Şehit aileleri üzerinden kirli tezgâh
Zihni Çakır'ın köşe yazısında şehit aileleri üzerinden oyunlar oynandığına ve durumun giderek korkutucu bir hal aldığna dikkat çekiyor
Zihni Çakır'ın köşe yazısında şehit aileleri üzerinden oyunlar oynandığına ve durumun giderek korkutucu bir hal aldığna dikkat çekiyor.
Zihni Çakır'ın köşe yazısı
Haftasonu yurdun çeşitli merkezlerinde düzenlenen gösterileri bir yandan hüzünle bir yandan da endişeyle izledim.
Kimi daha kokusuna bile alışamadan toprağa verdiği şehit eşine, kimi bir gece olsun sarılıp uyuyamadan son yolculuğuna uğurladığı şehit babasına ağlıyordu.
Şehit analarıyla şehit babalarına baktım yine.
Göz bebeklerinde her gün bir kere daha bir kere daha şehidini hatırlayıp ağlamanın yorgunluğu vardı.
Yüz hatlarından besbelliydi; öfkeyle sağduyunun, şehit babası ya da anası olmanın verdiği vakurluğun izleri.
Ellerindeki al bayrağı sallayışlarından, şehitlerinin resmine sım sıkı sarılışına kadar her hareketleri farklıydı diğerlerinden.
Polislere ilişti gözlerim sonra…
Tıpkı orada resimlerde yaşatılmaya çalışılan ve bu vatan uğruna gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içen meslektaşları gibi görevlerini itinayla yerine getirmeye çalışan polislere.
Oysa bu kez üslendikleri görev, dağda bayırda nereden geleceği belli olmayan alçak bir kurşuna hedef olmaktan daha zordu.
Bir zamanlar acılarını içine atarak tabutuna omuz verdikleri şehit meslektaşlarının belki anasını, belki babasını, belki dul kalmış eşini ve hatta belki de daha kundaktayken yetim bıraktığı çocuklarını sükunete ve sağduyuya davet etmek, hukukun tanıdığı sınırları aşmalarını engellemekle görevlendirilmişlerdi.
Geçmişte, şehit aileleri tarafından düzenlenen çok eylem izledik.
Terörü ve teröristleri ve hatta onlara yaltaklık eden kravatlı yandaşlarını lanetledikleri çok miting gördük.
Biz de ağladık, biz de öfkemizi dışa vurarak lanet okuduk onlarla.
Sonra; o her gösteri ve miting sırasında sergilenen olgunluğu ve metaneti alkışladık.
Gösteri tamamlandıktan sonra ellerindeki al bayrağı özenle katlayıp koyunlarına koyarak sessizce dağılışlarını izledik ağlayarak.
Ama şimdi çok farklıydı…
Onların acılarının, onların ağlayışlarının, onların gözyaşının sinsice provake edildiğine, alçakça siyasi malzeme yapıldığına tanık olduk.
Bu vatanın birliği, bütünlüğü ve al bayrağın gönderden inmemesi için şehadet mertebesine eren erlerin resimlerinin, birileri tarafından, haince ve alçakça bir provakasyonla, çatışma, ayrışma ve bölünmeye giden yolun başında kullanıldığını gördük.
Temsil ettiği çalışanların haklarını savunmak yerine satılarak, satın alınarak “ağalık”larını pekiştirmek isteyen ve artık neredeyse toplu görüşme masalarında temsil hakkı bile kalmayan sendika ağalarının ağına düşen şehit analarına ağladık bu kez.
Yüzbinlerce şehit kanıyla verilen kurtuluş mücadelesinin getirdiği vatan sevdasıyla sokağa düşürülen gerçek cumhuriyet aşıklarının, Ergenekoncuların tertibine gelerek vatana ihanet gösterilerinde provake edilmesini anımsadık irkilerek.
En az PKK kadar tehlikeli bir çatışmaya davet çıkaran, en az PKK kadar devletin meşru kurumlarına başkaldırıya dönüşen bu gaflet girişimlerinin, siyasi emelleri için her yolu meşru sayan anlayışların provakasyonuyla daha da büyüyeceği, daha da tehlikeli bir hal alacağı endişesine kapıldık.
Belki rakamlarda 3 fazla 5 eksik telaffuz etmiş olabilirim.
Ama ortada olan gerçek, bugüne kadar yaklaşık 500 polis, 1400 korucu, 4500 asker ve 6600 sivil vatandaşımızın PKK terörüne kurban gittiği.
Karşılığında ise 30 bin kadar teröristin öldürülüp 150 bine yakının da yakalandığı.
Bu savaşın bütçesiyse; 250 milyar dolar terörle mücadeleye ayrılan kaynak, 150 milyar dolara yakın yatırım ve üretim kaybından doğan dolaylı ekonomik kayıplar…
Bütün bunların hesabını şimdiki iktidardan sormaya kalkışan siyasi odaklar, bu resmi rakamlarla somut verileri gözardı edip, şehit ailelerini provakatif eylemlerin figüranı yapma utanmazlığından da geri adım atmıyor maalesef.
25 yıldan bu yana yürütmede görev almış bütün siyasi parti ve liderleri, terörle mücadelede etkinlik için gerek finansman aktarımında gerekse operasyon yetkisinde TSK’ya karşı cimrilik göstermemişken; bugün gelinen noktanın hesabını mevcut siyasi iradeden sormak hangi mantıkla açıklanabilir?
Bu girişimi siyasi rant hesabı yapmaktan başka neyle açıklayabiliriz?
Daha birkaç gün önce ortaya çıkan ihbar mektubuyla Dağlıca ve Aktütün baskınlarının, bazı alçakların itiraflarıyla gerçeğini öğrendiğimiz 33 er katliamının vatansever sandığımız vatansatanlarla terör örgütünün ortak operasyonu olduğuna dair ipuçları belirirken, bu kirli tezgahı bozmaya yönelik açılım projesinden dolayı iktidarı “ihanetle” suçlamaktan daha büyük “ihanet” olabilir mi?
Şehit analarını, şehit babalarını, şehit dul ve yetimlerini anlıyorum elbette.
Acılarıyla acıya boğuluyorum; ulusça da boğuluyoruz.
Ama onların şehitlerini toprağa verirken sergiledikleri vakurluğu, metaneti, dik duruşu birilerinin sinsi siyasi rant hesaplarına alet olmadan, hayasızca provakasyonlarına figüranlık yapmadan akan kanın durması çabaları karşısında da sergilemesini bekliyoruz.
O gün toprağa verdikleri şehitlerinin kanıyla beslenenler, başka kanların akmasını, başka anaların babaların, bacıların ve dul ve yetimlerin ağlamasını durduracak girişimlerden rahatsız olup paniğe kapılıyor.
Bu panik halinde de, gözü dönmüşçesine şehit yakınlarını kullanmaktan ve yasadışı sayılacak eylemlerin ön saflarına sürmekten geri adım atmıyor.
Uyarım o ki; alçak ve haince siyasi rant hesabı yapanlara prim kazandıracak çatışma, ayrışma ve nihayetinde de bölünme senaryolarına karşı en güzel mertebeyle ödüllendirilen şehit yakınları mutlaka duyarlı olmalı.
Bu vatanı böldürmemek uğruna şehit olan evlatlarının kemiklerini sızlatırcasına, “bölen oyun”da rol almamalı.
Zihni ÇAKIR / Cafesiyaset