Sağlık Bakanı Demircan'dan 'aşı' açıklamasıu
Sağlık Bakanı Demircan,"Aşının etkisini artırmak için bir miktar alüminyum kullanılır ama bu alüminyum DSÖ’nün kabul ettiği düzeyde, sürekli izlenen, etkileri takip edilen bir miktardır." dedi
Demircan, AA Editör Masasındaki canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve son dönemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
'Mevsimsel grip noktasında olumsuz noktada değiliz'
"Bu yıl mevsimsel grip vakaları önceki yıllarla kıyaslandığında ne durumda? Dört vakada zika virüsü tespit edildiğini biliyoruz. Şu an için bir risk durumu var mı? Antibiyotik kullanımına ilişkin son veriler nelerdir?" sorusu üzerine, Demircan, grip hastalığının kış mevsiminin en yaygın rahatsızlığı olduğunu belirtti.
"Mevsimsel grip noktasında, şu anda geçmiş yıllara göre olumsuz bir noktada değiliz. Aşırı bir yaygınlık, bir tehdit altında değiliz, hatta biraz daha iyi durumdayız." diyen Demircan, bu hastalığa karşı gerekli tedbirleri aldıklarını bildirdi.
Risk gruplarına karşı aşı tedbir aldıklarına işaret eden Demircan, mevsimsel grip noktasında Türkiye'nin bir baskı ve tehdit altında olmadığını, bu mevsimde görünenin üzerinde bir seviyede olmadıklarını aktardı.
'Antibiyotik oranı düşmeye devam ediyor'
Antibiyotiklerin Türkiye'de bilinçsiz kullanıldığını vurgulayan Demircan, şöyle devam etti:
"Antibiyotikleri bilinçsiz bir şekilde, doktor reçetesi olmadan kendi isteğimizle kullanmamız durumunda bu ilaçların etkinliğini ortadan kaldırırız. Direnç gelişir. Bakteriler bunu başarıyorlar. Bu ilaçları mutlaka doktor kontrolünde kullanmamız lazım. Bu konuda son yıllarda yapılan çalışmalar olumlu netice verdi. Bizim reçetelerde antibiyotik oranı geçtiğimiz yıllara göre düşmeye devam ediyor. Bunda başarılıyız. Antibiyotik kullanımında aşırı kullanım ve buna bağlı direnç gelişmesi tehlikesi giderek azalıyor. Türkiye bunu başardı ve başaracak. Bu konuda son 3 yıl içinde giderek artan bir farkındalık var. Akılcı antibiyotik kullanımı kampanyamız da var. Bu konuda medya da bize destek veriyor ve destekçi oluyor. Medyanın da katkısıyla yüksek de başarı sağlandı."
'Zika Türkiye'de yeni görülen bir rahatsızlık'
Bakan Demircan, zika virüsüne ilişkin, "Zika, Türkiye'de yeni görülen virütik bir rahatsızlık. Bununla ilgili Sağlık Bakanlığımız gerekli çalışmaları yapıyor, gerekli tedbirler de alınacak. Gelecekte böyle bir tehdit olur mu? Birtakım rahatsızlıklar olabilir. Gerekli tedbirleri aldıktan sonra önlemleri DSÖ ile yürütüyoruz." diye konuştu.
'Aşıya karşı çıkmak fevkalade sakıncalı'
Demircan, "Son dönemde bazı aşılar içinde alüminyum olduğu iddiası var. Bazı aileler bu korkularından dolayı aşıyı reddediyorlar. Bu alanda bir çalışmanız olduğunu biliyoruz. Aileleri ikna için ne tür bir yol kullanacaksınız? Aşının sağlığa zararı var mı?" sorusu üzerine, bu konuda çok hassas davranmak gerektiğini, halkı etkileme konumunda olanların meseleyi genel sağlık meselesi olarak görüp kişisel düşünmemelerini istedi.
Aşıyı reddeden bir insanın sadece kendi çocuğunun değil, toplumdaki diğer çocukların sağlığı için de tehditler oluşturacağına dikkati çeken Demircan, aşı yapılamaması nedeniyle çocuğun uğradığı zararların ömür boyu çocuk üzerinde görülebileceğini de düşünmek gerektiğini dile getirdi.
Bakan Demircan, örneğin çocuk felcinin hastalığının çocuğu ömür boyu etkileyen hasarlar bırakacağını, oysa aşılama sayesinde çok başarılı neticeler aldıklarını ifade etti.
