Recep Konuk
Eğitimden siyasete Başbuğ Türkeş'in ricasıyla geçen Recep Konuk daha sonra Konya Şeker ve PANKOBİRLİK'te bir çok projeye imza attı. O mücadeleli yaşam öyküsünü gazetemize anlattı
Konya’nın meşhur meçhul yüzleri-81
Çumra’nın Türkmencamili köyünde dünyaya gelen çocukluğu ve gençliği yokluk ve yoksullukla mücadele ile geçerken üniversite eğitimi sırasında sol grupların silahlı saldırısı sonucu karaciğeri parçalan ve bir böbreğini kaybeden, ilerleyen yıllarda ise önce üst üste beş yıl vergi rekortmeni olan ardından Çumra Belediye Başkanlığı, daha sonra da Konya Şeker ve PANKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanlıklarına kadar yükselerek marka isim haline gelen
Recep Konuk
Bu haftaki konuğumuz Recep Konuk… Zeliha ve Mustafa Konuk çiftinin altı çocuğundan birisi olarak dünyaya gelir. Konuk ailesi o yıllarda ülkenin her yerinde olduğu gibi Anadolu’nun göbeğinde yokluk ve yoksulluk ile mücadele ederken bir yandan da çocuklarını en iyi şekilde büyütebilmenin hayallerini kuruyorlardı.
Konuk, çifti her ana baba gibi dördü kız, ikisi oğlan altı çocuğu için yemiyor yediriyor giymiyor giydiriyordu. Daha doğrusu zamanında okuyamadıkları için okuma yazma dahi bilmeyen bu çift bütün çocuklarının öncelikle okumasını iyi bir eğitim almasını o zamanın tabiri ile deyim yerinde ise ‘adam olmaları’nı istiyorlardı.
HEP ANA BABA DUASI ALDIM
Recep Konuk 1957 yılında Çumra’nın Türkmencamili köyünde dünyaya gelir. Ana ve babası okuma yazma bilmediği için doğduğu dünyaya geldiği ay ile ilgili olarak da anne ve babası zaman zaman birbirleri ile ihtilafa düşerler. Ama Sayın Konuk anne ve babasından söz ederken onlarla var olmanın onların sayesinde bu günlere gelmenin gururunu yaşayarak oturduğu yerden biraz daha doğrularak onlara olan minnetini dile getiriyordu. ‘Ben anam babam okuma yazma bilmese de her zaman onlarla övünmüş onlarla gurur duymuşumdur. Bugünlere biz onların varlıkları ile geldik. Biz onların duası ve onların ileri görüşlülükleri ile bugünleri gördük’diyordu.
İKİ GÖZ KERPİÇ EV VE ARILARIN KENDİSİNİ SOKMASI
‘Çocukluk yılları denildiği zaman dünyaya gözümü açtığım evimiz yani o evde aklımın ilk erdiği yerler. Hayallerim gözümün önüne gelir. Evimiz kerpiçten bir evdi. Üstü kamışla kaplı idi. Ardıç ağaçları ile çatı ve bildiğiniz kerpiç bir ev. Birde herhalde üç dört yaşlarında idim.
Bahçemizde arılık vardı. Onlarla oynarken mi oldu nasıl oldu tam olarak hatırlamıyorum o arıların beni soktuklarını canımın çok yandığını ve çok ağladığımı hep hatırlarım.
BİZİM EVDE HİÇBİR ODANIN GARASI OLMAZDI
Evimizden söz etmişken bir de odaların garasından söz edeyim. Bizim oralarda kilide anahtara gara denir. O yıllarda benim bildiğim pek çok evin odaları garalı olurdu. Ama bizim evde hiçbir oda hiçbir sandık garalı değildi.
PEYNİR ŞEKERİ, ÜZÜM, İĞDE KAYISI KURUSU VE BULGUR
Yine o yıllarda çocukluğumuzda yaz ve kış yediğimiz şeyler hep belli başlı şeylerdi. O menüler hiç değişmezdi. Mesela yaz aylarında peynir şekeri, üzüm iğde kayısı, kışın bulgur kayısı kurusu… Bunlar hiç değişmezdi. Hep bunları yerdik ama onları yelmek bile bizim için çok büyük mutluluktu.
