nispetince bu mücadelenin bir yerinden tutmalıydı. Bende bunlara karşı mücadeleye başımı koydum” dedi.
Konya Aydınlar Ocağının konuğu İş adamı Nusret Argun oldu. Konya’da büyük yatırımlara imza atan Argun, paralel yapının kendisine uyguladığı baskıları, sahte deliller üreterek hazırladıkları dosyalarla kendisini mahkum ettirdikleri süreci paylaştı. Argun, Ereğli’de başlayan hayatını ve başarı merdivenlerini nasıl tırmandığını anlatarak söyleşiye başladı.
SERVÜNEİNİ ANLATTI
İşte Argun’un hayatının domino taşlarını oluşturan hayat serüveni: “Ben 1958 yılında Gölören köyünde doğdum. Çocukluğum ve gençliğimin bir kısmı Ereğli’de bir kısmı da babamın Etibank işçisi olmasından dolayı Seydişehir’de geçti. 1980 yılında yaşadığım siyasi süreçlerin yansımasından dolayı ihtilal ile birlikte askere gitmek zorunda kaldım. Askerlik dönüşü Ankara’da Hekimler Birliği Vakfının Türkiye Klinikleri dergisinde çalışmaya başladım. Derginin neredeyse tüm süreçleri elimizden geçiyor, onlarca üniversitede çalışan, yüzlerce tıp profesörünün gönderdiği makaleleri dergi olarak çıkartıyorduk. Bu günkü dizgi ve matbaa sistemlerinin olmadığı o tarihlerde bu iş olağanüstü zor ama bir o kadarda zevkli bir işti. Hekimler Birliğinde çalışırken Konya’da Tıp Fakültesi açılmıştı ve biz Konya’da 1983 yılında öncelikli olarak Tıp sektöründe olmak üzere akademik kitap yayıncılığı ve perakendeciliğine başladık. O tarihlerde yurtdışından tıp kitapları getirtiyor Konya başta olmak üzere tüm Türkiye’de tıp fakültelerine satışını yapıyorduk. Kitabevi ve yayıncılık işlerimiz devam ederken 1989 yılında tüm Türkiye’de kamu kurumlarında hizmet alımı özelleştirildi ve başta Belediye ve hastaneler olmak üzere hizmet alımı özelleştirildi. Biz de hatırladığım kadarıyla ilk olarak Meram belediyesin de ihalesine girerek hizmet sektörüne ilk adımımızı atmış olduk. Zamanla bu sektör yemek, güvenlik ve sağlık personelini de kapsayınca, sadece hizmet sektöründe çalışan sayımız on binlere ulaştı. Bu arada SIEMENS firmasının tüm Türkiye’de satış yetkisini aldık çözüm ortağı olduk. Hükümetimizin sağlıkta yaptığı devrimle eş zamanlı olarak Radyoloji ve Laboratuarda 24 saat çalışma uygulamasını başlattık. Eskiden 5 ay 6 ay gibi uzun bir süre için MR çekim tarihleri verilirken biz kendi kurduğumuz cihazlarla hastalardan da tek kuruş almadan çok cüzi rakamlarla gecenin üçünde, dördünde çekimler yaptık ve hastaların en geç 24 saat içinde MR raporunu ilgili doktoruna ulaştırmış olduk.
Bugün Konya’da hekimlik yapan birçok arkadaşım bu anlattıklarımın canlı şahididir. Tabii ki bu işin önünü hükümet açtı ve sağlık devrimini hükümet yaptı. Bizde bu konuda istekli olmayan diğer iş adamlarından farklı olarak bu konuda ciddi çalışmalar yaptık ve katma değer oluşturduk. Düşünsenize yurtdışına gideceksiniz SIEMENS’ i gibi dev bir firmayı ikna edeceksiniz, her bir cihaz için milyonlarca dolar ödeyeceksiniz ve çekim başı bu günkü rakamlarla 20 - 25 liraya bu hizmeti vereceksiniz. Biz o gün hükümetin bu konuya bakışına güvendik ve hükümetle birlikte bu hizmetin köşe taşı olduk.
