Şakir Tuncay Uyaroğlu
S.Ü. TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULUNDAN EDEBÎ ESİNTİLER…
Saygı değer okuyucularım, bugün köşemde kalemi güçlü dört öğrencimi misafir ediyorum. Benim için her biri bir pırlanta kıymetinde olan değerli arkadaşlarım, sizlerle gurur duyuyorum. “Boynuz kulağı geçer.” sözünü bir kez daha teyit ettiniz. Yüreğinize sağlık… Ne mutlu bana ki, sizlerin hocası olma bahtiyarlığına eriştim.
Merve Şimal Karayılan / Gıda Teknolojisi
Bir Varmış Bir Yokmuş…
Bir gelinlik düşünün ki; dantel işlenmeli sade fakat şık, güzel bir duvak, çok güzel bir kuyruğa sahip… Görenler imrenmekte, gıpta etmekte. Fakat, gelinliğin cazibesini koruması için, sahibinin gelinliğe özen göstermesi ve koruması gerekmekte.
Dilimiz de, tıpkı bir gelinlik gibidir. Bir genç kız için gelinlik ne kadar kutsal ve değerli ise, bizim için de dil o kadar önemlidir. Sondan eklemeli, dantel misali, ince işlemeli, görenleri hayrete düşürecek kadar zarif bir dil… Ancak değerini biliyor muyuz acaba, ne gezer…
Bilmediğimiz gibi de; yarı Türkçe, yarı Fransızca / İngilizce kelimelerle birleştirmekte üstümüze yok. “Depoyu fulletiriz.”, doldurmak zor gelir; “my cep” deriz, benim cebim dersek eksiliriz. Fransa’yı, Fransızca kelimelerle “boykot” ve “protesto” ederiz. Fransa ile olan ilişkilerimizi kesememişken, en önemli kültür mirasımızı Fransızca kelimelerle süslemişken, (!) dilimizin ele geçirilmesine göz yummuşken…
Evrim geçirme olgusu, dilimizde giderek artmakta. Dilimizi, tarihimizi, millî benliğimizi, geçmişimizi, geleceğimizi emanet ettiğimiz gençlerimiz sosyal paylaşım siteleri sayesinde (!) dilimizi geliştiriyorlar. (!) “Ciks olmak”, “atar yapmak”, “manyak olmak” gençliğin gözde söz varlıkları arasında yer alıyor.
Cep telefonunda mesaj yazarken 160, twitterda dertleşirken 140 karakter kullanmak zorunda kaldığımızdan mıdır bilinmez, yeni kısaltmalar türetmiş durumdayız Türk Dil Kurumu’na inat: “slm, nbr, mrb, ok, by, bb, hg, hb, tm” …
Dahası, harfleri de bu süzgecin içerisinden geçirmeyi ihmal etmemişiz; “v” harfi sönük mü geldi bilinmez, ”w”yi kullanmaya başladık. Hele ki, ”k” ve “g” nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi, onlar da “q” olup çıktı… 650.000 kelime ile Türkçemize sahip çıkmak ve Türkçe cümle kurmak bu kadar mı zor?
İzzet Balcı / Makine Resim Konstrüksiyon
Dedemden Öğrendim…
Ben dedemden öğrendim / Silah tutmayı, / Gez, göz, arpacık…
Ben dedemden öğrendim / Türkçeyi, / Dil, diş, damak…
Ben dedemden öğrendim / Türkçeyi korumayı, / Kanımın son damlasına kadar.
Ben hocamdan öğrendim / Eksiklerimi tamamlamayı, / Yanlışlarımı düzeltmeyi.
Ben hocamdan öğrendim, / Dilimin inceliklerini, / Türk’çe konuşmayı…
Şebnem Kesici / Harita ve Kadastro
Türkçeye Saygı…
Türkçe, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan milletimizin ses bayrağıdır. Bu bayrak, sadece Türk’çe rüzgârlarıyla dalgalanacaktır.
Geçen gün, Kule City’de bir cafede arkadaşımı bekliyorum. Karşımda bir plaza uzanıyor. Yanında da showroomlar yer alıyor. Mağazaların, şirketlerin adları ya tamamen İngilizce veya ortaya karışık garip bir dilden…
Bulunduğum cafeye gençler takılıyor… Yanımdaki bir masada uçuk giyimli iki genç sohbet ediyor. Kız saçlarının uçlarını maviye boyamış, kaşında bir halka takılı.