KAR YAĞDIĞI ZAMAN İKİ METRE OLURDU
Bizim oralarda kışlar çok sert geçerdi. Kar yağdığı zaman 2 metreyi bulurdu. Karlar kürünürdü. Bizim evin çatısına çıkıp karı kürümek için merdivene filan gerek kalmazdı. Çünkü evin yanından kar ile çatı birleşmiş olur biz karın üzerinden çatıya çıkardık. Kapıdan çıkıp camiye okula gitmek için de karların arasından koridorlar açılırdı.
GOCA GÖL DONUNCA ÜZERİNDE LASTİK AYAKKABILAR İLE KAYARDIK
Çocukluk yılları dediğimiz anda yüzü bir anda donuklaşan Sayın Konuk geriye doğru dönüp o günleri anlattıkça sanki yeniden o yılları yaşarcasına rahatlamış ve arka arkaya hatıralarını anlatmaya başlamıştı. İşte onlardan birisi daha:
‘Bir de çocukluğumuzda bizim adına Goca göl dediğimiz bir gölümüz vardı. Bu göl belki olsa olsa 500 metrekare filan ancak gelirdi. Ama bizim ki çocukluk işte bu göl bizim gözümüzde o kadar büyüktü ki sanki sanırsınız burası Beyşehir gölü idi. Kışın bu göl donardı. Bizler de arkadaşlarla onun üzerinde kayardık. Evde plastikten ayakkabılar olurdu onlar kışın dışarıda dondu mu öyle bir sert olurdu ki şimdi hani buzun üzerinde paten ile kayıyorlar ya, o plastik ayakkabılar inanın o patenden bile daha keskin daha sert olurdu. Onlarla çok güzel kayar eğlenirdik. Tabii arada bir kırılıp içine düştüğümüz o soğuk havada buz gibi suda ıslandığımız da olurdu. Donardık. Ama o soğukta o ıslak elbiselerle eve girmemiz anamıza babamıza görünmemiz ise tabii ki mümkün değildi. Bizim köy odaları vardı. Biz de oraya usulca girer sobayı yakar üstümüzü başımızı orada kurutur sonra eve girerdik.
KIŞIN OKULA GİDERKEN KABANIMIZ PALTOMUZ FİLAN YOKTU
Kış aylarında üzerimizdeki önlükle okula gider gelirdik. Öyle üzerimizde palto kaban ne gezerdi. O günkü şartlar çok zor ve yokluk yılları idi. Okulda da öyle sıcak bir ortam yoktu. Zaten okulun yakacağını da aileler temin ederlerdi.
KERPİÇ ÇUKURLARI BİZİM YÜZME HAVUZLARIMIZDA
Yaz aylarında ise çocuklar olarak bizim oyunlarımız kerpiç çukurlarının içinde geçerdi. Buralara sular dolardı. Yarım metre su ya var ya yoktu. Ama bizim için buralar yüzme havuzlarımızdı. Bu çukurların içinde saatlerce yüzerdik.
İLKOKULDA MATEMATİK, TARİH, COGRAFYA MÜZİK VE RESİM DERSLERİ…
İlkokula Türkmencamili köyü ilkokuluna gittim. İlk öğretmenim Cafer Deniz idi. Bize çok büyük emek verdi. Matematik, tarih ve coğrafya dersleri benim çok sevdiğim derslerdi, o dersler rüyalarıma girerdi. O dersleri dinlerken çalışırken sanki yeniden yaşar gibi olurdum.
Mesela yine ilkokulda resim müzik derslerimi hiç beceremedim o yüzden de bu dersleri sevmezdim. Beşinci sınıfta öğretmenimiz değişti. Ali Ulvi Şahin hoca dersimize girmeye başladı. İlkokul öğretmenlerimizin ikisi de hayatta ikisine de en derin sevgi ve saygılarımı iletiyorum, onların bizim üzerimizde hakları çoktur.
