Salih Tuna'dan Taha Akyol'a: Ilıcak'ı, Alpay'ı bırak da İbrahim Okur'a sahip çık

Salih Tuna'dan Taha Akyol'a: Ilıcak'ı, Alpay'ı bırak da İbrahim Okur'a sahip çık

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, "Kuru ve Yaş" başlığıyla yayımlanan yazısı nedeniyle Hürriyet yazarı Taha Akyol'a tepki gösterdi. Tuna, "Taha Akyol, FETÖ'yü hep arkaladı zaten...Nazlı Ilıcak'ı, Şahin Alpay'ı bırak da İbrahim Okur'a sahip çık" diye yazdı

İşte o yazı:

Kim ne derse desin, Sözcü gazetesi 17 - 25 Aralık 2013'ten sonra, Dumanlı Ekrem'in Zaman'ından daha çok FETÖ'ye “hizmet” etti.

Sözcü yazarları mı?

Sözgelimi, Emin Çölaşan veya Bekir Coşkun, Ali Bulaç veya Şahin Alpay'dan daha az “hizmet” etmiş değillerdi.

Her zaman söylerim; FETÖ'ye “hizmet” etmek için esas olan “himmet” toplamak veya “maklube” yemek değil, FETÖ'nün operasyon malzemelerini tüketmektir.

Sözcü gazetesi de özellikle 17 - 25 Aralık'tan sonra fasılasız bunu yaptı.

Öyle değil mi?

Ne kadar FETÖ çıktısı malzeme varsa dolaşıma sokmadı mı?

Mesela, Türkiye'yi, MİT TIR'ları kumpasıyla uluslararası toplumda terörü destekleyen ülke olarak gösterip DAEŞ'le eşitlemeye çalışan FETÖ'yle gayet senkronize hareket etmedi mi?

Kestirmeden söyleyecek olursak, Sözcü'nün FETÖ'nün psikolojik harp müfrezesi gibi yayın yapmadığı tek bir gün yoktur.

İhtilafa düştükleri hiçbir konu da yoktur.

FETÖ, 17 – 25 Aralık sonrası düzenlemelerle yargıdaki etkinliğini kaybetmeye başlayınca “yargının bağımsızlığı” demeye mi başladı; bir de bakıyordunuz, Sözcü de aynı şeyi eşzamanlı terennüm etmeye başlıyordu.

Tuhaftı, çok tuhaf…

HSYK, FETÖ'nün kontrolündeyken “tarafsız” ve “bağımsız” addedilen yargı, Atatürkçü, solcu, Alevi, ülkücü ve az sayıda da muhafazakardan müteşekkil “Yargıda Birlik” Platformu HSYK'ya hakim olunca anında “tarafsızlığını” ve “bağımsızlığını” yitirmiş oluyordu.

Buna inanmak için ancak ve ancak FETÖ'cü olmak lazımdı.

Sözcü gazetesi işte buna inanıyor, sabah akşam bunu propaganda ediyordu.

Zaten hep böyle hareket ediyordu.

FETÖ kendisine karşı çıkan medyaya “havuz medyası” şeklinde mi çemkirdi, Sözcü gazetesi de hiç geciktirmeden koroya katılıyordu.

Aralarında tek fark vardı: Efkarı umumiye karşısında FETÖ dini, Sözcü gazetesi Atatürk'ü istismar ediyordu.



E tabii, Sözcü nihayetinde bir gazeteden ibaretti.

FETÖ gibi TSK'ya “eleman” sızdırmak, 15 Temmuz misali Pensilvanya'dan emir geldiğinde halkın üzerine bombalar yağdırmak, tanklarla halkı ezmek bir gazetenin yapacağı işler değildi.

