Selçuk Öztürk

Selçuk Öztürk

Çocukluğu ve gençliği yokluk içinde geçen, ancak üniversite sınavlarında ilk yüzde birlik dilim içerisine girerek adeta kaderin cilvesine ilk çalımını atan ve ardından sürekli yükselen bir ivme kazanan başarılı makine mühendisi

Söyleşi: UĞUR ÖZTEKE


Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri


 


Selçuk Öztürk


 


Bugünkü konuğumuz Selçuk Öztürk, iş hayatında, tesisat ısıtma, havalandırma, klima montajdaki başarısının yanı sıra, sosyal ve kültürel alanlardaki performansıyla da genç yaşına rağmen dolu dolu parlak bir geçmişi yakalamış durumda. MÜSİAD Konya Şube Başkanı unvanı ile beynini ve yüreğini ortaya koyarak toplumda sevilen sayılan, aranan bir isim olan Selçuk Öztürk ile yaptığımız söyleşi benim de en uzun süreli ve de duygusal yönü yüklü röportajım oluyordu.  


 


ARTVİN’DE DOĞDU, İSTANBUL’DA NÜFUS KÜTÜĞÜNE İŞLENDİ


Selçuk Öztürk Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarılı bir personeli olan baba Hasan Öztürk ile ev hanımı anne Senem Öztürk’ün ikinci çocukları olarak 10 Haziran 1967 günü Artvin in Borçka kazasında dünyaya geldi. Baba ve anne Öztürkler, Doğanhisar’a bağlı Başköyü’ndendirler. Ancak babanın TSK görevlisi olmasından dolayı aile bir ömür boyu yurdun çeşitli bölgelerinde yaşayacaktır. Minik Selçuk’un abisi Oğuzhan ilerleyen süreçte avukat, küçük kardeşleri Ertuğrul iktisatçı, Osman ise tekstil mühendisi olacaktır. Yani ailenin bütün evlatları da ayrı ayrı meslek alanlarında hep başarılı birer isimdir. Baba Borçka’da doğan Selçuk’un nüfus cüzdanını üç ay sonra tayin yeri olarak taşınacakları İstanbul’da çıkartacak ve Selçuk Öztürk de nüfus kayıtlarında Konyalı bir ailenin İstanbullu çocuğu olarak yaşam mücadelesine başlayacaktır.


BOSTANCI’DA BAŞLAYIP ÜSKÜDAR’DA GEÇEN ÇOCUKLUK YILLARI


Minik Selçuk’un artık bebeklik ve çocukluk yılları Bostancı’da geçecektir. Ve 5 yıl burada kalacaklardır. İlkokulun birinci sınıfını Sokullu Mehmet Paşa İlkokulu’nda okuduktan sonra ikinci sınıfı İcadiye İlkokulu’nda okuyacaktır. Daha sonraki üç senede ise aile Üsküdar’da ikamet eder.


İSTANBUL DENİLDİĞİ ZAMAN ABİM İLE DENİZE GİRMEMİZ, ERMENİ VE RUM ÇOCUKLARLA KAVGAM AKLIMA GELİR


Selçuk Öztürk o yılları anlatırken duygu yüklüdür: İstanbul’da çocukluk anıları denildiği zaman aklıma ilk olarak Bostancı’da denize girmemiz gelir. Hani İstanbul’da denize girilir denirdi ya, babam da bizi abim ile denize götürürdü. İkincisi ise Kıbrıs Barış Harekatı öncesi babamın eve gelmesi, ayağından botlarını bile çıkarmayarak bir takım özel eşyalarını çantaya koyarken bize Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri çıkarma yapacağını anlatarak evden ayrılması gelir. Bir de biz çocukken orada Ermeni ve Rum mahalleleri de vardı. Çocukken biz onlarla kavga ederdik. Bir de neyi tam yaptığımı hatırlamıyorum, ama anlattıklarını biliyorum. Eskiden çocuklarla oyun oynarken askercilik oynarmışız. Ben hep onların komutanı olurmuşum, onlara talim yaptırırmışım. Bu belki de babamın asker olmasından kaynaklanırdı.