KARDA OKULA LASTİK ÇİZMELERLE GİDERDİK
Kış aylarında okula gidip gelmemiz çok zordu, çünkü okul ile evimizin arası yaklaşık 1 kilometre idi. Yürüyerek gidip gelirdik, başka türlü gitme şansımız yoktu ki. Ayağımızda lastik çizmeler vardı. Ama ayaklarımız tabii bu lastik çizmelerin içinde donardı. Potin filan yoktu…
BEŞİNCİ SINIFTA SEÇİMLE BAŞKAN OLDUM
İlkokul beşinci sınıfta seçimle başkanlığa seçildim. Beşinci sınıfa kadar da sınıf başkanlığı yapıyordum ama beşinci sınıfta bir arkadaş ile birlikte ikimiz de sınıf başkanlığına talip olduk O zaman seçim yapıldı ve ben seçim sonrası başkanlığı kazandım. Ancak bir gün bu seçimi kaybeden arkadaşım benim haberim yokken arkamdan iterek beni yere düşürdü. İşte o zaman anladım ki bu seçimlerde çok dikkatli olmamız gerekiyor. Bu benim için ilk seçim darbesi de oldu. Bu itilme olayı aslında bize acı bir seçim tecrübesi kazandırıyordu.
DAYIM ORTAOKULU OKUMAMI AMCAM İSE İMAM HATİBİ İSTİYORDU
O yıllarda ilkokuldan sonra özellikle imkanları kısıtlı ailelerin çocuklarını okutmaları için iki seçenek varmış. Bunlardan birincisi normal ortaokula devam etmek, ikincisi ise İmam Hatip Lisesine gitmek. Konuk ailesinin ileri gelenleri de küçük Recep için aynı konuda ikileme düşmüşler.
‘Okumam için ailemin bana çok büyük desteği oldu. Özellikle anacığım benim okumamı çok istedi. Ama dayım rahmetli Ali Yarar ortaokulda okumamı isterken amcam Alaaddin Kaya ise İmam Hatip Lisesi’ne gitmemi istiyordu. Ama iki arada bir derede kalan anacığım beni ortaokula gönderip dayımın gönlünü yaparken yaz aylarında da Kur’an kursuna gönderip amcamın gönlünü yapıyordu. Sonuç de ben her ikisinde isteğini yerine getirmiş oluyordum
İĞDE AĞACINDAN DÜŞÜNCE SOL KOLUM KIRILDI
İlkokulda idik. Bizim çocuklar olarak en büyük eğlencemiz köyün en yüksek ağacına çıkmak ve dönme dolap gibi orada oynamak idi. Zaten bizim köyde öyle ağaç filan yoktu… Üç dört ağaç ancak vardı. Biz bir gün yine köyün o en yüksek iğde ağacında dönme dolap gibi oynarken yan komşumuz olan amcanın bizim ağaca çıkmamızı isteyen tavrı ile bir hışımla ağaca doğru geldiğini görüp, bir anda panikledim. Bir o anı ve bir de düştüğümü hatırlıyorum. Sol kolum iki üç yerden kırılmış. Babam hemen köydeki kırık çıkıkçıya beni götürdü. Tahta parçaları ile bu amca kolumu sardı. Ona köyde Diğre Eben diyorduk hiç unutmuyorum. Ama o gün ertesi güne kadar sabaha kadar kolumun acısından ağladım. Acı bir türlü geçmemişti. kolumun acısı geçmeyince babam ertesi sabah beni aldı ve Üçhüyük köyüne götürdü oradaki kırık çıkıkçı bu kez kolumu bal mumu ile sardı. Hiç unutmuyorum o bal mumu ile kolum sarılınca acısı geçti. Aradan zaman geçti kolum iyileşti. Ama hala tulumbayı basarken kolum acırdı o acıyı hissederdim. Çünkü o iki üç yerden kırılan kolumun hiç filmi çekilmemişti...
