Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Şehr-i Ramazan, Asr-ı Saadetiniz olsun!
Asra yemin olsun ki,
Şüphesiz insan zarardadır.
Ancak iman edip, ameli Salih işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadırlar. (el-Asr 103/1-3).
Şehr-i Ramazan, asr-ı saadetiniz olsun!
Asr-ı Saadet, mutluluk çağı. Müslümanlarda en büyük özlem bu çağadır. Çünkü o dönem, Allah resûlü Hz. Muhammedin (a.s) bizzat fiziki ve metafizik varlığıyla dünyamızı selamladığı/onurlandırdığı bir dönem. O, bugün de bize bıraktığı İlahi mesaj ve nebevî sünnetiyle daima aramızda yaşamaktadır. İyi biliniz ki Allah Resulü içinizdedir (el-Hucurât 49/7) âyeti bunu tanıklık eder. Onun getirdiği mesajın etkisiyle, İslam coğrafyalarında nizâm-ı âlemin sağlandığı bir dönemdir asr-ı saadet. İnsanlığın insanlığını öğrendiği, kurdun kuzu ile geçindiği, ıssız çöllere bile güvenliğin geldiği, değil insanların hayatlarında, rüyalarında bile işlediği suçların (ihtilâm gibi) hesabını vermek üzere hâkime başvurduğu, yetimlerin, yoksulların, dulların gözyaşlarının dindiği, kadınların hukukunun korunduğu, helâl-haramın bilindiği bir kutlu mevsimdir, asr-ı saadet.
Her türlü dil ve cinsiyet ayrılığının ortadan kalktığı, inananlar arasında tam bir kardeşliğin kurulduğu, Müslim ve gayr-i Müslim ilişkilerinin barış ve hoşgörü temelinde şekillendiği bir atmosferdir, asr-ı saadet.
Müslümanların yaptığı ibadetlerden manevi zevk aldığı, gündelik hayatında farzların yanında sosyal hayatla ilişkili nâfile ibadetlere ağırlığın verildiği, bir çağdır asr-ı saadet. Çünkü asr-ı saadet Müslümanlığı, Resulün rahle-i tedrisinde görüldüğü zaman Allah akla gelir tanımında hayat bulan örnek insanların yetiştiği bir dönemdir. Allah ve Rasûlünün buyrukları karşısında başım-gözüm üstüne şeklindeki bir teslimiyetin tezahür ettiği altın zamanlar dilimidir, asr-ı saadet.
Çevresine; konuşması, bakışı kırıcı,dökücü ve rahatsızlık verici olmayan, insanlarla olan ilişkileri korkutma üzerine değil, ümit verme, huzur duyma ve güven üzerine kurulan bir insanlık mektebinin inşâ edildiği dönemdir, asr-ı saadet. Nefisleri için yaşayan değil, nefislerini terbiye edip İslamın ve Müslümanların izzeti için yaşayan insanların varolduğu yıllar topluluğudur, asr-ı saadet.
Asr-ı saadet Müslümanların terminolojisinde tarihin derinliklerinde kalan, yaşanmış, bitmiş bir klâsik/altın çağ olmadığına göre, acaba bu tecrübeyi modern zamanlara nasıl taşıyabiliriz, nasıl yeniden üretebiliriz? Bütün şâirler, gel ey Muhammed! çağrısında bulunuyor. Hiç kimse sorunlarımızın çözümü için Hz. Muhammede gidelim çağrısı yapmıyor. Hep Onu çağırıyor. Acaba asr-ı saadeti şimdiye/hâlihazıra çağırmak mümkün müdür? Yoksa, bugünü, oranın ışığında yeniden üreterek mi yaşamak gerekiyor? Bu sorulara cevap vermek değildir bizim amacımız. Bizimkisi, asr-ı saadet rûhuna duygusal bir yaklaşım vurgusudur sadece. Bir başka ifade ile, amacım, akademik eksende bir tartışma değil, pratik zeminlerde sonuçlar çıkarmak, asr-ı saadeti tazelemektir. Bu bağlamda olaya baktığımız zaman ben inanıyorum ki, asr-ı saadetin temel malzemeleri elimizde olduğuna göre, bundan istifade edebilir, yaşadığımız çağda sorunlarımıza pratik çözümler bulabilir, zamanı ve mekanı aşan mübarek mesajı hayatımıza taşıyarak hayatımızı anlamlandırabiliriz.
Hayatınızda asr-ı saadetiniz hiç eksik olmasın!
