Durali Göğüş
Savrulan İnsanlığımız
Davranışlar insanın iç dünyasının dışarıya sunulması eylemi olarak görülebilir. İnsanın yaratılışında verilen yetenekleri, özellikleri, seçme iradesini, yaşamına aktarması karakter olarak değerlendirilebilir. Karakter özelliği ile insan sosyal yaşam alanı içerisinde ya tercih edilen ya da ret edilenler ölçeğinde tartıya çıkmıştır. Bir insan ilkeli, omurgalı ya da hasbilik yönü ağır basarsa toplumun diğerince ‘’adam gibi adam’’ sıfatı ile kabul edilen, takdir görülen konumundadır. Bu insanlarda güven vardır. Doğruluk ve samimiyet vardır. Vizyon vardır. Hayaller vardır. İnsanlık için çalışmak vardır. Barış ve sevgi derdi vardır. Yazıyı asıl kaleme almaya iten sebep İnsanoğlunun yani madalyonun diğer yüzü. Günümüz insanında acı ama gerçek bir yüzle karşı karşıyayız. Güven, doğruluk, samimiyet ölçeğinde insanın hızla değer kaybı uçurumuna sürüklendiğine istemeyerek şahitlik ediyoruz sanki.
Son yüz yılın yarım asrına hangi pencereden bakarsak bakalım insanlık adına hüsran. Belki teknolojide, bilimde hızlı bir gelişimle hayat konforu, imkânların bolluğunu ve hızlılığını görmekteyiz. Eyvallah. Ama insani değerlerin çöküşünü nereye koyacağız? Bu asra sahiplik eden batı medeniyetsizliğinin dünyayı ateş çemberine sürüklediği vahşeti nereye koyacağız? İnsanlık çaresizlik deryasında boğulmakta. Gelişimde sınırsızlık ilkesi ile neredeyse tahrip etmediği zulmetmediği canlı ve cansız varlık yok. Doyumsuzca, acımasızca bir yıkıma ve felakete sürükleme pahasına kendi dünyasını yok etme yarışında.
Hadi batı seküler hayat sistemine kilitlenmiş durumda. Batıl zihniyeti çıkar için beynindeki, düşüncesindeki ve kalbindeki kötülüğü vicdanında en ufak bir ürperme olmadan eyleme dönüştürebilmektedir. Kendine hak gördüğünü elde etmek uğruna, türünün rengini, coğrafyasını, dinini, kökenini bahane ederek insafsızca saldırmakta. İletişim ve teknolojiyi üreten insan içindeki gizli saklı, iyi yada kötü davranışının açığa çıkma görünümünü ve sesini gizleyememekte. İnsanlar birbirlerini yolculukta, ticarette ve komşuluktaki ilişkilerinde tanıma gerçeğini bilirler. Bir insan başkalarına iftira okunu atmak suretiyle çıkarımı nasıl korurum, hedefime nasıl ulaşırım çirkinliğinde bulunmakta hiç beis görmüyor. Bu aslında kendini ele vermedir. İftiranın en sonunda gerçekle yüzleşme ve açığa çıkma gibi realitesi var. Son devrin insanı, yaradılış ilkesini, omurgasını ve hasbiliğini unutmuşa benziyor. İnsanlık için sıkıntılı ve kriz bir durum bu.
Bir grup kokana ağızlar sokak röportajındaki bir mülteci çocuğa uzatılan mikrofona sırtlan sürüsü gibi salyalarını akıtıyor. Ülkemizde ne işiniz var? Defolun gidin. İnsanlık adına bu saldırı utanç vesilesi bir sahne.Genç mülteci çocuk tabi ki insan fıtratının cevabına yapıştırıyor!..
Ben bir insanım!.. Hadi bakalım ne diyeceksiniz sözün bittiği,zihinlerin durduğu boğazımızda tıkandığı an!.. İnsansak eğer. Oturup kendimizi ve insanlığımızı test etmeliyiz şimdi. Tabi ki vicdan sahibi bir varlıksak.
Kumpasla koltuk kapma hırsına kapılmış aynı anda kırk yalanı söyleyip liderim diye piyasada kol gezen siyasetçi. Gündemde kalmak için mültecileri hedefe koyup sokakları karıştırma hadsizliğinde bir faşist karakter şovmenliği. Aynı adam Cuma saatinde camii adabını hiçe sayarak provoke şovunda…
"Namazın, orucun vs. onu bir huşû derecesini bilemiyoruz. Esas kul, muâmelede ortaya çıkıyor kulun karakteri ve şahsiyeti."
Bu tiplerin derdi ne din, ne vatan, ne ümmet. Ancak mandacı bir teslimiyet ve zihinsel kölelik.
Sanat maskesini takmış tip üzerine vazife olmayan konuda ahlaksızca geleceğin umudu nesillerin okuluna düşmanca saldırmada. Nahoş sözlerle salyalarını akıtmada şeytani çirkinlikle. Amaç kendini değersiz kokoşların çöplüğünde tutabilmektir.
Hangi tarafı ele alırsak alalım insanlık değerlerini, ilkelerini, omurgasını hasbiliğini, vefasını ve güvenilirliğini kaybetmişlerin artışına şahitlik ediyoruz son zamanlarda. Zihinlerde bir çözülme, vicdanlarda çürüme, enaniyet, açlık ve tedarik korkusu. Toplumsal yaşam alanlarında gündem umutsuzluk, karamsarlık, yalan dolan. En vahim olanı dedikodu, yıkıcı eleştiri deryasında en iyi ben bilirim, ben yaparım bunlar yapamaz edemez mahvettiler vs. vs.
Sadece bunlar mı? Her camiada bir savrulma tek yön, en iyi, en doğru istikamet bizimkisi anlayışı. Dâhil olduğu alanı sorgulama, araştırma yok. Sadece koşulsuz sadakat biat var. İyi de davalar şahsileşirse, onlara sadakat ederseniz sadakatin ruhuna sadakatsizlik etmiş olursunuz. Şahsi karakterlerinizi acımasızca davanın, kurumun, teşkilatın karakteri gibi yansıtırsanız davayı çökertmiş olursunuz. O halde sorgulama, doğruyu bulma, istişaredir aslolan. Yoksa kafaları kiraya verilmiş mankurtların, enflasyonun önünü alamazsınız. Düşünce yok, fikir yok, ideal yok. Burada bulunma sebebi nemalanmak, nüfuz elde etmek, çıkar sağlamak insanın. Değerlerini ,vicdanlarını karaktersizlik çukuruna gömme pahsına yapıyor hem de.
Diyelim ki makama kavuştunuz, zengin olup servetinize servet kattınız çok popüler, şöhret oldunuz. İnsanlar size değil makamınıza el pençe hazır olda durdular samimiyetsizlik maskesi ile. Oysa gerçek farklı. Ne olacak her şeyin bir ömrü var. Kaybettiniz ve yalnızlıkla başa başa kaldınız. Nerde etrafınızdaki fır fır dönenler. Ve hiç düşünmüyor mu insan hesap günü var.
O halde Savrulan İnsanlık bir vaka ise çözüm:
Rabbimizin varlıkların en şereflisi olarak yarattığı insanın fıtratına vakit kaybetmeden geri dönmesidir. Amacımız; ilkemizle, inancımızla, samimiyetimizle, doğrulukla bu gök kubbede hoş bir seda bırakma olsun.
Selam ve dua ile…