ORTAOKULDA DA FEN DERSLERİ ÖZELLİKLE FİZİK İLGİMİ ÇEKİYORDU
İlkokuldan sonra Çumra Cumhuriyet ortaokuluna gittim. Ortaokulda ise en çok sevdiğim dersler fen dersleri idi ve de özellikle fizik dersini çok seviyordum. Ortaokulda iken teyze oğlum Mehmet Yıldız ve eşinin yanında kaldım. İlk defa okumak için de olsa anamın babamın kardeşlerimin yanından ayrılıyordum. Bu bana çok dokundu. Ama Allah için teyze oğlum ve eşi bana öyle güzel baktılar ki sanki anamın babamın yokluğunu hissettirmemek için üzerime titriyorlardı. Daha sonra Çumra’da ev kiraladık sonra da Çumra’da kendimizin evi oldu.
HALA SAĞ OLAN 94 YAŞINDAKİ PEMBE TEYZE BENİM LİSEDE VELİM İDİ
Liseyi Çumra Cumhuriyet lisesinde okuduk. Lisede teyzem benim velim idi. Pembe teyzem hala yaşıyor tam tamına 94 yaşında ve sağlıklı. Bir de lise yılları denildiği zaman artık Çarşamba çayında yüzdüğümüz günler geliyor.
1972 YILINDA İLK TRAKTÖRÜMÜZÜ ALDIK
1972 yılında ilk traktörümüzü aldık. Daha öncede dedemden kalma bir traktörümüz vardı ama o traktörümüz amcam da kalmıştı. Abimle birlikte ikimiz bir hafta hiç traktörün kontağını kapatmadan stop ettirmeden çalışırdık. Tarla sürerdik. Traktörün arkasına mazot fıçıları yükler günlerce çalışırdık. 6- 7 saat hiç direksiyondan inmediğim olurdu. O zamanlar böyle sulu tarım olayı da yoktu çünkü. Sulama yaygın değildi. Ziraat ekip biçme çapalama toprakla ilgili ne varsa ne iş varsa hepsini yapardım.
1973’TE ÜLKÜ OCAKLARI İLE TANIŞTIM
Lise yılları bu haftaki konuğumuz Sayın Konuk’un siyasetle tanışmaya başladığı yıllardır. Çünkü ülke artık hızla sağ ve sol kamplaşmasına, çatışmasına gidiyordu. Ülkenin içine sürüklenmeye başladığı yıllarda sağ ve sol artık üniversitelerden sonra liselere hatta ortaokullara kadar el atıyor öğrenciler siyasetin kirli yüzüyle tanışıyorlardı. İşte siyasetin bu acımasız yüzü ile konuğumuz da tanışıyor ve tercihini sağ görüş içerisinde ve Ülkü Ocaklarından yana kullanıyordu. Recep Konuk şunları ifade ediyor:
‘1973-75 yıllarında Ülkü Ocakları ile tanıştım. Lise yıllarında siyaset vardı. O yıllar hiç iyi yıllar değildi. Sıkıntılı, zor yıllardı. Her tarafta korkunç bir siyasi mücadele vardı.