Sözcü'nün görevi, 15 Temmuz akşamına kadar aşerdikleri “FETÖ darbesi” gerçekleştiği takdirde alkışlamak, bu alçak darbeyi “laikçi” çevrelere benimsetmek, Atatürkçülerden gelebilecek tepkileri “alaşağı edilen siyasi iktidara” yöneltmek için matine - suare algı faaliyeti yürütmekten ibaret olacaktı.

Olmadı, işler istedikleri gibi yürümedi. Üstüne üstlük Saygı Öztürk de ellerinde patladı, iyi mi!

Naçar, FETÖ'cüler gibi takiyyeye sardırdılar.

Öyle ki, 15 Temmuz öncesi her gün küfrettikleri Sayın Erdoğan'ı yere göğe sığdıramamaya başladılar.

Gelgelelim…

Kimsecikler samimiyetlerine inanmadılar.

Gerçi, Soner Yalçın inanmamız için Sözcü'ye göğsünü siper ediyor ama nafile.

Argümanı da pek sevimli; “benim gibi FETÖ düşmanı yazara köşe açtılar” falan diyor.

Ona bakarsanız, Ergun Babahan da “kupa ABD'ye girsin” demişti, ne oldu?

Hocaefendilerine” gündüz gözüyle kupa sokan bu adamı alıp köşe yazarı yapmadılar mı?

Demem o ki, FETÖ bu, kimini kamuflaj, kimini vitrin malzemesi, kimini de takiyye için kullanır.

Kaldı ki, Soner Yalçın da 17 – 25 Aralık 2013'ten sonra FETÖ ile Erdoğan (ve Ak Parti) savaşını “YESİNLER BİRBİRİNİ” modunda seyredip, sahibi olduğu internet sitesinde böyle sunmuştu.

FETÖ'nün sadece Erdoğan veya AK Parti'yi değil “vatanı yemeye” kalkıştığını 15 Temmuz'da gördü.

Neyse ki gördü, bunu bile görmeyenler, görmek istemeyenler var.

Taha Akyol bunlardan biridir. Elinden gelse hâlâ görmeyecek de, bakmayın işte…

FETÖ'yü hep arkaladı zaten; 15 Temmuz gününe kadar da tek kusurlarını görmedi.

KPSS hırsızlığına bile dönüp bakmadı, diyeyim de anlayın.

Bütün yaptığı, FETÖ'nün ürettiği malzemeler üzerinden Erdoğan'a ve AK Parti'ye saldırmaktı.

Bunca zaman FETÖ yargısının “imamı” gibi davranması yetmezmiş gibi geçen gün de kalkmış Şahin Alpay şöyle liberaldir, Nazlı Ilıcak 28 Şubat'ta darbeye şöyle karşı çıkmıştır yollu ifadelerle “şefaatçi” olmaya çalışıyor.

Bir kere Şahin Alpay'a “liberal” demek her şeyden evvel Atilla Yayla'ya hakarettir.

Nazlı Ilıcak dersen, malum istihbaratçılarla ilişki kurduktan sonra, “28 Şubat'ta o muameleye layıkmışlar” diyecek kadar “FETÖ”ye bağlandığını ortaya koydu.

Hem sen onları bırak da, 20 Temmuz 2016'da tutuklanan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'una sahip çıksana!

Hani, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, dönemin TMK Savcısı Muammer Akkaş'ın adliye önünde bildiri okumasının hukuki olmadığını 26 Aralık 2013'te dile getirir getirmez CNN Türk'e canlı telefonla bağlanmıştın da “Onun ne dediği önemli değil. HSYK Başkanı İbrahim Okur ne diyor, o önemli...” diye coşmuştun.

O kadar coşmuştun ki, nerdeyse İbrahim Okur'dan evvel o açıklamayı yapacaktın.

Neyse ki, adamcağız o beklediğin (bildiğin mi deseydim) açıklamayı hemen yaptı da seni kurtardı.

Peki şimdi sen ne yapıyorsun?

İbrahim Okur'u kurtarmak için çalışacağına, gitmiş kimlerle uğraşıyorsun; oluyor mu yani?