Emetullah Akkaya
Rebia bin Kab
“Vefa nedir bilir misin? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.” ( Hz. Mevlana)
Vefa görülen iyilikleri, işitilen güzel sözleri, beraber geçirilen vakitleri, kurulan hayalleri, edilen duaları unutmamak ve bütün bu mukaddes demlere misliyle veya daha fazlasıyla karşılık vermek, araya mesafeler girdiyse bile hiç değilse dualarda bir araya gelmektir.
Vefa kelimesi vefat kelimesiyle aynı kökten gelmekte olup, kelime anlamı olarak sözünü tutmak, borcunu ödemek anlamına gelmektedir. Vefat kelimesi ise elest bezminde rabbimize verdiğimiz sözü yerine getirmiş, görevimizi tamamlamış olarak bu dünyaya vefalı kullar olarak veda etmenin adıdır.
Müslümanlar olarak bizlerin bulabileceği en güzel vefa örnekleri yegane önderimiz, biricik efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v) ‘in ve yine onun şerefli izlerini takip eden sahabe efendilerimizin (r.anhüm) hayatlarındadır.
Efendimiz (s.a.v) ‘in ,Hz. Hatice’nin vefatından sonra onun dostlarını bilhassa bayram günlerinde gözettiği, onlara kurban etlerinden gönderdiği hepimizin malumudur.
Yengesi Hz. Fatıma vefat ettiğinde onun kabrine uzanması, sahabelerin niçin böyle yaptınız ya rasulallah suallerine yengemin kabre alışması için yanıtını vermesi, yengesine annemden sonra annem demesi efendimizin (s.a.v) hayatındaki vefa örneklerindendir.
Ve tüm bu örnekler saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Sahabe efendilerimiz de vefayı islama, Allah’a ve rasulüne hizmet etmekte bulmuştur. Gelip bilhassa ya rasulallah beni hizmetine kabul et diyen ve kendini rasulullaha hizmete adayan vefakar sahabelerden biri de Rebia bin Kab’dır. Bir gün efendimiz (s.a.v) ‘e abdest suyu dökmektedir. Efendimiz (s.a.v) abdestini aldıktan sonra rebia’ya “Benden bir şey iste rebia.” der. Kendisine abdest suyu döken ,üstelik bunun bir nasip olduğunu bilerek ve bu hizmeti canı gönülden yapan birine karşı bile borçlu kalmayı uygun bulmayan efendimizin bizlere örnek olacak vefalı bir duruşudur bu. O anda Rebia bin Kab’ın aklına develer, hurma bahçeleri ve daha neler neler gelir. Acele etmemek için, isteğini ertesi gün açıklayacağını belirtir.
Ertesi güne kadar düşünür ve bir an için kendine Ey Rebia Allah rasulünden isteye isteye dünyalık şeyler mi isteyeceksin, der ve içerisinde bulunduğu yanılgıyı fark eder. Rasulullah’ a gidip şöyle söyler:
- Ya Rasulallah, ben cennette seninle birlikte olmak istiyorum… Ne güzel bir istektir bu… Sevenin sevdiğinden isteyebileceği en güzel şey… Hakiki sevgiye en büyük delil… Efendimiz (s.a.v):
- Başka bir şey istesen ya rebia… der. Bu diyalog aralarında birkaç kez tekrarlanır. Rebia her defasında ısrarla , ben cennette seninle olmak istiyorum, deyince efendimiz (a.s.m)
- Öyleyse sen de çokça secde ederek bana yardımcı ol, buyurur. Zira Rebia zor bir şey istemiştir. Şimdi bir düşünelim; kendini efendimize hizmete adamış, adeta onun etrafında bir gölge gibi dolaşan, gencecik, pırıl pırıl ve belki de günahsız bir sahabiye efendimiz cennette benimle olmak için çok secde etmelisin demekte…
Peki ya bizler? Efendimizle aynı cennette olmayı isteyebilecek yüzlere sahip miyiz? Pek çoğumuza göre abdestli namazlı olmak, hacc görevini ifa edip, umre üstüne umre yapmak iyi bir Müslüman olmak için yeterli. Peki nerede kaldı güzel ahlak? Nerede kaldı vefa? Zannedersiniz ki pek çoğumuzun sanki cennette arsası var…
Oysa efendimiz ne buyuruyordu:
"Ey Kabe! Ne kadar hoşsun, kokun ne kadar da güzel! Şanın, hürmetin ne kadar da yüce! Ama canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde müminin hürmeti ( hakkı, saygınlığı, dokunulmazlığı) senin saygınlık ve dokunulmazlığından daha büyüktür.” ( İbn-i Mace , Fiten, 2)
Kaçımız vefalıyız şu fani dünyada? Yüce rabbimiz tek bir tevbemizle bütün günahlarımızı bağışlayabilecekken, biz kim oluyoruz ki tek bir kötülüğünü gördüğümüz insanların bütün iyiliklerinin üzerinden kocaman bir çizikle geçebiliyoruz… Efendimiz kendisine abdest suyu döken bir sahabesine benden bir şey iste diyerek bizlere iyilikleri unutmamanın, misliyle karşılık vermenin, vefalı olmanın, nankörlükten kaçınmanın yollarını en üst düzeyde gösteriyor.
Şimdilerde iyiliğimize iyilikle karşılık verecek insanlar bulmak bir yana, bize kötülüğü dokunmayacak kişileri bulunca şükredecek hallere geldik ne yazık ki…
Ve yine ne yazık ki vefa güzellikleri unutmamak, geçmişi hayırla yad etmek iken şimdilerde belki bir ilçe yahut bir mahalle ismi olarak bilinmekte…
Her ne kadar bir ölüm vefalı bir de sonbahar dese de şair rabbimiz bizleri ahde vefadan , mukaddes bir hayattan, tertemiz bir vicdandan, hüs-ü hatim sayılabilecek bir vefattan mahrum etmesin. Ve bizleri sayıları az olan vefalı kullarından eylesin…