RAHMETLİ DURMUŞ ALİ ÇALIK’IN ‘KOMANDO RECEP’İ
Siyasetin en acımasız yıllarını anlatırken Recep Konuk’un yüz ifadesi sertleşiyor, ister istemez geriliyordu. Belki bizimle belki de en yakın dostları ile bile paylaşamayacağı acı hatıraları aklına geliyor o acı olayları yeniden yaşıyordu. Bu gerilme anında kısa bir duraklamadan sonra gülerek yeniden anlatmaya başlıyordu:
‘Rahmetli Durmuş Ali Çalık beni çok severdi. Evet siyasi düşüncelerimiz farklı idi. Ama görüşlerimizin bu farklılığına rağmen bana sürekli ‘Komando geldi’, ‘Komando gitti’ diye hitap ederdi. Bana kendisi büyük destek verdi. Tekrar söylüyorum Allah gani gani rahmet eylesin çok ayrı görüşlerimiz olmasına rağmen bana çok destek vermişti. Kendisini rahmetle saygı ve şükranla anıyorum
BABAM ISRARLA MÜRÜVVETİMİ GÖRMEK İSTİYORDU
Tabii bu arada zaman hızla akıp geçiyordu. Benim aklımda iş güç siyaset filan derken evlenmek asla yoktu. Ama babam da ısrarla benim evlenmemi istiyordu artık. Bana sürekli ‘Oğlum yaşlanmadan mürüvvetini göreyim’ diyordu. Babamın isteği ile 1977’de nişanlandım. Daha sonra da 1978’de evlendim. Evliliğimden üç çocuğum var. Oğlum Hakan Konuk bilgisayar mühendisi inşaat işi ile uğraşıyor. Diğer oğlum Fatih Konuk Bilkent işletme mezunu ticaret yapıyor. Kızım Rukiye Selçuk Üniversitesinde öğretim görevlisi mastırını yapıyor.
İDEALİMDE TIP VARDI, DOKTOR OLMAK İSTİYORDUM
Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavlarına girdik. Benim idealim tıp okumak, doktor olmak idi. Üniversite sınavlarında aldığım puan ile pek çok mühendisliği kazanacak durumdaydım. Mühendislikleri okuyacak puanı almıştım ama mühendisliğe gitmiyordum çünkü benim idealim tıptı. Ama bu puanlarla da tıp olmuyordu. Sonunda Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fizik Kimya Biyoloji bölümüne kaydımı yaptırdım.
79’UN MART’INDA O KORKUNÇ SİLAHLI TARAMA OLAYI VE ÖLÜMÜN EŞİĞİNDEN MUCİZE DÖNÜŞ
Recep Konuk artık üniversite öğrencisidir. Ama Türkiye’nin her ilinde her ilçesinde olduğu gibi Konya’da sağ sol olayları doruk noktadadır. Bırakın sağcı-solcu kavgasını evlerde evlatlar babalarla kardeşler birbirleri ile sağ ve sol uğruna kanlı bıçaklı olmaktadır. Recep Konuk için ise kader onu çok daha acı bir noktaya çekecek ve belki de bugüne kadar hiçbir yerde yazılmamış konuşulmamış silahla taranma olayını bizimle paylaşacaktı.
Biz de siz değerli okurlarımıza talihsiz ama bu tarihi olayı sunmanın burukluğu içerisinde olayı bire bir kahramanın ağzından aktarıyoruz:
‘Üniversite öğrencisi idik ama 80 öncesinin de en acı olaylarını yaşıyorduk. Siyaset çok kötü idi. 1979 yılının Mart ayında idik. Biz Konya’da Cıvıloğlu’nda iki üç arkadaş bir ev kiralamış orada kalıyorduk. Aynı zamanda da Meram Yeni Yol’daki Eğitim Enstitüsü’ne devam ediyorduk. Yine her sabah olduğu gibi otobüse bindik, okula gittik. Ama o gün kapıda bize okul tatil, dediler. Biz de arkadaşlarla kapıdan döndük. Tekrar otobüse bindik ve Form’a geldiğimiz zaman otobüsten indik. Zafere gidecek, karnımızı doyuracaktık. Tam Form’un orada beş altı arkadaş yan yana yürürken birden silahlar patlamaya başladı. Bizi köşeden tarıyorlardı bir anda acı ile yere düştüm. Çünkü vurulmuştum. Yere düşerken de hatırladığım önümde bir polis aracı vardı. Orada bir de polis müdürü varmış, sonradan bana anlattıklarına göre onun ayaklarının dibine düşmüşüm. Ama ben yerde iken de hala silahla taramaya devam ediyorlarmış. Kurşunlarla o trafik müdürü de yaralanmış ve hastaneye kaldırılmış. Gözümü açtığım zaman bana o tarama sonucu bir böbreğimi kaybettiğimi, ayrıca karaciğerimin de parçalandığını söylediler. Kaç ameliyat geçirdiğimi hatırlamıyorum. Bir süre hastanede yattıktan sonra aylarca evde tedavi gördüm. Bir yıl rapor almıştım. Ama ne acıdır ki o günkü siyasetin çirkinliğini devletin hastanesinin sağlık kuruluşunun bana verdiği bir yıllık sağlık raporunu okul idaresi kabul etmiyor ve ben de bu yüzden sınıfta kalmış muamelesi ile bir yıl kaybediyordum. Anlayacağınız okulu bir yıl geç bitirdik.