Bugüne geldiğimizde, anne-baba ve çocukların aynı çatı altında mutluluk tablosu çizdikleri dönemdir, asr-ı saadet. Aile içinde büyüğün tanındığı, saygı gördüğü, küçüklerin sevilip, şefkat ve merhametle kucaklandığı bir kutlu ortamdır, asr-ı saadet. Aile büyüklerinin, çocuklarının dünyevî gelecekleri uğruna varını-yoğunu ortaya koymaları kadar, uhrevî geleceğin ondan geri kalmadığı bir sorumluluk bilincinin diri tutulduğu modern zamanlardır, asr-ı saadet.
Anne ve babanın ihtiyarlık çağına eriştiği bir dönemde melek şefkatiyle iyilik hizmetlerinin verildiği bir mekan kurgulayın. Hiç düşündünüz mü sofra başında, aynı karede bulunan aile bireylerinin birgün yavaş yavaş eksileceğini? O halde anne-babanız ve kan kardeşlerinizle çizdiğiniz bu mutluluk tablosu, sizin asr-ı saadetinizdir, kıymetini bilin.
Sizin ilminden ve irfanından istifade ettiğiniz manevi büyükleriniz, ilim ve irfan meclisleriniz vardır. Cennet bahçesine çevrili ortamlarda yaşadığınız her saniye, her dakika ve sayılı yıllar, sizin amel sayfalarınızda lehinize kayıt düşüldüğü anlardır, asr-ı saadetiniz. Bu anları daha çok çoğaltalım, bereketlensin. Sizin için bu dönemler mutluluk yıllarıdır. İşte gönül bağınız olan düşünce ve maneviyat büyüklerini kaybettiğiniz gün asr-ı saadetiniz, asr-ı felaketiniz olabilir. Hüzünlü yıllar gelmeden âlimlerinizin, âriflerinizin, önderlerinizin kıymetini bilin.
Çevrenizde, sizi maddi ve manevi anlamda himâye eden âhiret kardeşleriniz vardır, vefalı olun. Hiçbir menfaat beklemeden yardımcı olan, size çelme takmayan, arkanızdan kuyu kazmayan, bitmiş işinizi bozmayan, size yapılan her türlü çirkin saldırıyı, siz olmasanız da kendisine yapılmış gibi sayıp hukukunuzu koruyan dostlarınız vardır. Ayrılık günü gelmeden, dostluğun koyulaştığı ortamların ne büyük nimetler olduğunu takdir edin, işte o anlar sizin asr-ı saadetinizdir.
İşte, şehr-i ramazan! Kutlu gölgesi üzerimize vurdu, şu ân.
Şehr-i ramazanı saadet asrına çevirmenin çabasına girelim. Evlerimizi, iş yerlerimizi, sokağımızı, mahallemizi, çarşımızı, beldemizi, ülkemizi ve özellikle gönlümüzü mübarek ayın saadetini doya doya içselleştirmeye hazırlayalım. Kuranla, sıyâmla, iftar meclisleriyle, teravih ve zikirlerle, yoksul ve yetimlerin acılarına ortak olma girişimleriyle, zekat, sadaka ve infak gibi mali seferberlikle hayatımızı saadet asrına çevirelim. Aile ve dostlarımızla buluştuğumuz her an, bizim asr-ı saadetimizdir.
Gelin yeniden bir defa daha orijinal bir Müslüman kimliği sergileyelim. Müslümanlığımızı geliştirerek değişelim. Namazında, orucunda Müslüman; ticaretinde Yahudi, giyim-kuşamında nasara kimliği çizmeyen, hayatımızın her alanında Müslüman gibi Müslüman olalım. Sözde Müslüman, fiiliyatta materyalist gibi yaşamayalım. İşte Asr-ı Saadetiniz gerçekleşir o zaman.
Hayatı güzelleştirecek olan insanın kendisidir. O halde asr-ı saadetinizi her an yenileyebilir, tazeleyebilirsiniz.
Sizin için, Allahın bildiği, en yakınlarınızın bile bilmediği gizli kasalarınız olsun!. Bu kasalar, para-pul, mark, dolar, altın, gümüş, avro ile değil, hâlis ve muhlis niyetlerle yapılmış amel-i salihlerinizle dolsun. İbnul-vakit olan, yarın için ne hazırladığına bakan bir kimsenin içinde asr-ı saadet bir özlem değil, kendisi olacaktır. Haydi, şehr-i ramazanın şavkı üzerimize vurmuşken hayatımızı asr-ı saadete çevirmenin plân ve projelerini yapalım. 1400 yıllık asr-ı saadet Müslümanlığını yaşadığımız modern dönemlere taşıyalım ve yeniden inşâ edelim. Bugün insanlığın, asr-ı saadet İslamını temsil eden örnek Müslümanlara ihtiyacı vardır.