Pek çok hastalığı aşılama sayesinde ortadan kaldırdıklarına işaret eden Demircan, şu görüşlere yer verdi:
"2001'de kızamık vakası sayımız 30 bin 509. 2016 yılında bu sadece 9. Bu artık elimine olma noktasına geliyor. 19 yıldır bizim çocuk felci vakamız yok. Çocuk felciyle, rahatsızlığıyla düçar olmuş çocuğumuz yok. Bu, fevkalade sevindirici bir şey. Dünya üzerinde büyük salgınlara, ölümlere neden olan bu hastalığı dünya elimine etti. Bunda Türkiye de öncü ülkelerden biridir. Hatta çiçek açısının ilk uygulayıcısı bizim toplumumuzdur. Osmanlı zamanında bir şekilde uygulamışız. 2004 yılından bu yana difteri vakası yok. Sadece 2011 yılında 1 vaka var o da ölümle sonuçlanmış. Aşısız biri. Tamamen aşıyla ilgili. 2016 yılında ikisi ölümle sonuçlanan 22 tetanoz vakası var. Bu çok düşük ve işin ilginç tarafı 22 vakanın tamamı da aşıyı reddetmiş, yaptırmamış. Aşı, toplum sağlığı üzerinde fevkalade koruyucu bir önlem, buna karşı çıkmak fevkalade sakıncalı."
'Alüminyum gerekçesi spekülatif bir gerekçedir'
Demircan, "İnsanlar hangi saiklerle aşıya karşı çıkıyor." sorusuna şu yanıtı verdi:
"Söylenen aşılarda alüminyum olduğu şeklinde. Aşının etkisini artırmak için bir miktar alüminyum kullanılır ama bu alüminyum DSÖ’nün kabul ettiği düzeyde, sürekli izlenen, etkileri takip edilen bir miktardır. Alüminyum gerekçe gösterilerek aşıyı reddetmek fevkalade sakıncalıdır. Aşılarımızın etkileri, yan etkileri ve riskleri tümüyle DSÖ ile birlikte takip edilip izlenmekte ve bir şey olduğunda derhal tedbir alınmaktadır. Alüminyum gerekçesi spekülatif bir gerekçedir, bilimsel hiçbir tarafı yoktur. Bizim aşı uygulamalarımızın hepsi bilimsel denetim altındadır. Bu konuda biz gerekli cevapları ailerle veriyoruz. Dezenformasyonlara karşı doğru bilgilendirme yapmamız lazım. Bu bizim görevimiz."
Bakan Demircan, bir insana yaşamı boyunca tüm aşılar uygulandığında verilen toplam alüminyum miktarının 4,25 miligram olduğunu, içme suyunda, hazır suda, mide ilaçlarında da bu maddenin olduğunu kaydetti.
'14 bin 817 yoğun bakım yatağı var'
"Kış mevsimiyle hasta sayısındaki artışın, yoğun bakımlara yansıdığı" ifade edilerek, "Ancak bakanlıkça yoğun bakımdaki hastaların yüzde 35'inde uygun olmayan hasta yatışı tespit edildi. Yoğun bakım ünitelerinin sayısı yeterli mi? Gerçekten ihtiyacı olana öncelik verilmesi nasıl sağlanacak?" sorusuna Demircan, "Öncelikle rakamları paylaşmak istiyorum. 2002'de yoğun bakım yatak sayısı 869, 2018'de hedef 16 bin, şu anda ise 14 bin 817 tüm standartlara uygun yoğun bakım yatağı var. Çarpıcı ve etkileyici bir gelişme var." yanıtını verdi.
Hekimlerin, hastaları yoğun bakımda daha fazla tutma noktasındaki tavrına değinen Demircan, "Yoğun bakımda daha iyi bakılıyor, daha fazla personel orada az sayıda hastaya yardımcı oluyor. Demek ki bizim normal yataklarda hastalarımızı daha fazla etkili bir şekilde bakma süresini geliştirmemiz lazım. Bu da personel ihtiyacını doğuruyor. Personelimiz yeterli olursa, biz her yatakta hastamıza gerekli ihtimamı sonuna kadar, rahat bir şekilde gösterebiliriz. Yoksa hekim demek ki hastasını yoğun bakımda biraz daha tutma ihtiyacı hissediyor ki orada tutuyor, bu da yatakların doluluk oranını yükseltiyor." değerlendirmesinde bulundu.