BABAMLAR BENİM VURULMAMI TRT’DEN ÖĞRENMİŞLER
Bizim silahla taranma olayımızı TRT haberlerde vermiş. Zaten o zamanlar sadece TRT vardı. Haberi sunan spiker de Tuna Huş imiş. Babamlar haberi köyde duymuşlar. Haberlerde öğrencilerin, birinin durumu ciddi deyince babam ciddiyi iyi anlamış, dua edip halimize şükredip yatmış.’diyor ve yine yüzünde acı bir tebessüm oluşuyordu.
ALLAH’IM BU TÜR ACILARI BİR DAHA GÖSTERMESİN
Konuğumuz hatıralarında yaşadığı acılar ile iyice gerilmiş iyice karamsar bir hal almıştı. Kısa bir duraklamadan sonra yeniden anlatmaya başladı:
‘Şimdiki çabamız Allah’ın bir daha o acı günleri yaşatmaması için. Memleket iyi olsun istiyoruz. Bu tür acıları Allah’ım bir daha kimselere göstermesin. Biz o zamanlar da mücadelemizi kendimiz için değil memleketimiz için memleketimizin menfaatlerini düşünerek yaptık.
ÖĞRETMENLİK YAPMAK İSTEMİYORDUM AMA BABAMIN ISRARI İLE
İLK TAYİN YERİM URFA’YA GİTTİM
Ben okulu bitirdikten sonra öğretmenlik yapmak istemiyordum. Ama babam ısrarla ‘Oğlum senin devlete borcun var. Öğretmenlik yapmalısın devlete olan borcunu ödemelisin’ diyordu. Babamı hiç kırmadım zaten hep anamın babamın duasını aldım. Babamın hatırı için öğretmenliğe başvurdum ve tayinim Urfa’ya çıktı.
URFA’DA ÖNCE ÖĞRETMENLİK ARDINDAN MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ
1980 yılının Aralık ayında öğretmenliğe başladım. Urfa’da önce altı ay öğretmenlik yaptım. Altı ay sonra İlçe Milli Eğitim Müdürü oldum. 4 yıl sonra ise tayinim Çumra’ya çıktı ve Çumra’ya döndüm.
URFA BOZOVA LİSESİ ÖĞRENCİLERİ İLK KEZ ÜNİVERSİTE
SINAVLARINI KAZANIYORDU
Urfa Bozova Lisesi’ne öğretmen olarak gittiğim zaman okulun hali perişandı, üçüncü sınıfa gelmiş öğrencilerin dahi birinci sınıftan dersleri vardı. Önce eğitimi ele aldık. Okulu bir güzel temizledik. Kısa bir süre sonra okulun eğitim seviyesi çok iyi bir duruma geldi ve bu okulda ilk kez üniversiteyi kazanan öğrenciler bizim öğrencilerimiz oldu.
9 EYLÜL İŞLETMEYİ KAZANIP BAŞARI İLE TAMAMLAMIŞ
Recep Konuk için okumak hayatının apayrı bir parçası idi. Özellikle gençlik yıllarında siyasetin içinde ne kadar aktif olursa olsun sürekli olarak kendisini yenilemeye çalışıyor ve geliştiriyordu. Öğretmenlik de Konuk’un okuma kendini geliştirme hızını kesmeyecek ve öğretmenlik yaparken girdiği üniversite sınavında 9 Eylül üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazanacak ve bu fakülteyi de başarı ile tamamlayacaktı.