Aynı halkadan oğlan da kulağına takmış. Oynaştalar… Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştalar. Ama onlara göre, savaşma seviş zamanı.
Biliyorum çok ayıp, ama can sıkıntısından ister istemez yan masadaki gençleri dinlemeye başlıyorum. Kızın adı İlayda imiş. Üniversiteye hazırlanıyormuş, dershaneye takılıyormuş ve kafayı yemek üzereymiş. Oğlanın adı Berke imiş, kızın boyfrendi olma dışında bir radyoda DJ’lik yapıyormuş.
Sonra müzik hakkında sohbet ediyorlar. Kullandıkları kelimeler: hit, klip, singıl, talk show, stand up, mega star, pop star, süper star… “Şimdiki gençler İngilizceyi iyi biliyorlar.” diyorum içimden, kullandıkları kelimeleri ve deyimleri dikkate alarak.
Bir de cümlelerine bakıyorum: “Ay inanmıyorum!.. Herıld yani!.. Koptum abi yaa!.. Ne iş!..” Bizim DJ’in arada bir woaaaw deyişi var ki, değme Amerikalı böyle söyleyemez. Hele bir de “Deeermişim.” demeleri yok mu?
Evet, 29 yıllık hayatım boyunca ben de bu gençler gibi konuşuyordum. Konuşmadığım zaman kendimi geri kalmış hissediyordum. Ta ki Şakir Hoca ile tanışana kadar. Bana var oluş sebebimizi ve dilimizin değerini anlatan Şakir Hocama sonsuz teşekkür ederim.
Dünyanın en zengin ve en köklü dili olan Türkçenin gençlerin dilindeki bu hâline ve İngilizcenin istilası altındaki zavallılığına kahrediyorum. Ve başta dilimizi bu hâle getiren kişilere beddua ediyorum.
Artık yeter!.. Türkçe bu kadar saygısızlığı hak etmiyor!..
İstiklâl Marşı gibi, Çanakkale Şehitleri gibi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı gibi şiirler yazan nesiller diliyorum.
Ali İhsan Ağar / Bilgisayar Programcılığı
O Adam…
Küçüklükten alışmaya başlamıştık, yaşımız gibi ufak ufak yabancılaşmaya. Giydiğimiz elbiselerde, yediğimiz yemeklerde hep yabancı marka görme çabasındaydık. Oynadığımız oyunlarda, yaptığımız maçlarda bile yabancıların isimlerini kullanırdık. Onlara özenirdik, onlar gibi çağrılmak hoşumuza giderdi.
Belki bu çocukluğun verdiği bir masumiyet olabilirdi, ama yaşımız ilerledikçe daha büyük sıkıntılar ortaya çıkıyordu. Konuşmamız, yazılarımız, birbirimizle iletişimimiz bile onlara benzemişti. Her yerde onlar; tabelalarda, kıyafetlerimizde, yiyeceklerimizde… Bir yabancı gibi görmüyorduk onları, nasıl görebilirdik ki kanımıza kadar işlemişlerdi.
Eskiden bu anlattıklarımdan biriydim ben de, aklıma dahi gelmiyordu bunlar, gözümü yumup körebe oynuyordum tüm gerçeklerle. Tüm suç bizde miydi sizce? Kim oturup anlattı bunları, bu yaşımıza kadar bize? Kim gözlerimizi açmaya çalıştı?
Türkçe, anlatım bozukluklarından, cümlenin ögelerinden veya kurallardan mı ibaretti? Evet, belki bu yaşımıza kadar öyle sanıyorduk ve bu yüzden bu kadar rahat ezebiliyorduk Türkçemizi.
Ama birisi karşımıza çıkıp, tüm içtenliğiyle gülünceye kadardı bu tablo. Boşuna dememişler Şeker Şakir diye, şeker yanında acımsı bir tat verir bu kıymetli insanın. Bıkmadan usanmadan adardı hayatını Türkçeye, elinden gelenin daha fazlasını vermek için uğraşırdı.
Evlâdı gibi bakardı Türkçeye, Türkçenin canı yandığında evlâdının canı yanmış gibi duygulanır, hüzünlenirdi. Bu güzel insan, içimizde sönmüş olan Türkçe sevdasını yeniden alevlendirdi. Beraberliğimiz bitiyor, ama içi rahat olsun o ateş hiç sönmeyecek, bu sevda hiç bitmeyecek.