'55 bin personel alınacak'
Bakan Demircan, bunun çözümünün iki yönlü olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Yoğun bakım yatak sayısını artırmaya devam edeceğiz, personel sayımızı da artırmak istiyoruz. Bu sene 27 bin ebe hemşire ve sağlık personeli alınacak. Bu, yüksek bir rakam. Her sene yaklaşık 9 bin civarında hekim kadroya dahil oluyor. Ediyor 36 bin. Bizim bu seneden alacağımız kadro miktarı var, taşeron sistemi kalktığı için bu alımı yapmadık. 2017'den 2018'e aktarılan bir 10 bin işçi çalışan alacağız. Ayrıca 2018 için de 9 bin kontenjan verildi. Yaklaşık 55 bin doktor, ebe hemşire, sağlık personeli ve çalışan alacağız ki bu sene biraz daha hizmette elimizi rahatlatacak, standardın biraz daha yükselmesini temin edecek."
Bu sene yoğun bakımlara bin 600 civarında yeni yatak ilave edileceğini açıklayan Demircan, "Önümüzdeki bir yıl içerisinde bu sorunun çözüleceğine inanıyorum. Gerekli tedbirler alınacak, personel artırılacak, yoğun bakım sıkıntımızı aşmış olacağız." dedi.
'İşçi statüsünde arkadaşlarımız olacak'
"2018 ve 2019 yılı için netleşmişse ek personel alımları hangi branşlarda, ne kadar olacak? Özellikle 4/B pozisyonundaki personelin kadrosunda bir değişiklik olacak mı? 12 bin 500 personel alımı vardı, 9 binin güvenlik soruşturması tamamlanıp başlatılmıştı, geriye kalanların güvenlik soruşturması ne durumda?" sorularına Demircan, şu yanıtı verdi:
"2018'de personel yenileme, artırma, güçlendirme projeksiyonumuz şu şekilde ortaya çıkıyor. Birincisi sağlık personeli, 27 bin kadronun içerisinde hemşire, ebe ve sağlık memurları var. Onun dışında bizim rutin, kanun gereği mezun olan hekimlerimizi mecburi hizmete alma zorunluluğumuz var. İhtisasını tamamlayan veyahut da mezun olan pratisyen arkadaşlarımızı rutin olarak alıyoruz. Bu sayıyı bu sene, yaklaşık 9 bin olarak tahmin ediyoruz. Ediyor 36 bin. 19 bin de 'sağlık çalışanı' dediğimiz, sağlıkta diğer hizmetlerde çalışan istihdam edeceğimiz 'işçi statüsünde' arkadaşlarımız olacak, bu da bizi 55 bine ulaştırıyor. Doktorlarda da hangi dallarda ne kadar alacağımız, uzmanlıklarla ilgili olanlar, ihtisaslarını tamamladıktan sonra bize müracaat ediyorlar. Biz onların kadro dağılımını yapmış bulunuyoruz. O dağılıma göre mecburi hizmete dahil ediyoruz."
'Uygun bir personel rejimi oluşturmak zorundayız'
Demircan, "Taşeron sisteminin kalkmasından sonra bundan sonraki sistemi yeniden gözden geçireceğiz. Herkesin statüsünü belli bir standart içine getirmemiz lazım. Sağlığın kendi gerekliliğine uygun bir personel rejimini oluşturmak zorundayız." diye konuştu.
'Şartları iyileştirmek için bir yasal çalışma yapıyoruz'
Sağlık personelinin ihmal edildiğini söylemenin doğru olmadığını vurgulayan Demircan, "Sağlık çalışanlarımızın şartlarını iyileştirmek için bir yasal çalışma yapıyoruz. Bununla ilgili ocak ayı içerisinde Başbakanımıza bir sunum yapacağız. Bu bekledikleri yıpranma payı, emekli maaşlarındaki düşüklük ve performanstaki ölçütler, bunlarla ilgili çalışmalarımız bittikten sonra paylaşacağız." bilgisini verdi.
'Sağlık Marketi ön protokolünü imzaladık'
Yerlileşmenin önünü açmak için alım sisteminin de modernize etmek istediklerini dile getiren Demircan, Devlet Malzeme Ofisi ile birlikte merkezi bir alım sistemi oluşturduklarını, Sağlık Marketi ön protokolünü imzaladıklarını belirtti.
'Şehir hastanelerinde farklı ücret ödenmeyecek'
"Şehir hastanelerinin maliyetinin karşılanması için vatandaşın cebinden fazladan ödeme çıkacağı" iddiasıyla ilgili soru üzerine Demircan, şehir hastaneleri ile devlet hastanelerinin aynı statüde olduğunu, dolayısıyla bu hastanelerden yararlanacak vatandaşların ek bir ödeme ile karşılaşmayacaklarını vurguladı. Demircan, "Adı farklı olmakla farklı ücret sistemine dahil olacaklar anlamında değil. Farklı ücret ödenmeyecek. Vatandaşımız, hastamız, normal bir Numune Hastanesine gittiğinde ödeme olarak ne durumla karşı karşıya ise şehir hastanesi açıldığında Bilkent'te aynı durumla karşı karşıya kalacak. Yani asla farklı bir ücret ödenmeyecek. Bunu net bir şekilde söylüyorum." diye konuştu.