Şüphesiz insan zarardadır.
Ancak iman edip, ameli Salih işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadırlar. (el-Asr 103/1-3).
Şehr-i Ramazan, asr-ı saadetiniz olsun!
Asr-ı Saadet, mutluluk çağı. Müslümanlarda en büyük özlem bu çağadır. Çünkü o dönem, Allah resûlü Hz. Muhammedin (a.s) bizzat fiziki ve metafizik varlığıyla dünyamızı selamladığı/onurlandırdığı bir dönem. O, bugün de bize bıraktığı İlahi mesaj ve nebevî sünnetiyle daima aramızda yaşamaktadır. İyi biliniz ki Allah Resulü içinizdedir (el-Hucurât 49/7) âyeti bunu tanıklık eder. Onun getirdiği mesajın etkisiyle, İslam coğrafyalarında nizâm-ı âlemin sağlandığı bir dönemdir asr-ı saadet. İnsanlığın insanlığını öğrendiği, kurdun kuzu ile geçindiği, ıssız çöllere bile güvenliğin geldiği, değil insanların hayatlarında, rüyalarında bile işlediği suçların (ihtilâm gibi) hesabını vermek üzere hâkime başvurduğu, yetimlerin, yoksulların, dulların gözyaşlarının dindiği, kadınların hukukunun korunduğu, helâl-haramın bilindiği bir kutlu mevsimdir, asr-ı saadet.
Her türlü dil ve cinsiyet ayrılığının ortadan kalktığı, inananlar arasında tam bir kardeşliğin kurulduğu, Müslim ve gayr-i Müslim ilişkilerinin barış ve hoşgörü temelinde şekillendiği bir atmosferdir, asr-ı saadet.
Müslümanların yaptığı ibadetlerden manevi zevk aldığı, gündelik hayatında farzların yanında sosyal hayatla ilişkili nâfile ibadetlere ağırlığın verildiği, bir çağdır asr-ı saadet. Çünkü asr-ı saadet Müslümanlığı, Resulün rahle-i tedrisinde görüldüğü zaman Allah akla gelir tanımında hayat bulan örnek insanların yetiştiği bir dönemdir. Allah ve Rasûlünün buyrukları karşısında başım-gözüm üstüne şeklindeki bir teslimiyetin tezahür ettiği altın zamanlar dilimidir, asr-ı saadet.
Çevresine; konuşması, bakışı kırıcı,dökücü ve rahatsızlık verici olmayan, insanlarla olan ilişkileri korkutma üzerine değil, ümit verme, huzur duyma ve güven üzerine kurulan bir insanlık mektebinin inşâ edildiği dönemdir, asr-ı saadet. Nefisleri için yaşayan değil, nefislerini terbiye edip İslamın ve Müslümanların izzeti için yaşayan insanların varolduğu yıllar topluluğudur, asr-ı saadet.
Asr-ı saadet Müslümanların terminolojisinde tarihin derinliklerinde kalan, yaşanmış, bitmiş bir klâsik/altın çağ olmadığına göre, acaba bu tecrübeyi modern zamanlara nasıl taşıyabiliriz, nasıl yeniden üretebiliriz? Bütün şâirler, gel ey Muhammed! çağrısında bulunuyor. Hiç kimse sorunlarımızın çözümü için Hz. Muhammede gidelim çağrısı yapmıyor. Hep Onu çağırıyor. Acaba asr-ı saadeti şimdiye/hâlihazıra çağırmak mümkün müdür? Yoksa, bugünü, oranın ışığında yeniden üreterek mi yaşamak gerekiyor? Bu sorulara cevap vermek değildir bizim amacımız. Bizimkisi, asr-ı saadet rûhuna duygusal bir yaklaşım vurgusudur sadece. Bir başka ifade ile, amacım, akademik eksende bir tartışma değil, pratik zeminlerde sonuçlar çıkarmak, asr-ı saadeti tazelemektir. Bu bağlamda olaya baktığımız zaman ben inanıyorum ki, asr-ı saadetin temel malzemeleri elimizde olduğuna göre, bundan istifade edebilir, yaşadığımız çağda sorunlarımıza pratik çözümler bulabilir, zamanı ve mekanı aşan mübarek mesajı hayatımıza taşıyarak hayatımızı anlamlandırabiliriz.
Hayatınızda asr-ı saadetiniz hiç eksik olmasın!
