Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Peygamberi Anmak, Anlamak ve Yaşamak

Peygamberi anmak:

Onu sıkça anmalıyız. Yalnızca Mevlid gecesinde yahut Kutlu Doğum Haftasında değil. Her gün, her yerde ve her vesile ile. Zaten günlük okunan ezanlarda, kılınan namazlarda onu hep anıyoruz. Eşhedü enne Muhammederrasülullah. Esselamü Aleyke eyyühennebi! Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed! Onun anmalıyız, zira bunu bize emreden Yüce Rabbimizdir:

“Doğrusu Allah ve elekleri peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de içtenlikle ve tam bir teslimiyetle ona salat ve selam edin!” (33/56)

Onu anmak, onu hatırlamak, onun ismini saygı ve sevgi ile anmak, ona dualar göndermektir. Onu anmalıyız, ama bunun farkında olmalıyız. Bilinçli bir biçimde, saygı ve sevgi ile onu anmalıyız. Ona sevdalanarak, ona olan özlemimizi hissederek anmalıyız.

Peygamberi anlamak:

Onu anlamalıyız. O, bir insandır, ama sıradan bir insan değildir. O, kendisine vahyedilen (18/110), asla hevasından konuşmayan bir insandır. (53/3) Allah’ın koruması altında olan bir insandır (5/67). Andolsun ki o, bizden biri, bize son derece düşkün olan biridir. Bize sonsuz şefkat ve merhamet gösteren biridir. (9/128) Andolsun ki o, bizim için o her konuda en güzel örnektir. (33/21) O halde hayatımızda onu kendimize örnek ve model almalı, onu izlemeliyiz.

Onu doğru anlamalıyız. Bunu için Kur’ân ve Sünnet ilk başvuru kaynağımız olmalıdır.

Peygamberi yaşamak:

Onu yaşayıp yaşatmalıyız. O bizi hayat veren şeye çağırıyor. Onun bizden istedikleri dünya ve ahrette bizleri mutlu edecek şeyler. O, bize adam gibi yaşamanın yollarını öğretiyor.

“Ey iman edenler! Allah ve Peygamberi, hayat veren şeylere sizi çağırdığında ona icabet edin, çağrıya uyun…” (8/24)

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygamberine itaat edin…”(4/59)

“Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur..”(4/80)

“Eğer gerçekten Allah’ı seviyorsanız, peygambere uyun ki Allah da sizi sevsin…”(3/31)

“Kim Allah'a ve Peygambere itâat ederse işte onlar, Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve Sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır!” (4/69)

Ne sadece onu belli günlerde anmak, ne sadece anlatmak… Onu hem anmak, hem doğru tanımak ve hem de her zaman ve her yerde onu yaşatmak. Onun izinde olmak, onunla birlikte olmak. Bu bizim ona olan ümmetlik borcumuz. Gerçekten ona ümmet olduğunu söyleyenler, ona karşı bu temel görevlerini yerine getirmelidirler. Getirmelidirler ki onun şefaatine mazhar olabilsinler. Yoksa peygambere ümmet olmak, kuru bir iddiadan ibaret değildir.

İşte peygamber sevdalısı bir adamın hikayesi:

Hz. Ali anlatır:

Peygamberimizin vefatından üç gün sonra bir adam Peygamberimizin kabrine geldi, kendini yere attı, saçına başına toprak saçtı ve şöyle dedi:

Ey Allah’ın elçisi! Sen söyledin, biz dinledik. Sen Allah’ın mesajını bize anlattın, biz de anladık.

Ey şu toprakta yatan, en hayırlı ve şerefli adam!

Ey hoş kokusuyla toprakları ve her yeri gül  kokutan kişi!

Şu istirahatgahın olan yere canım feda senin!

Zira afiyet, cömertlik ve kerem oradadır!

Sen bildirdin ki Allah senin hakkında şöyle buyurmuştu:

“Biz hiçbir elçiyi, Allah'ın izniyle itâat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan, günâhlarını bağışlamasını isteseler ve Elçi de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.” (4/64)

Ey Peygamber! Ben günahkar bir kul olarak sana geldim, benim için af dileyesin diye geldim…

Râvi diyor ki, adamı izlerken uyuyakalmışım. Rüyamda peygamberimizi gördüm, bana dedi ki: “Git o adamı bul ve ona müjde ver, Allah onu bağışladı.” (İbn Kesir, I, 519-520; Kurtubî, V, 265-266)

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.