DOĞALGAZ İŞİ SONRASI PARALEL OPERASYONA MAĞDUR KALDIK
Bu olaydan kısa bir süre sonra inşaat işine girdik ve Konya’mızın ilk özel hastanesini biz inşa ettik. Bugünde aktif olarak kullanılan ve halen bir benzeri dahi olmayan Fizik Tedavi hastanesini biz inşa ettik. Bu sağlık merkezi aylar sonrasına randevu verilen hastalar için bir umut ve şifa kapısı haline gelmiştir. Bu projenin akabinde Konya’ya alışveriş merkezi de olan 350 lüx dairenin olduğu iki özel projeyi yap/sat modeli ile yaptık. Aynı şekilde içerisinde sosyal alanların, kongre ve toplantı salonlarının da bulunduğu 5 yıldızlı Dedeman otelini inşa ettik. Hamdolsun bu otel bugün de Konya’da yapılan birçok kongreye, kamu toplantılarına, birçok sosyal faaliyete, profesyonel ekipleri ve salonlarıyla hizmet vermektedir. Tüm bu hizmetler biz onurlandırmaktadır ve gelecek yatırımlarımız için bizlere cesaret ve yol göstermektedir. Her zaman ilkleri yapmayı hedefleyen birisi olarak anlattıklarımın dışında irili ufaklı birçok projeye imza attık. Ama en önemli çalışmamız doğalgaz dağıtım işi olmuştur ve bu faaliyetimiz sonrasında paralel yapının darbesine maruz kalmışızdır”
DOĞALGAZ SERMAYESİ YAHUDİLERİN ELİNDEDİR
Doğalgaz’ın tamamen Yahudilerin kontrolünde olan bir sektör olduğunu ifade eden Argun, Energaz’ı aldığı süreci ve yaşadıklarını da şu cümlelerle paylaştı: “Doğalgaz konusu çok ayrı ve üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Doğalgaz dağıtım ihaleleri devletin bakanının önünde, onlarca televizyon kanalı tarafından canlı yayın yapılarak, ülkenin en büyük firmalarının da katılımıyla ve tüm Türkiye’nin gözü önünde yapılıyordu. Rakiplerimiz Türkiye’nin şimdi ismini saymak istemediğim en büyük holdingleriydi. Öncülüğünü firmamızın yaptığı konsorsiyumla büyük rakiplerimizi geride bırakarak 12 ilin dağıtım ihalesini ilgili bakanın ve tüm Türkiye’nin gözü önünde Allah’ın yardımıyla kazandık. En son Ankara doğalgaz ihalesine girdik ve kazandık. Bu döneme dikkatinizi çekmek istiyorum; bu günler paralel yapının güvenlik ve adliye başta olmak üzere devletin tüm kılcal damarlarına sirayet ettiği ve tek söz sahibi konumuna geldiği günlerdi. Paralel yapının bu süreçte izlediği baskıcı ve hukuksuz yöntemleri kısaca sizlerle paylaşacağım. Özellikle yaşadığım mahkeme ve cezaevi süreci sadece Nusret Argun ile ilgili bir süreç değildir. Bu gün bana bu operasyonu yapanların arka planında, kamu görevlisi olmadığı halde bu operasyonu yapanlara emir verenlerin tamamı kaçak pozisyonunda ve kırmızı bültenle aranıyor. Bu şahısların taleplerine asla boyun eğmedik. Bu işleyişin organize hareket ettiğini ve bir örgüt olduğunu o günlerde fark ettik ve mücadele ettik. Mesele benim suçsuz olmadığım değildir, mesele tüm Türkiye’yi kılcal damarlarına kadar kuşatmış bir örgüt var ve bu örgüt tüm Türkiye’de boyun eğmeyen kim varsa onun boynunu kırıyor olmasıdır.”
