yazar-45
Seçim ve Yılgınlık Psikolojisi
Seçim Havası ve Yılgınlık Psikolojisi
Önümüzdeki ayın ilk haftası Hollanda’da yerel seçimler yapılacak. Tüm siyasi partiler seçim propogandalarına çoktan başladılar. Bizimkiler de başladı seçim hazırlıklarına. Mesela üç beş Türk kökenli siyasetçi aylar önceden oturup, Hollanda Türk toplumunun siyasi bilinçlenmesini nasıl geliştirebiliriz sorusuna cevap aradılar. Kendilerine göre çalışma programı hazırladılar. Bu programı mevcut Türk kökenli belediye meclis üyelerine ve Mart ayında yapılacak seçimlerde aday olan Türk kökenlilere de gönderdiler. Amaç birlikte çalışmak. Koordineli çalışmak. Daha çok Türk vatandaşının sandığa gitmesini sağlamak. Ortak bir amaç doğrultusunda eylem birliği yapmak. Ancak diğer bir çok olayda ve eylemde olduğu gibi sayıları yüzü aşan adaydan arkadaşlara gelen cevap sadece dört taneydi. Kaldı ki bu çağrı sıradan vatandaşa yapılmamıştı. 7 Mart’ta seçimlere katılacak, isimleri çeşitli partilerin seçim listelerine girmiş Türk kökenli siyasetçilereydi. Reaksiyon vermemelerinin sebebi neydi acaba? Şüphesiz bu soruyu kendilerine sormak gerekir ancak, bir çoğundan cevap alamama endişesi olduğundan biz burada tahminde bulunmaktan başka bir şey yapamıyoruz. Acaba adaylar birlikte çalışmaktan hoşlanmıyorlar mı? Ortak çalışma kültürünü sevmiyorlar mı? Birarada olmaktan mı korkuyorlar? Ve bunun gibi onlarca tahmin…
Peki adayların bu duyarsız davranışı karşısında halkın sandığa gitmemesi, onların da duyarsız kalmasına darılıp, kızabilir miyiz? Elbette hayır.
Bu vurdumduymazlık neyin nesi? Bu laşkalık, reaksiyon vermemek nasıl izah edilebilir? İlgisizliğimiz sadece seçimlerde, siyasette mi? Hayır. Her alanda, her olayda aynı uyuşukluğu görmekteyiz. Bir bezginlik, nemelazımcılık almış başını gidiyor. Toplumun her kesimini ilgilendiren bir çok konuda ne ortak bir tavır sergileyebiliyoruz ne gösteri yapabiliyoruz ne karşı koyabiliyoruz.
Her geçen gün ağırlaşan şartlar, elden giden haklar, yapılan hakaretler karşısında sanki şuurunu kaybetmiş insanlar gibi bön bön bakıyoruz.
Tepkisiz ve duyarsız bir topluluk olma yolundayız sanki. İnsanları sokaklarda gösteri yapmaya çağırmıyoruz. İnsanlara e-mail vasıtasıyle bir haber, bir ileti gönderiyoruz. Çoğu kimseden çıt yok. Ya okumuyoruz, ya gelen mesajı ciddiye almıyoruz ya da zamanımız yok…
Ama iş lafa gelince, meydanı kimseye bırakmıyoruz. Çok konuşuyoruz. Az iş yapıyoruz. İş yapmak yerine kolaycılığı seçip, eleştiriyoruz. Koşturanları kıskanıyoruz. Ne o koşsun ne ben koşayım diyoruz. Sanki ümidimizi kaybetmiş gibiyiz. Yorgun savaşçı gibi…
Gecesini gündüzüne katan idealist bir gençten gelen e-mail insanı ürpertiyor. Genç arkadaş diyor ki “abi el alemin… biz miyiz? Ben seçimlerde aday bile değilim. O toplantıdan bu toplantıya koşuyorum. 140 Türk kökenli meclis üyesi yerine 240 meclis üyesi olsun diye çırpınıyorum, adaylardan ses soluk yok… Üstüne üstlük bir de beni şu parti için çalışıyor diye suçluyorlar…”
Evet işte bir gencin isyanı böyle.
Hayır genç arkadaş. Yukarıdaki hal bizim olmamalı. Birşeyler olmalı, yapılmalı ve mevcut manzara değişmeli. Değişme hiçbir zaman kendiliğinden olmayacaktır. Değişime inananlar bu işi başaracaklardır. Biz bu değişime inanıyorsak her türlü vurdumduymazlığa karşı doğru bildiğimiz yolda etkinliklere devam edeceğiz.
Şu iyi bilinmelidir: Bazı şeylerin değişmesini istiyorsak bunun için çaba göstermeye mecburuz. Zira kimse bizim için bir çaba göstermeyecektir. Değişimi biz gerçekleştireceğiz…
Geçmiş yıllara göre Hollanda’da halkın seçimlere duyarsızlığı son seçimlerde gözlemlenmedi. Özellikle gelenekçi partilere ve siyasetçilere inat halk daha fazla seçime katılım göstererek mevcut gidişattan memnun olmadıklarını belirttiler. Öyle görünüyorki gerek belediye seçimlerinde gerek vilayat ve gerekse milletvekili seçimlerinde Hollanda halkının siyasete ilgisi devam edecek. Bu tavır aslında sosyal sorumluluğun da bir işaretidir.
Bizde durum farklıydı. Geçmiş seçimlerde sandığa gidip oy kullanma oranımız yerli halka göre daha düşüktü. Resmi rakamlara göre yüzde yirmibeş oranında sandığa gitmiş ve oyumuzu kullanmıştık. Bu oran bazı Türk gazetecileri tarafından kabul edilmese de Hollanda’da Türkler’in seçimlerde yüksek oranda sandığa gittikleri, bazı yerlerde belirleyici oldukları malasef söylenemez. Seçimlere bir kaç hafta süre var. O zaman bir şeyler yaparak Hollanda Türk toplumunun üzerindeki ölü toprağı bertaraf edilmeli. Almanya’da olduğu gibi ezici çoğunlukla sandığa gitmeli yoğun olduğumuz yerlerde ağırlığımızı hissettirmeliyiz.
Bunun için çeşitli siyasi partilerden aday olan, gösterilen Türk kökenlilerin gece gündüz çalışmaları, seçime katılmanın önemini vatandaşımıza anlatmaları gerekmektedir. Bu onların hem oy almalarını sağlarken hem de siyasi katılımın gerçekleşmesini sağlar.
Ama ilk önce üzerimizdeki şu yılgınlık ve bıkkınlık psikolojisini bir atalım…