İSTANBUL’DA BİRİNCİ KÖPRÜNÜN AÇILIŞ TÖRENLERİNE GİTMİŞTİK


Bir de İstanbul’da birinci köprünün açılış törenini hatırlıyorum. Oraya gitmiştik. Gösteriler, törenler filan yapılmıştı. 2. sınıfta İcadiye İlkokulu’ndayken sınıfımızda gayrimüslimler de vardı. Bu öğrencilerin din derslerine girmediklerini, onların dersten çıktıklarını çok iyi hatırlıyorum.


İSTANBUL’DAN MALATYA’YA GELİŞ


Babamın asker oluşu ve tayini çıkması nedeniyle 1976’da Malatya’ya geldik. Burada Cumhuriyet İlkokulu7nda okudum. Malatya’da Hamit Fendioğlu Belediye Başkanı’ydı. Bombalı bir saldırı sonucu öldürülmüştü. Olaylar olmuş, sokağa çıkma yasağı filan konmuştu.


ORTAOKULU ELAZIĞ’DA OKUDUM, OKULUMUZ TARANMIŞTI


Orta biri de Elazığ’da okudum, birinci sınıftım. Okul o gün otomatik silahlarla taranıyormuş, tak tak sesler geliyordu, ama ben o tak tak seslerinin silah sesi olduğunu bilemedim. Kendi kendime bu ders saatinde kim çivi çakıyor filan diye düşünürken öğretmenimiz bize yere yatmamızı, sıranın altına girmemizi filan söylüyordu. Anlamamıştım. Öğretmenimiz gelip benim kafamı sıranın altına soktu. Bütün sınıf arkadaşlarımızla birlikte sıraların altına girmiştik.


BABAM KARARINI VERMİŞTİ, BENİ VE ABİMİ KONYA’YA GÖNDERECEKTİ


Abim de liseye gidiyordu. Babam bir gün abim ile beni okumamız için Konya’ya göndereceğini söyledi. Zaten babam askerdi ve o bir şey dediği zaman biz bir şey demez, hep peki derdik. Annem de bir şey diyemedi, ağladı filan, ama babama kimse karşı gelemezdi.


79-80 eğitim yılı için abimle Konya’ya geldik. Babam abimle beni ayrı ayrı okullara, ayrı ayrı yurtlara yazdırmıştı bilerek. Bir yıl yurtta kaldık. Daha sonra 12 Eylül harekatı oldu.


Ortaokul ikinci ve üçüncü sınıfı Karma Ortaokulu’nda okudum. Liseyi Gazi lisesinde. Lisede öyle çok çalışkan değildim. Hatta biraz da haylazdım.


BÜTÜN HAYATIM LİSE ÜÇTE MATEMATİK ÖĞRETMENİM İLE DEĞİŞTİ


Ama bütün hayatım lise üçte değişti. Matematik hocamız Mehmet Harmankaya bizi üniversiteye müthiş bir şekilde hazırladı. Bize başaracağımızı anlattı. Üniversiteyi kazandığım zaman Türkiye’nin ilk yüz öğrencisinden birisiydim. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği’ni kazanmıştım.


ORTAOKULU BİTİRDİĞİM ZAMAN OKUDUĞUM KİTAP SAYISI, İDDİA EDİYORUM ÜNİVERSİTE MEZUNLARINDAN FAZLAYDI


Ben şunu çok açık iddia ediyorum: İlkokulda, ortaokulda okuduğum kitap sayısı o zaman bir üniversite mezununun okuduğu kitaptan çok daha fazlaydı. İlkokulda, ortaokulda çok kitap okumaya alışmıştım. Çok kitap okudum. Ülkem için inandığım, değerler için yaşadım. Babam, abim, ailem ve çevrem beni kitap okumaya yönetmişti.


ÜNİVERSİTE İÇİN YENİDEN ÇOCUKLUĞUMUN İSTANBUL’UNA DÖNÜYORDUM


Ben üniversiteyi kazandığım zaman 17 yaşındaydım ve beni abim o gün İstanbul’a götürüyordu. Büyüdüğüm şehre uzun bir aradan sonra yeniden gidiyordum. Şehir bana bir başka gelmişti, anormal bir kalabalık vardı. O kalabalık bana sanki maç sonrası dağılan kalabalığı hatırlatıyordu. Abime söyledim. Abim de yoldan geçenlere durup kalabalığın nedenini sordu. O kişi bu kalabalığın İstanbul kalabalığı olduğunu ve her zaman böyle olduğunu, yani maç filan olmadığını söylemişti.