İSTEDİKLERİ ZAMAN KOM’U VE ADLİYE’Yİ SALIYORLARDI
Paralel yapının bir okul aile birliği yöneticisini nasıl tehdit ettiklerini de paylaşan Argun, yapının nasıl gözünün döndüğünü şu cümlelerle ortaya koyuyor: “Bakın Konya’da Mahmut Sami Anadolu İmam Hatip Lisesinin hemen arkasındaki ve okula ait binayı paralel yapı yurt olarak kullanırken şimdi ismini söylemeyeceğim bir doktor arkadaş okul aile birliği başkanı olunca bu yurdu onlardan geri alıp yapım amacına uygun kullanmak istedi. Tarih paralel yapının en güçlü olduğu tarih. Doktor arkadaş biraz çabayı arttırıp işi ileriye götürünce bu gün paralel yapıdan olup kaçak olan işadamlarından birisi bu doktor arkadaşa ve yine ismini vermeyeceğim okul aile birliği idarecisi olan büyük bir işadamına, “Siz değil başbakanınız gelse ne yazar. Burayı alamazsanız. Daha ileri giderseniz Kaçakçılık ve Organize Suçlar şube müdürlüğü üzerinden hakkınızda işlem yapar sizi tutuklatır iki yıldan aşağıda ilk mahkemeye çıkamazsınız” demiştir. Bu söylediklerim yaşanmış gerçek bir olaydır. Konya da ve tüm Türkiye’de böyle binlerce olay yaşanmıştır. Şimdi burada beni dinleyen siz kardeşlerime soruyorum. Bir işadamı KOM şubeyi ve Adliyeyi babasının dükkanı gibi kullanıyor ve hakkı olanı istediği için okul aile birliği başkanı ve yöneticilerini böyle tehdit edebiliyorsa KOM ve Adliye paralelin arka bahçesi olmuş olmuyor mu? Diledikleri işadamını ya da kimi istiyorlarsa onu KOM’u kullanarak hizaya getirenler devletin kamu görevlileri değil, sivil insanlar. Ama istedikleri zaman KOM’u ve Adliyeyi diledikleri insanın üzerine salıyor ve onun tüm ticari hayatını, itibarını bitirebiliyorlardı. Şimdi kaçtıklarına, orada burada dürüstlük tasladıklarına bakmayın. Bırakın Nusret Argun’u bunlar dediklerini yapmadığı için bir İmam Hatip Okulunu okul aile birliği yöneticilerini bile siz tutuklatırız ve iki yıldan aşağı ilk mahkemeye çıkamazsınız diye tehdit etmişlerdir. Şimdi sormak gerekmez mi? Siz kimsiniz ve hangi hakla devletin kolluk güçlerini ve adliyesini kendi örgütünüz ya da şahsınız adına kullanabiliyorsunuz?
BU OLAY NUSRET ARGUN MESELESİ DEĞİLDİR
Paralel yapının tekrar güçlenmesi ihtimalini düşünenlerin bu davada mağdur olsa bile kendisini geri çektiğini ifade eden Argun, bu meselenin artık ülkenin en büyük sorunlarından biri haline geldiğini ve ülkemiz için bunlarla mücadeleye devam edeceğini şu sözlerle ifade etti: “Değerli arkadaşlar biz bu günlerden geldik. Ama maalesef şu Konya’da paralel yapının mağduru sayısız işadamı ve kamu görevlisi varken, adliyede onlara karşı açılan davada üç/beş kişi varız. Bu çok acı bir durumdur. Yakın dostlarım bana abi onlar tekrar gelirse bu sefer sana 180 bin yıl ceza verirler diyor. Ben de onlara diyorum ki artık bu dava beni aştı. İstesem de bu süreçten geri duramam. Neden? Çünkü bu sorun ülkemin sorunu oldu. Benim dava sürecim bir şekilde Anayasa Mahkemesi tarafından ele alındı ve lehime kararlar verildi. Çok açık söylüyorum. Sırtımı bu kararlara yaslayarak yatabilir yeniden bu örgütün düşmanlığını çekecek süreçlere girmeyebilirdim. Ama bu doğru olmazdı. Çünkü bu olay Konya olayı ya da Nusret Argun olayı değildi. Tüm Türkiye’yi sarmış bir örgütten bahsediyorduk ve herkes gücü nispetince bu mücadelenin bir yerinden tutmalıydı.
BEN TÜRKİYE’Yİ TERMETMEDİM
Değerli arkadaşlar bir şeyi bilmenizi istiyorum. Benim on binlerce çalışanım oldu. Yüzlerce tedarikçi firma ile inşaat ya da başka iş kollarında trilyonlarca lira alışverişim oldu. Ama cezaevinde kaldığım 6 yıl boyunca hiçbir kimseye borcum olmadı. Ne bir işçim ne de bir tedarikçim benden ya da firmamdan alacağım var diyemez. Ne devlete ne de millete tek kuruş borcum yoktur. 6 yıl boyunca cezaevinde kaldım. 