Bugüne geldiğimizde, anne-baba ve çocukların aynı çatı altında mutluluk tablosu çizdikleri dönemdir, asr-ı saadet. Aile içinde büyüğün tanındığı, saygı gördüğü, küçüklerin sevilip, şefkat ve merhametle kucaklandığı bir kutlu ortamdır, asr-ı saadet. Aile büyüklerinin, çocuklarının dünyevî gelecekleri uğruna varını-yoğunu ortaya koymaları kadar, uhrevî geleceğin ondan geri kalmadığı bir sorumluluk bilincinin diri tutulduğu modern zamanlardır, asr-ı saadet.
Anne ve babanın ihtiyarlık çağına eriştiği bir dönemde melek şefkatiyle iyilik hizmetlerinin verildiği bir mekan kurgulayın. Hiç düşündünüz mü sofra başında, aynı karede bulunan aile bireylerinin birgün yavaş yavaş eksileceğini? O halde anne-babanız ve kan kardeşlerinizle çizdiğiniz bu mutluluk tablosu, sizin asr-ı saadetinizdir, kıymetini bilin.
Sizin ilminden ve irfanından istifade ettiğiniz manevi büyükleriniz, ilim ve irfan meclisleriniz vardır. Cennet bahçesine çevrili ortamlarda yaşadığınız her saniye, her dakika ve sayılı yıllar, sizin amel sayfalarınızda lehinize kayıt düşüldüğü anlardır, asr-ı saadetiniz. Bu anları daha çok çoğaltalım, bereketlensin. Sizin için bu dönemler mutluluk yıllarıdır. İşte gönül bağınız olan düşünce ve maneviyat büyüklerini kaybettiğiniz gün asr-ı saadetiniz, asr-ı felaketiniz olabilir. Hüzünlü yıllar gelmeden âlimlerinizin, âriflerinizin, önderlerinizin kıymetini bilin.
Çevrenizde, sizi maddi ve manevi anlamda himâye eden âhiret kardeşleriniz vardır, vefalı olun. Hiçbir menfaat beklemeden yardımcı olan, size çelme takmayan, arkanızdan kuyu kazmayan, bitmiş işinizi bozmayan, size yapılan her türlü çirkin saldırıyı, siz olmasanız da kendisine yapılmış gibi sayıp hukukunuzu koruyan dostlarınız vardır. Ayrılık günü gelmeden, dostluğun koyulaştığı ortamların ne büyük nimetler olduğunu takdir edin, işte o anlar sizin asr-ı saadetinizdir.
İşte, şehr-i ramazan! Kutlu gölgesi üzerimize vurdu, şu ân.
Şehr-i ramazanı saadet asrına çevirmenin çabasına girelim. Evlerimizi, iş yerlerimizi, sokağımızı, mahallemizi, çarşımızı, beldemizi, ülkemizi ve özellikle gönlümüzü mübarek ayın saadetini doya doya içselleştirmeye hazırlayalım. Kuranla, sıyâmla, iftar meclisleriyle, teravih ve zikirlerle, yoksul ve yetimlerin acılarına ortak olma girişimleriyle, zekat, sadaka ve infak gibi mali seferberlikle hayatımızı saadet asrına çevirelim. Aile ve dostlarımızla buluştuğumuz her an, bizim asr-ı saadetimizdir.
Gelin yeniden bir defa daha orijinal bir Müslüman kimliği sergileyelim. Müslümanlığımızı geliştirerek değişelim. Namazında, orucunda Müslüman; ticaretinde Yahudi, giyim-kuşamında nasara kimliği çizmeyen, hayatımızın her alanında Müslüman gibi Müslüman olalım. Sözde Müslüman, fiiliyatta materyalist gibi yaşamayalım. İşte Asr-ı Saadetiniz gerçekleşir o zaman.
Hayatı güzelleştirecek olan insanın kendisidir. O halde asr-ı saadetinizi her an yenileyebilir, tazeleyebilirsiniz.
Sizin için, Allahın bildiği, en yakınlarınızın bile bilmediği gizli kasalarınız olsun!. Bu kasalar, para-pul, mark, dolar, altın, gümüş, avro ile değil, hâlis ve muhlis niyetlerle yapılmış amel-i salihlerinizle dolsun. İbnul-vakit olan, yarın için ne hazırladığına bakan bir kimsenin içinde asr-ı saadet bir özlem değil, kendisi olacaktır. Haydi, şehr-i ramazanın şavkı üzerimize vurmuşken hayatımızı asr-ı saadete çevirmenin plân ve projelerini yapalım. 1400 yıllık asr-ı saadet Müslümanlığını yaşadığımız modern dönemlere taşıyalım ve yeniden inşâ edelim. Bugün insanlığın, asr-ı saadet İslamını temsil eden örnek Müslümanlara ihtiyacı vardır.
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.