ÖĞRETMENLİKTEN İSTİFA EDİYOR VE TİCARETE ATILIYOR
Sırf babasını kırmamak onu üzmemek için öğretmenliğe başlayan ve kısa bir sürede olsa öğretmenliği başarı ile yapan Recep Konuk Çumra’da öğretmenlikten istifa ettikten sonra ticarete başlıyordu. Ve artık önündeki 10 yıl boyunca ticaret yapacak bu alanda da başarılı olacaktı.
‘Eskiden bizim oralarda dışardan gelip mal satanların ödemelerde sıkıntılar olduğu için iyi bir itibarları yoktu. Ticarette de başarılı olduk yüz akımız ile bu işte de bir yerlere geldik. İtfaiye’nin yanında YILKON Zahire’yi kurdum. Daha sonra KONUKLAR Hububat Ticaret’i kurdum.
BEŞ YIL ÜST ÜSTE VERGİ REKORTMENİ OLDUM
Daha sonra ticareti geliştirerek Karaman’da Trakmak’ın bölge bayiliğini aldım. Daha sonra Lada otomobillerin bayiliğini aldım, ticaretten çok iyi de para kazanıyordum. Bu arada beş yıl üst üste vergi rekortmeni oldum. Artık siyaset yapmayı asla ve asla düşünmüyordum. Çünkü ticarette çok iyi bir yere gelmiştim. İşlerimi daha da büyütmeyi kendime hedef olarak koymuştum.
SİYASETE GİRMEMEK İÇİN AMERİKA’YA KAÇTIM
1994 seçimleri geliyordu. Bana yine ısrarla çevremden belediye başkan adayı olmam için baskılar başlamıştı. Ben bana yapılan bu baskılara rağmen inatla siyasetten uzak duruyordum. Hatta o ara Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçtım. Orada hem dinlenecek hem de siyasette bana yapılan baskılardan uzak kalacaktım.
TÜRKEŞ TELEFON EDİP ‘OĞLUM SANA İHTİYACIM VAR’ DEDİ
Bir gün telefon çaldı. Rahmetli Başbuğ Türkeş telefonun öbür ucunda idi. Bana ‘Oğlum sana ihtiyacımız var, bizim belediye başkanımız ol’ deyince hiç tereddüt etmeden düşünmeden ‘Peki efendim’ dedim ve belediye başkanlığına aday olduk. O tarihte MHP’nin oyu yüzde 6 idi arkadaşlarla teşkilatla öyle güzel bir çalışma yaptık ki oyumuzu yüzde 39’a çıkardık ve Belediye Başkanlığı seçimini kazandık.
ÇUMRA’DA HİZMETTE TÜRKİYE ÇAPINDA İLKLERE İMZA ATTIK
Burada beş yıl bana göre vatandaşlarımıza, hemşerilerimize göre kayıtlara göre çok başarılı bir belediyecilik yaptık. Çumra’da hep ilkleri yaparken Türkiye’de bile ilklere imza atıyorduk. Mesela döner sermayeden ilk konut işini o tarihte yapan iki belediyeden biri bizdik. Bu işi bir biz, bir de Denizli Belediyesi yapıyordu.
Çumra’da mesela yine ilk kanalizasyonu projelendirdik, ihalesini yaptık, hükümet iptal etti. Mahkeme yolu ile hukuka başvurduk, kazandık ve bunu başardık. Türkiye’nin en büyük ilk sulama birliğini kurduk. Bizim çalışmalarımıza zaman zaman Bakanlar Kurulu kararları ile karşı çıkanlar oluyordu. Hukuk yolu ile bunda da başarılı olduk ve mahkemeleri kazanarak eserlerimizi, hemşerilerimizle Çumra’ya kazandırdık.
