“Şanghay 5’lisi AB’nin değil NATO’nun alternatifi olabilir”

“Şanghay 5’lisi AB’nin değil NATO’nun alternatifi olabilir”

Türkiye’nin AB ile son günlerde gerilen ilişkilerini ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üyelik tartışmalarını değerlendiren İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Tevfik Mesut Eren..

Özellikle 15 Temmuz sürecinden sonra gerginleşen ve son günlerde kopma noktasına gelen Türkiye-AB ilişkileri, Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye’nin üyelik müzakereleri sürecinin dondurulması” durumunun görüşmeye alınmasıyla yeni bir boyut kazandı. AP’den çıkabilecek olası bir olumsuz kararın Avrupa Birliği Liderler Zirvesi açısından bir bağlayıcılığı olmadığı özellikle vurgulanırken, AP’nin kararının liderler üzerinde bir kanaat uyandırabileceği de belirtiliyor.

“MÜZAKERELER DURURSA BİR DAHA BAŞLAMAZ!”

AB ile süren müzakere sürecinin geçici olarak bile durdurulmasının Türkiye için büyük kayıp olacağını ifade eden Doç. Dr. Eren, “Eğer AB bu süreci durdurursa bir daha başlatmamız mümkün olmayabilir. Bu durdurma geçici olsa bile, AB ile ilişkilerde 2001-2004 arasında yakaladığımız o dinamiği yeniden yakalamamız son derece zor olur” dedi. Türkiye’nin de ‘Biz AB hedefinden vaz geçiyoruz’ gibi bir yaklaşımımız olamayacağını ifade eden Doç. Dr. Eren, “Daha doğrusu böyle bir yaklaşım olmamalı. Türkiye’nin yüzü Tanzimat’tan bu yana Batı’ya dönüktür. Ayrıca AB üyeliği hedefi hükümetlere göre değişkenlik gösteren bir durum değildir. Bir devlet politikasıdır. Milli bir dava gibidir adeta. Örneğin bu yolda ilk adımları atmaya başlayan isimlere bakacak olursak, Adnan Menderes, İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit… Değişen hükümet görüşlerine rağmen AB hedefi hep stabil bir devlet politikası olarak yürütüldü. 2000’li yılların ilk yarısında ise en parlak dönemini yaşadı” ifadelerini kullandı.

 

“TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ TARİHİNİN EN KÖTÜ DÖNEMİNDE”

Türkiye’nin AB ilişkileri bağlamında tarihinin en kötü döneminden geçtiğini ifade eden Doç. Dr. Eren, “AB ile ilişkiler noktasında Türkiye’nin yıldızının parladığı dönemler 2004 ile 2007 tarihleri arasıydı. Hatırlarsanız o dönemlerde ilerleme raporları dahi oldukça az hacimli ve bizim için muazzam ifadeler barındıran metinlerdi. Bizi yerden yere vuran 90-100 sayfalık raporlar değildi. Yine bu dönem Türkiye’nin en çok yabancı sermaye çektiği dönemdi. Tekrar bu dönemdeki dinamiği yakalamamız gerekiyor. Bunun için de duygusallıktan uzak davranarak, tekrar bir demokratikleşme hamlesi başlatmak zorundayız. Örneğin 17 Aralık 2004’te Türkiye’nin Kopenhag ve Maastricht kriterlerini yerine getirdiği tespit edilmişti. Bugün o ölçüm yapılsa bu kriterlerinin çok azının yerinde olduğunu görürüz” şeklinde konuştu.

“GÜMRÜK BİRLİĞİ SADECE TİCARET ANLAŞMASI DEĞİL”

AB ile ilişkileri koparmanın Gümrük Birliği üzerinden ekonomiye de büyük zararları olacağını ifade eden Doç. Dr. Eren, “AB ile olan ticaretimizin hacmi bugün 120 milyar doları bulmuş durumda. Avrupa’dan gelen doğrudan ve dolaylı yabancı yatırımların üçte ikisi AB üyesi ülkelerden geliyor. Türk sanayi Batı’ya Avrupa üretim zincirinin bir parçası haline gelmiş durumda. Bunlar bizim kolay kolay vazgeçeceğimiz şeyler değil” dedi. Gümrük Birliği için sıkça dile getirilen “Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girmesinden doğan zarar 400 milyar dolar” ifadelerinin de gerçeğini yansıtmadığını ifade eden Doç. Dr. Eren, “Böyle bir rakamı kimin hesapladığı, kimin tespit ettiği belli olmadığı halde sıkça telaffuz ediliyor. Gümrük Birliği’ni de sadece ekonomik bir anlaşma olarak görmek de yanlış. Birçok medeni yaşam kriteri de Gümrük Birliği’nin içinde bulunuyor. Fikri ve sınai haklar, tüketici hakları, rekabet ölçeği gibi kriterler Gümrük Birliği sayesinde hayatımıza girdi. Rekabet Kurulu bu sayede kuruldu. Gümrük Birliği konusunda yaşadığımız en önemli handikap, üçüncü taraf ülkelerle yapılabilecek serbest ticaret antlaşmalarında görülüyor. Örneğin Brezilya, Meksika gibi ülkelerin AB ile serbest ticaret antlaşmaları var. Ancak Türkiye ile imzalayamıyorlar. Hem de mevzuatta ‘Bu konuda Türkiye’nin de görüşü alınacaktır’ hükmü geçtiği halde imzalayamıyorlar. Bu konunun çözülmesi lazım. Bununla ilgili de bir revizyon söz konusu” diye konuştu.

“ŞANGHAY BEŞLİSİ’NE ÜYE OLURSAK NATO’NUN DIŞINDA KALIRIZ”

Türkiye’nin AB ile yaşadığı gerilimli süreçlerde zaman zaman gündeme gelen Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliğinin ise Türkiye’ye faydadan çok zarar getireceğini düşündüğünü söyleyen Doç. Dr. Eren, “Böyle bir gelişme durumunda yaşanacakları düşünmek bile istemiyorum. Örneğin Türkiye Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olursa bir anda kendisini NATO’nun dışında bulur. Zira Şanghay Beşlisi zannedildiği gibi Avrupa Birliği’nin değil, NATO’nun alternatifi olabilir ancak. Zira Şanghay Beşlisi sınır çatışmalarını önleme, terörizmi önleme gibi konulara eğilmiş güvenlik eksenli bir örgütlenme yapısı arz ediyor. Temel amaçları olan serbest ticaret konusunu hala çözümleyemediler. AB ise ‘supranational’ denen ‘uluslarüstü’ bir örgütlenme. Yani siyasi bir egemenlik paylaşımı var. AB’ye alternatif bir örgütlenme yapısı dünya genelinde yok şu anda. Zira AB sadece siyasi ve idari bir örgütlenme değil, bir medeniyet projesidir. Bundan başka Türkiye’ye yatırım neredeyse tamamen Batı’dan geliyor. Böyle bir durumda bu yatırım akışı anında durur. Zira Batı ekonomisinin, AB’nin alım gücü ABD dışında hiçbir coğrafyada yok” dedi.