5 kuruşumu yurtdışına kaçırmadım. Bankalardan bir liramı bile çekmedim. Neden? Çünkü kendime ve Allah’a güveniyordum. Tutuklanmadan iki yıl önce beni tutuklayacaklarını söylediler. Ama ben ne Konya’yı ne de Türkiye’yi terk etmedim. Şimdi beni tutuklayanların daha isimleri bile dosyaya girmeden, daha dosya bile açılmadan tek tek nasıl kaçtıklarını sizler biliyorsunuz. O kamu görevlileri o işadamları daha kolluk iddianameyi bile açıklamadan daha gözaltılar bile yapılmadan tek tek yurtdışına kaçtılar. Onlara iki şey soruyorum? Bir, adınız açıklanmadan kendinizin de o dosyada olduğunu nasıl bildiniz. İki, madem bu konuda bir suçunuz olmadığı ve paralel örgüt üyesi olmadığınız iddiasındasınız neden bırakın Konya’yı Türkiye’yi bile terk ettiniz. Değerli arkadaşlar herkes kendisini ve ne yaptığını çok iyi bilir. Eğer benim davam sadece Nusret Argun’un suç işlediği ya da şirketinin suç işlediği davası olsa idi, ben bu günün sadece kamu görevlileri olan kolluk ve adli makamlarla ilgili olurdum. Oysa geldiğimiz noktada dosyanın çoğunu sivil isimler oluşturuyor. Neden? Çünkü bunlar devletin güvenlik güçlerini ve adli mekanizmalarını babalarının çiftliği gibi örgüt adına kullanmışlar”
PLANIN AYRINTILARI
Bütün mallarıma tedbir kondu ama Energaz’a ve bir daireye tedbir konulmadı diyen Argun, yapılan planın ayrıntılarını şu cümlelerle açıkladı: “Soruşturmaya nasıl başlandığı, nelerin gerekçe gösterildiği; Konya Cumhuriyet Başsavcılığına defalarca soruşturma için başvuran kolluk netice alamayınca stadda yaşanan bir hadiseyi bahane ederek tamamen usul kurallarına aykırı olarak ve Konya savcılığını by-pass ederek Adana cumhuriyet savcılığına başvurmuştur. Elinde kayda değer hiçbir belge olmayan kolluk daha işe başlayalı 3-5 ay olmuş bir personelin 1986 yılında karıştığı bir aile kavgasını delil göstermiştir.
Bugün Konya da görülmekte olan paralel yapı ile mücadele davasında ortaya çıkan belgeler gösteriyor ki 2004 yılından itibaren şahsıma husumet besleyen kolluk tamamen keyfi olarak Konya’nın çek senet tahsil işlerini yapanların arasına bizlerin adını da yazdırarak telefonlarımızı dinlemiş. Bizler gözaltına alındığımızda savcılığa da bir liste gitmiştir. Liste üzerine tedbir konulacak malvarlığı listesidir. Ancak ne hikmetse bütün malvarlığıma tedbir konurken Energaz hisselerimin üzerine tedbir konmamıştır, bir de yeniyol konaklarında bir daireye tedbir konmamıştır. Bu daire de bugün paralelci diye davada yargılanan bir kişiye aittir. Energaz’a neden tedbir konmamış derseniz bu da sonradan anlaşılmıştır. Bu operasyonla beraber ortaklarımız malvarlığımın üzerinde tedbir kararını bildiği için sürekli sermaye artırım baskısı yapmış ve şirket hisselerimi değerinin çok çok altında satmak zorunda kalmışlardır. Yine Konya’da ki davada bu kişiler hakkında kişinin içinde bulunduğu durumdan faydalanarak nitelikli dolandırıcılık yapma suçundan dava açılmıştır.
TUTUKLANMA HİKAYESİNİ ANLATTI
Tutuklanma hikayesi ise oldukça ilginçtir. Zaten daha Adana’ya varmadan kimlerin tutuklanacağı belli imiş. Daha bize tutuklama kararı açıklanmadan Konya’da televizyonlarda alt yazı ile listeler verilmeye başlanmış. O kadar sahte delil ürettiler ki en önemlilerinden biri o günün en moda delil üretme yolu idi. Bilgisayarlara sahte delil yüklemek. Bütün suçlamalarda kullanılan bir delil elde etmişler. Ne hikmetse delil arama el koyma kararından tam bir gün önce personel serisinde bir bilgisayara yüklenmiş. Sonradan bunun sahteliği ortaya çıktı. Ancak derdimizi kime anlatacaktık ki, arama el koyma kararını aldığı gün yani aramadan bir gün önce dosyaları yüklemişler. Tüm bunlara bakıldığında; yapılanların sinsice, hukuksuz ve Allah korkusundan uzak duygular içinde hazırlanmış bir planın parçası olduğu da açık seçik görülmektedir. Bu süreç, benim ve ailemin FETÖ ile onurlu mücadelesinin kanıtıdır. Biz, devletin bile terör örgütü olarak adını koyup mücadeleye başlamadığı bir dönemde mücadele verdik ve bu mücadelemiz devletimiz, hükümetimiz ve milletimiz için yol gösterici nitelikteydi. Allah bu yaşadıklarımızı hiç kimseye yaşatmasın.” Sami Gediz- Memleket