İTÜ’DE EN ÇOK HOCALARIMIZIN 12 EYLÜL ÖNCESİNİN ACISINI BİZLERDEN ÇIKARMASI BENİ ETKİLEMİŞTİ


İTÜ’de okurken en çok öğretmenlerimizin 12 Eylül öncesi yaşadıkları olayların etkisi altında kalarak daha önceden çektikleri sıkıntıların acısını adeta bizden çıkarmalarından etkilendik. Birinci ve ikinci sınıfta gerçekten zorlandım. Tabii bu arada maddi yönden de çok güçlük çekiyordum. İkinci seneden sonra bir abimizin vasıtası ile maddi yönden de çok rahatladım. Çünkü başarılı olduğum için Türk Petrol Vakfı’ndan burs aldım. Öyle ki bu burs benim hayatımı değiştirdi. Çünkü çok iyi para veriyorlardı. 86’da asgari ücret yanılmıyorsam 20 bin liraydı ve ben bu parayı alıyor, harcıyor, hatta biriktiriyordum.


BAYRAMLARDA SAKIZ, SU, ŞEKER BİLE SATTIM


Aslında okurken de hep çalıştım. İlkokul üçten itibaren yazları, ara tatillerde hep çalıştım. Yaşıma göre her işi yaptım. Sakız sattım, su mantarı, çata pat sattım, bayram önceleri şeker sattım. Büyüyünce inşaatlarda amelelik yaptım.


HÜSEYİN FIRTINA ÜÇ AYLIK ÇALIŞMAM KARŞILIĞINDA DERSHANE PARASINI VERMİŞTİ


Lise üçüncü sınıfa geçtiğimiz yaz Toptancılar’da Hüseyin Fırtına abinin yanında üç ay çalıştım. Üç ayın sonunda Hüseyin abi bana ne vereceğini söylemeden ‘Alacağın parayı ne yapacaksın?’ diye sordu. Ben de ‘Üniversite hazırlık kursuna gideceğim, oraya vereceğim’ dedim. Hüseyin abi hiç unutmuyorum üç aylığımın karşılığı olarak bana 30 bin lira verdi. Ben o gün sandım ki bu para benim çalışmamın karşılığıydı ama sonradan anladım ki Hüseyin abi okumam için bana yardım etmişti. Üniversite hazırlık kurslarına gidiş için önce sınava girdim. Başarılı olunca benden 3 bin lira eksik para aldılar, yani 27 bin lira aldılar, geri kalan 3 bin lira da bende kalmış oldu.


BABAM KISA SÜRELİ TİCARETİNDE BAŞARISIZ OLUNCA EVİMİZİ SATIP KİRAYA ÇIKTIK


Babam Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli olduktan sonra kısa süreli ticaret yaptı. Bunda başarısız oldu. O zamanlar Nişantaşı’nda oturuyorduk. Evimizi filan satmak zorunda kaldık ve Binkonutlar’da kiralık eve taşındık.


PATRONLARIM RAMAZAN AYINDA BİLE BANA BÜYÜK SAYGI GÖSTERİRLERDİ


İTÜ’den mezun olduktan sonra 2 sene İstanbul’da çalıştım. Makine mühendisi olarak bu çalışmamda çok başarılı oldum. Patronlarım çok iyi insanlardı. Aslında düşüncelerimiz, hayat görüşlerimiz ve yaşam tarzlarımız çok farklıydı. Yani sosyal demokrat insanlardı. Mesela hiç unutmuyorum, Ramazan’da ben oruç tutuyordum, onlar ise oruç tutmuyorlardı. Patronumuz sigara içerdi. Ramazan aylarında benimle görüşecekleri zaman beni hiç odalarına çağırmadılar. Hep benim yanıma geldiler. Yani ben fabrikada nerede isem oraya geldiler. Ya da odama geldiler. Ama diğer 11 ay ben hep onların odasına gittim. Bu da onların bana gösterdikleri saygı ve anlayıştı.