BABAMIN NASİHATLARINI HİÇ AKLIMDAN ÇIKARMADIM
Zaman içerisinde babamın nasihatlerini kendime hep destur edimdim. Onları bir an olsun aklımdan çıkarmadım. Mesela babam bana ‘Hiç bir zaman makamları satın alma,
parana haram karıştırma’ derdi. Belediye Başkanlığı döneminde artık aileme özellikle de çocuklarıma gereken vakti ayıramaz olmuştum. Onlarla hiç ilgilenemiyordum çünkü öyle bir çalışma temposuna girmiştik ki bunu şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum’
PANKOBİRLİK FİKRİNİN DOĞUŞU
Sayın Konuk, geriye dönük hatıralarına daldığı zaman son derece duygusallaşıyor pek çok insanı yanıltan o sert imaj görüntüsünün altındaki şefkatini yüreğinin yumuşaklığını duygusallığını adeta bizimle paylaşıyordu.
‘Belediye Başkanı iken inanın yurt dışındaki bazı önemli insanlarla çok rahat görüşüyordum. Bunlar öyle yüksek yerlerdeki insanlardı ki bakanların bile görüşemeyeceği önemli insanlardı ve ben onlarla bire bir görüşüyordum. 1997’nin sonu, 98’in başı idi. Dünyanın en büyük şeker firmalarından olan Türkçe karşılığı Güney Şeker olan markanın yöneticilerini Türkiye’ye getirdim. Onlarla oturup konuştuk, anlaştık. Şekerden dondurmaya kadar dünyanın en büyük firmasının yaptıklarını Konya’da yapmaları için projelendirdik. Çalışmalara artık burada başlayacaktık. Adamlarla her konuda anlaşmıştık. Almanya’da yapılanın bir küçük modelini de biz onlarla birlikte burada yapacaktık. Her şey bitmiş iş sadece imzaya kalmıştı. Burada kendi arkadaşlarımızı imzanın atılması için Almanya’ya gönderdik. Ama imza işi olmadan dönüldü, gelindi. Sonradan öğrendim ki imzayı atmayanlar Almanlar değil bizim arkadaşlarımızmış, işte o anda yıkıldım. Yıkıldım ama o anda kafamda Konya Şeker ve Pankobirlik ışığı yandı.Bunu bir kere kafama koymuştum. Bu işin başına kendim geçecek bunu arkadaşlarımızla biz başaracaktık. Bu yüzden de aday olduk. Yani o imzanın atılması ile yıkıldığım gün buna karar verdim.
MHP’DEN MİLLETVEKİLİ ADAYI OLDUM
O geçmişte yaşanan olay Sayın Konuk’u yine germiş, o günlere yeniden dönmüştü sanki. Önündeki çayından bir yudum aldıktan sonra yeniden masaya döndü ve ‘Tabii bu arada bir de MHP’den milletvekili adayı oldum ama nasip değilmiş o zaman olmadı işte’
ÇOK KİTAP OKURUM
Müziğin her türlüsünü severim. Ama tabii “müzik dinliyor musunuz?” diye sorarsanız elbette dinlemiyorum. Çünkü bir insanın müzik dinleyebilmesi için boş vaktinin olması gerekir. Ama doğrusunu söylemek gerekirse tabii bizim bu yoğunlukta müzik dinleyecek vaktimiz yok Masa tenisi oynarım, bilardo oynamayı severim. Kitabın ise her türlüsünü okumayı severim çok okumaya çalışırım. 3-4 saat rahat uyudun mu yetişiyor. Ama bir iki saat daha uyuyabilsem benim için en iyi dinlenme bu oluyor.
BÜTÜN DÜNYAYI BİRE BİR TAKİP ETMEYE ÇALIŞIRIM
Arkadaşlarımın projelerini dinlerken, yeni projeler sunulurken beni hayata, hatta o güne bunlar bağlar. Dünyayı tararım, günlük takip ederim gelişmeleri izlerim, sürekli bilgi alırım sürekli olarak bir kişinin bir gün bir işi yapmasını başarılı olmasını isterim. Onunla ben adeta şarz olurum. Bunu yapan insan benim hasmım bile olsa çok mutlu olurum...