Fahri Kubilay
ŞEHİRLERİN GELECEĞİ; BEN YAPTIM OLDU MANTIĞI!
Şehirler büyüdükçe sorunlar çoğalıyor. Sorunlar çoğaldıkça çare bulmak da her geçen güçleşiyor. Hele bir de buna siyasilerin popülist politikalarını katacak olursak çözüm bulmak neredeyse imkansız hale geliyor.
Gelecekte, şehir yöneticilerini en çok yoracak olan sorunlardan birincisi trafik keşmekeşi ve buna bağlı olarak park sorunudur. İkincisi de temiz su ve yeşil alan sorunudur. Çarpık yapılaşma konusu zaten ezelden beri söylediğim bir konudur.
Seydişehir gibi, Torosların göbeğinde bir memlekette insanların büyük çoğunluğu şehir şebekesinin suyunu sadece temizlikte kullanıp içeceği suyu marketten veya yakın bölgedeki çeşmelerden temin ediyorsa ortada bir sorun var demektir.
Çözüm bulması gerekenler ise işine geldiğinde büyükşehirin yaptığı yatırımlara sahip çıkarken su sorunu gibi çözülemeyen sorunlara gelince topu taca atamakta gayet mahirdirler.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklar; farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, o medeniyetlerin kültür hazinelerini üzerinde barındıran, bin küsur yıldır da biz Türklerin kurup sürdürdüğü; Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri akabinde, Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletine ev sahipliği yapan, insanlık tarihine yoğun bir şekilde konu olmuş olan Anadolu topraklarıdır.
Ecdadımızın; gerek konaklama amacıyla, gerekse manevi ihtiyaçlarını gidermek amacıyla inşa ederek, insanlığın hizmetine sunmuş oldukları eserler, yapıldıkları tarihlerin üzerinden yüzyıllar geçmiş olsa da bütün ihtişamlarıyla hala dimdik ayakta kalabilmişlerdir.
Son elli yılda kentlerimiz hızla büyümektedirler. Ne yazık ki bu büyüme büyük ölçüde betonarme ağırlıklı yığınların oluşturduğu apartmanlardan meydana gelmiştir. Ne mimari açıdan ne de estetik kentleşme açısından bir hassasiyetin, bir bilincin var olduğunu asla söyleyemeyiz.
Varsa da “rant”, yoksa da “rant”...
“Şu kadar arsamın üzerine, yüzde kaç ile kaç tane daire sıkıştırabilirsin?” Son on yılda bu:“Dikilsin binalar, gelsin paralar...”mantığı dönmesi ile dünya genelinde yaşanan pandemi nedeni ile iflas etti.
İnsanlar doğal olanın kıymetini anlamaya başladı ama ne çare…
Bu durum, Türkiye genelinde olduğu gibi Seydişehir fotoğrafını önünüze koyup bakınca; her tarafın beton yığını olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.
Rusların 1970 yılında yaptığı lojmanlara bakınca şehirleşme açısından ders verir nitelikte bir durum görürüz...
Sonrasında yeni yapılan bazı caddelere girince, başını yukarıya kaldırıp gökyüzüne baktığında bir kaç metre kare gökyüzü manzarasından gayrı görebildiğin bir güzellik bulunmamaktadır.
Yolların etrafına rastgele park edilmiş araçlar, hemen üst kısımlarında beton yığınları, düzensiz bir halde gelişi güzel asılmış reklâm panoları, v.s görüntüler.
Modern şehircilik mimarisi bu olmasa gerektir.
Çirkinlikler bunlarla da sınırlı değildir. Her sokakta farklı genişlikler, standart dışı kaldırım yükseklikleri, bazı yerlerde arayıp da bulamayacağımız kaldırımlar...
Yıllardan beri hiç bitmeyen plansız programsız bir şekilde yapılan kazılar, kanalizasyon, doğalgaz, elektrik, su telefon için söküp takılan kaldırımlar, kaldırım taşları...
Elbette on binlerce binayı yıkıp yeniden yapamayız. Ama yenilerini yaparken de sanırım hassasiyetimiz sınırlı kalıyor.
“Şehircilik yapalım” derken, kendi yaşam alanlarımızı kendi ellerimizle yaşanmaz hale getiriyoruz. Bunu mütahitlerin yapması bir noktada anlaşılabilir bir durumdur.
Ne de olsa, adamın işi rant elde etmek bunu da nasıl elde edecekse o şekilde yapar.
Ama asıl işi ve görevi o şehirde yaşayanların yolunu, suyunu, yeşil alanını temiz havasını ve çevresini temiz tutmak buna bağlı olarak şehirleri ve mahalleleri düzenli yaşanabilir şekilde tasarımlamak olanlar müteahhit gibi davranarak,"ben yaptım oldu" mantığı ile bir şehrin merkezinde çok az olan yeşil alanların çoğaltılması asıl politikamız olması gerekir.
Buyurun Atatürk Caddesi 1 Nolu Aile Hekimliği ve ilçe sağlık merkezi yıkılıyor aynı yere yenisi yapılacak. Basit mazeretler ve çok ses çıkaranların baskın gelmesi ile buraya tekrar bina yapılacakmış.
Bu bölge ve başka bölgeler sadece o mahalle halkını ilgilendiren konular değil o şehrin yaşayanlarını da ilgilendiren konulardır.
En azından büyükşehirden örnek alın. Son elli yılda Konya'ya hizmet veren Muhacir Pazarı'ndaki stadyum yıkıldıktan sonra bölgeye çok büyük gökdelenler dikebilir, trilyonlar kazanabilecek şekilde dizayn edebilir vatandaş ve mahalleli daha kolay ulaşsın diye birçok resmi kurum yapabilirdi ama büyükşehir geleceği düşünerek burasının yeşil alan ve millet bahçesi yapılmasına karar verdi.
Demek isteğim odur ki şehrini düşünen geleceğini düşünen geleceğe imza atmak isteyen şehrini yoluyla suyuyla çevresi ile yeşil alanı ile daha yaşanabilir hale getirmek için gayret ve emek sarf eder.
Değilse, büyük betonarme binaları sen günü kurtarmak için yaparsın, gelir bir başkası da yıkar…
Bu yanlış politikalarımızı değiştirmezsek doğal su kaynaklarını tüketip şişe suyu satın almaya başladığımız gibi, ileride de poşetle temiz hava satın almaya, oturup nefes almaya kafa dinlemeye şehirden kilometrelerce uzaklara gidebiliriz..