BİR MONTAJ İŞİ İÇİN KONYA’YA GELDİM


İstanbul’da iki yıl çalıştıktan sonra Helvacızade’nin yağ fabrikasının montaj işi için Konya’ya geldim. Aslında bu montaj işini bitirip yeniden İstanbul’a dönecektim. 8 ay filan bu montaj işinde çalıştım. Ama o arada evlilik işi oluverdi. Kısmet işte.


ÜÇ ÇOCUK BABASIYIM


30 Ekim 1991’de Sema hanımla evlendim. İki oğlum, biri kız üç çocuğum var: Emir Hasan, Şamil Emrehan ve Zeynep Neslihan.


ASKERLİĞİMİ 91’DE KISA DÖNEM OLARAK YAPTIM


Kısa dönem askerliğimi Balıkesir’de yaptım. Askerken Balıkesirli bir askerim vardı. Eğitim subayıydım. Askerlerle çalışmayı, eğitimi çok sevdim. Çünkü insanları seviyor, onlarla muhabbetten zevk alıyordum. Ama bu Balıkesirli askerin ezberde sıkıntısı vardı. Bir gün çağırdım, sordum. Bana ‘Ben kalıp ustasıyım, bir sene önce inşaattan düştüm, hafızamı kaybettim’ dedi. Önce inanmadım. Bir asker görevlendirdim. Bu asker evini nasıl arıyordu? Daha sonra öğrendim ki evinin telefonunu bile hatırlamıyor, cebindeki telefon rehberinden evinin numarasını buluyormuş. Sonra bu askerle birebir ilgilendim 3 ay sürekli olarak bununla ilgilendim. Ona hep ‘Sen kalıptan düşmedin, sen hafızanı kaybetmedin, sen her şeyi hatırlıyorsun’ diyordum. O da tekrarlıyordu. Psikolojisini güçlendirdim. Bir gün ismim nizamiyeden anons edildi. Gittim. Bu askerin annesi, babası ve kardeşi ağlıyorlar; bana teşekkür ve dua ediyorlardı. Askerin hafızası artık yerine gelmişti.


AİLEM İSTEMEYİNCE İSTANBUL’A GİTMEDİM, KONYA’DA KALDIM


Sonra yeniden Konya’ya döndüm. Aslında yeniden İstanbul’a dönmeyi istiyordum ama annem, babam, ailem benim gurbette olmamı istemiyorlardı. O zaman abimin kenarda kara günler için biriktirdiği 10 bin Alman markı ile 1992 Haziran’ında Kayıtes Ltd Şirketi’ni kurdum. Makine tesisat, ısıtma, havalandırma, klima montaj işi yapıyordum. Bu şirket şimdi de dört kardeşin yani hepimizin ortaklığı ile devam etmekte.


MÜSİAD’LI, KTO’LU YILLAR


1993’te MÜSİAD Konya Şubesi’ne üye oldum, ilk üyelerindenim. 1994’te MÜSİAD’ın belki de en genç yönetim kurulu üyesi seçildim. Önce Hüseyin Üzülmez, ardından da Hasan Angı bey ile çalıştım. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı yaptım. 1999 seçimlerinde Hüseyin Üzülmez Bey ile KTO yönetimine girdim. 2005’e kadar Hüseyin bey ile birlikte çalıştım. TOBB komisyon üyeliği yaptım. 2005’te MÜSİAD Konya Şubesi Başkanı oldum. Hasan Angı ile 28 Şubat sürecinde birlikte yasakları gördük, süreç çok ağır oldu. Ama MÜSİAD Konya olarak başarılı olduk, dik durduk. KTO’nun en zor seçimlerinden birisini yaşadık.


TOBB’da Fuat Mirsad, Rıfat Hisarcıklıoğlu dönemlerini Ankara’da yaşadım.


İYİ OKURUM, ÇOCUKLARIMLA BİRLİKTE  OLURKEN DİNLENMEYE ÇALIŞIYORUM


Bunca yoğun tempoya rağmen hala o çocukluk yıllarında kazandığı okuma alışkanlığını sürdüren Başkan Öztürk ailesi ile birlikte olurken dinlendiğini de söylüyordu. Ama son cümlesinde yine konuyu mesleğine getiriyor ve ‘Mühendisliği çok seviyorum. Mesleğimi çok seviyorum. Bilfiil çalışırken zevk alıyorum’ diyordu.