"Şehir hastanelerinin diğer hastanelerden farkının ne olacağı" sorusu üzerine Demircan, "Mekan, fevkalade güzel her şey. Yataklar tek kişilik, odalar tek kişilik, yani üst düzey standartta bir hastaneyle karşılaşacak. Hastanelerin diğer donanımları da hepsi yeni ve mükemmel bir şekilde. Dolayısıyla vatandaşımız açısından olumlu değişim dışında bir ücret açısından en ufak bir olumsuz değişim olmayacak." ifadelerini kullandı.
'25 yılın sonunda hastaneyi bize teslim ediyorlar'
Türkiye'nin sağlıkta hızlı bir şekilde dönüşümü için yerli kaynakların ötesinde yurt dışı kaynak kullanarak imkanları yenilediklerine işaret eden Demircan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugünkü imkanlarımızla zaten hastanelerimizi yeniliyoruz. Bugün elimizdeki imkanlar bize ne kadar yatırım imkanı sunuyorsa yeniliyoruz. Bu da bizim şu anda Türkiye'deki hastanelerimizin yarıdan fazlasını yenileme imkanı doğurdu. Ama belli oranda hastanelerimiz hala deprem açısından risk oluşturan konumda. Hızlı bir şekilde hastanemizi yenileyebilmemiz için yabancı kaynak kullanıyoruz. Burada bizim istediğimiz standartta, bizim istediğimiz modelde bir hastaneyi yabancı finans kuruluşuyla sözleşerek bize yapan firmalardan biz hastaneyi leasing sistemiyle satın alıyoruz.
Buradaki ödediğimiz para kira değil. Çünkü sonunda bizim oluyor hastane. 25 yılın sonunda hastane tamamıyla devlete geçiyor. Bize bu hizmeti sağlayan şirketle hiçbir alakası kalmıyor. Dolayısıyla meseleye böyle baktığımızda biz leasing sistemiyle hastane yapıyoruz. Hastanenin nasıl olacağına biz karar veriyoruz. Hastanedeki sağlık hizmetlerini biz yerine getiriyoruz. Onların bize sadece hastaneyi çalışır vaziyette sürekli tutmaları yükümlülüğü var. 25 yılın sonunda da hastaneyi her şeyiyle çalışır vaziyette bize teslim ediyorlar."
'Yeni bir yasal düzenleme yapmak istiyoruz'
"Torba yasa hazırlığı mı söz konusu? Sağlıkta şiddetle mücadele, yıpranma payı, özlük hakkı bunların hepsi bu yasanın içerisinde mi olacak?" sorusu üzerine Demircan, "Şiddetle ilgili bir yasal düzenleme daha önceden yapıldı ama şiddete teşebbüs eden kişilerin yargılanmasıyla ilgili bir yasal düzenlemeydi. Bu yasal düzenleme, Ceza Muhakemesi Kanunu'yla herhalde çelişmiş olacak ki bu bir şekilde uygulanmıyor. Neticede tutuksuz yargılanıyor, pek fazla etkisi olmadı. Şimdi yeni bir yasal düzenleme yapmak istiyoruz önleyici, caydırıcı noktada." diye konuştu.
'Kamunun daha hassas davranması doğaldır'
Demircan, Sağlık Bakanlığına yapılacak atamalara ilişkin soru üzerine bu yıl 12 bin civarında hekimin kuraya dahil olduğunu söyledi. Bu çalışanlardan yaklaşık 10 bin 800'ünün atandığını, bin 200 civarında kişinin de soruşturmasının sürdüğünü, soruşturmalar sonuçlandıkça atamaların yapıldığını vurguladı.
Türkiye'nin 15 Temmuz gibi çok ciddi bir saldırıya, bir darbeyle karşı karşıya kaldığını hatırlatan Demircan, "Böyle bir olaydan sonra kamunun daha hassas davranması doğaldır. Güvenlik soruşturmalarının neticelerine göre hareket ediyoruz. Yoksa bizim için hekim açığımızın olduğu bir dönemde atamayı bir gün fazladan bekletmemiz mevzubahis olmaz. Soruşturmaları yapan biz olmadığımız için nedenlerini diyemiyoruz. Sıkıntımız bu oluyor. Biz soruşturmalar gelince hemen işlem yapıyoruz sakınca yoksa atıyoruz, sakınca varsa, tekrar değerlendirilmesi gerekiyorsa geri gönderiyoruz, 'bir daha bakın' diyoruz." dedi.
Kaynak: