Prof. Dr. Halis Akalın "Türkiye’de HIV enfeksiyonun görülme yaşı 15’e indi"
Prof. Dr. Halis Akalın, Türkiye'de HIV enfeksiyonunun görülme yaşının 15'e kadar indiğini söyledi.
Prof. Dr. Halis Akalın, Türkiye'de HIV enfeksiyonunun görülme yaşının 15'e kadar indiğini söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından HIV konusunda farkındalık oluşturmak için belirlenen 1 Aralık Dünya HIV / AIDS Günü dolayısıyla uzmanlar enfeksiyonu görülme sıklığının yüzde 400 oranında artış gösterdiğini belirtti. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği HIV/AIDS Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Halis Akalın, "Ülkemizde ise 2021 yılı sonu itibariyle T.C. Sağlık Bakanlığı resmi kayıtlarında 32 bin 376 (26 bini erkek) kişi HIV ile yaşıyor olarak raporlanmıştır. Hastalığını bilmeyen kişilerin olma ihtimalinin yüksek olması nedeniyle ülkemizde HIV ile yaşayanların sayısının 65 bin -70 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir ve Dünya Sağlık Örgütü'nün tahmini de bu yöndedir. Ülkemizdeki en önemli bulaş yolu cinsel yol iledir. Resmi kayıtlarda bulaş yollarının sadece yarısı tam olarak raporlanabilmiştir. Bulaş açısından durumu bilinen kişilerin yüzde 97.1'inde bulaş yolu cinsel yol iledir. Ülkemizde HIV ile yaşayanların en yoğun oldukları yaş aralığı 20-45 arasıdır. Bununla birlikte 15-19 yaş aralığında son yıllarda dikkati çeken bir artış mevcuttur" dedi.
HIV enfeksiHIV enfeksiyonu ve AIDS'in aynı şey olmadığından bahseden Prof. Dr. Halis Akalın, "Ülkemizde 2000 yılının başından 2018 yılına kadar yüzde 400'lere ulaşan bir artış mevcuttur. Son yıllarda resmi kayıtlara girenlerin azalması, Covid-19 pandemisinin getirdiği karantina ve kapanma ya da konu ile ilgili bakım veren kliniklerin tamamen Covid-19 hastalarına yönelmesi gibi kısıtlamalarla test yaptırma olanaklarının pandemiden olumsuz etkilenmesine bağlanmaktadır. 2023 yılında bu artış ivmesinin normale dönmesi beklenmektedir. HIV enfeksiyonu tedavisinde ilk antiretroviral(ART) ilaç olan zidovudin 1987 yılında kullanıma girmiş, bunu üç ilaçlı kombinasyonlar takip etmiştir. 1996 yılından itibaren etkili kombinasyonların tedaviye girmesi ile yeni enfeksiyon sayılarında ve AIDS'e bağlı ölüm oranlarında belirgin azalma meydana gelmiştir. Tedavisini düzenli kullananlarda yaşam süresi beklentisi HIV ile yaşamayanlara göre neredeyse aynı seviyeye gelmiştir. Bu tedaviler HIV'i vücuttan tamamen eradike etmemektedir ve tedavinin ömür boyu düzenli olarak alınması gerekmektedir. Yapılan çalışmalarda tedavisini düzenli olarak alan ve HIV'in kandaki seviyesi en az 6 ay ölçülemeyecek düzeyde seyredenlerin bulaştırıcı olmadığı gösterilmiştir. Birleşmiş Millletler AIDS Örgütü(UNAIDS) 2014 yılında HIV ile yaşayanların, 2020 yılında yüzde 90'ının tanı alması, tanı alanların yüzde 90'ının tedaviye ulaşması ve tedaviye ulaşanların yüzde 90'ında tedaviyle virüsün kanda ölçülemeyecek düzeylere gelmesini hedefleyen 90-90-90 hedeflerini koymuştur" şeklinde konuştu.
"HIV ile yaşayanların yaklaşık olarak sadece yüzde 50'sinin tanı almış olmasıdır"
Sözlerine devam eden Akalın, "2020 yılı itibariyle bu hedeflere ulaşılamamıştır ve küresel olarak bu hedeflerdeki durum UNAIDS tarafından sırasıyla 81-67-59 olarak bildirilmiştir. Ayrıca, daha sonra bu hedeflere HIV ile yaşayanların sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürdürmesi ile ilgili dördüncü 90 hedefi eklenmiştir. Ülkemizde ise bu oranlar 50-86-90 olarak tahmin edilmektedir. Bu hedeflere ulaşmada ülkemizdeki temel sorun HIV ile yaşayanların yaklaşık olarak sadece yüzde 50'sinin tanı almış olmasıdır. Tanı alanların tedaviye ulaşmasında ve tedavinin başarılı gitmesinde hedeflere ulaşılmış görünmektedir. Ülkemizdeki diğer bir sorun ise tanı alanların neredeyse yarısının tanı aldıkları anda bağışıklık sisteminde belirgin bir hasar oluşmuş olmasıdır, yani geç tanı alanlardır. UNAIDS 2030 hedeflerini 95-95-95 olarak güncellemiştir. Bunun anlamı HIV ile yaşayanların yüzde 95'inin tanı alması, tanı alanların yüzde 95'inin ART'ye ulaşması ve ART'ye ulaşanların yüzde 95'inde tedavinin başarılı olarak devam etmesidir. Bunun önündeki en büyük engellerden biri de HIV ile yaşayanların damgalanması ve ayrımcılıktır. Damgalama ve ayrımcılık hak ihlallerini beraberinde getirmektedir. Tüm toplum olarak damgalama ve ayrımcılık ile savaşmamız gerekmektedir" dedi.
Kaynak: