Şeref Nalçacıgil

Şeref Nalçacıgil

Kuyumculuk sektöründe bir Türkiye markası olan, Konyaspor’daki futbolculuk hayatını Fenerbahçe genç takımının kalesini koruyarak noktalayan, siyasette AP, DYP ve ANAP’ta kilit görevler üstlenen ve iş dünyasına damgasını vuran isim

Uğur Özteke ile


Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri


 


Kuyumculuk sektöründe bir Türkiye markası olan, Konyaspor’daki futbolculuk hayatını Fenerbahçe genç takımının kalesini koruyarak noktalayan, Konyaspor’da As Başkanlık da dahil olmak üzere altı yıl görev yapan Belediye Bütçe Komisyon Başkanlığı, üç yıl üst üste Meclis Başkanlığı ve Reis Vekilliği görevinde bulunan siyasette AP, DYP ve ANAP’ta kilit görevler üstlenen, kişiliği, beyefendiliği, kibarlığı ve örnek hayırseverliği ile iş dünyasına damgasını vuran isim


 

ŞEREF NALÇACIGİL


 

Bu haftaki konuğumuz şehrimizin 1940’lı yıllarında Nalçacıgil soyadı ile helvacılıkta meşhur olan, kendisi ise yine aynı soyadı ile 1959-60’lı yıllarda kuyumculuk sektörüne girerek markalaşmaya başlayan, bugünse Türkiye genelinde ailesinin örnek ismi Şeref Nalçacıgil.


1 Ocak 1946 günü Türbe Önü’ndeki iki katlı evlerinde dünyaya gelen Şeref Nalçacıgil deyim yerindeyse yedi göbek Konyalı, Konya’nın yerlisi. Babası merhum Ali Nalçacıgil yine türbe önündeki dükkânında helvacılık yaparak ailesinin geçimini sağlayan ve Helvacı Ali Nalçacıgil lakabı ile bilinen, şehrin eşrafından, sevilen, sayılan bir isim. Anne Ayşe Hanım ise ev hanımıdır. Bu çiftin Müşerref, Şeref, Celalettin ve Cavit isimlerinde dört çocuğu dünyaya gelecek ve aile eski Konya’nın o yıllarında mutlu, huzurlu bir yaşam mücadelesi verecektir.


TÜRBE ÖNÜNDE EV VE DÜKKÂN ARASINDA GEÇEN ÇOICUKLUK YILLARI


Şeref Nalçacıgil’in çocukluğu Türbe önündeki evleri ile, eve yürüyerek 5 dakika uzaklıktaki babasının helvacı dükkanı arasında geçecektir. O yıllarda eski Konya’da türbe önü, Kızılay Aşevi, onun yanında Yusufağa Kütüphanesi, Sultan Selim Camii ve yanı başında uzanıp giden uçsuz bucaksız tarlada oynanan futboldur.


ÇUKUR MEKTEBİN ÖRNEK ÖĞRENCİLERİ


İsterseniz konuğumuz Şeref Nalçacıgil’in yaşam öyküsünü bundan sonra kendisinden dinleyelim: Mahmut Şevket Paşa İlkokulu’na gittim. O zaman oraya Çukur Mekteb denirdi. Öğretmenimiz Nezihe Küçükkavas, başöğretmenimiz ise Mustafa Ketenci’ydi. Okula başladığımız gün öğretmenimiz beni mümessil olarak seçmişti. O zaman tabii bunu anlamıyordum ama sonradan hayatı öğrendikçe gördüm ki lider sonradan olunmuyor, liderlik doğum ile birlikte başlıyor. Bu iş Allah’ın insana verdiği bir fıtrat. İlkokulda genelde başarılı bir öğrenciydim. Hocalarımız tarafından da çok sevilirdim. İlkokulda unutamadığım pek çok arkadaşım var, ama mesela Mehmet Kalfazade, Selami Baykara, Münir Işık, bir de öğretmenlerimizin örnek öğrenci olarak gösterdiği benim de hayatımda hep kendisini örnek olarak gördüğüm bizden iki sınıf büyük olan Hayrettin Özsaydam.


LEON USTANIN YANINDA YETİŞMİŞ ENİŞTEMİN DÜKKÂNINA GİDİŞİM VE BUGÜNLER İÇİN ATILAN ADIMLAR


Boş vakitlerimde yaz aylarında babamın dükkânına giderdim. İlkokul 4. sınıfa kadar bu böyle devam etti. Dördüncü sınıfı bitirdiğim yaz ise babam beni kuyumcu olan eniştem Mehmet Ali Erdoğdular’ın yanına gönderdi. Eniştem Ermeni bir kuyumcu ustası olan Leon ustanın yanında yetişmiş oldukça usta bir sanatkârdı. Eniştem Türkiye çapında bir sanatçı idi. O zaman eniştemin dükkanı da Tevfikiye caddesindeydi. Eniştem (Benim hocam) çok saygın bir insandı, meslektaşlarından bazı isimler, yaşça daha büyük olanlar bile enişteme önünü ilikleyerek “Mehmet Ali Bey şu elmasa bir bakar mısınız, kaça alayım, şu beşli nasıl?” der, eniştem de gerekeni söylerdi.


BABAM BENİM HELVACI YERİNE KUYUMCU OLMAMI İSTEMİŞ


Babam beni niye yanına alıp da helvacı olarak yetiştirmedi diye bir ara düşünmüştüm. Ama sonradan helvacılığın zor, yorucu bir iş olduğunu, kuyumculuğun, sarraflığın ise pırıl pırıl bir iş olduğunu, bunu da babacığımın taa o yıllarda görmesinden kaynaklandığını anlıyordum. Eniştem ise daha ilk günden benden çok memnun kalmış. Çevresindekilere benim için fotoğraf makinesi gibi gözü var. Gördüğü her şeyi bir defada kapıyor diyormuş.


ÜÇ AYLIKKEN ALYANS YAPIYORDUM


Eniştemin yanında üç aylıkken alyans yapabiliyordum. Çok iyi bir sadekârdım. Benim üç aylıkken yaptığımı iki yıllık bir çocuk yapamazdı. İki yıllık çocuk ancak getir götürü yapabilir. Ortaokul öğrencisi iken ise artık iyi bir kuyumcu olmuştum.


KARMA ORTAOKULU’NDA NİHAL HOCANIN SERTLİĞİNDEN TARİH


DERSİNDEN SOĞUMAYA BAŞLAMIŞTIM


İlkokuldan sonra Karma Ortaokulu’na gittim. Müdürünüz Şeref Kişmir idi. Fen derslerimize müdürümüzün kardeşi Muhittin Kişmir giriyordu. Türkçe öğretmenimiz Mustafa Çetiner’di. Mustafa hoca benim hayatımda kendisini örnek olarak gördüğüm bir hocamızdı, çünkü mükemmel diksiyonu, iyi bir eğitimci olması, giyinişi, oturması, kalkması, davranışları, hareket tarzı mükemmeldi. Tarih dersini çok severdim ama tarih öğretmenimiz Nihal Hanım çok sertti, hocamızın davranışları yüzünden tarih dersinden soğumaya başlamıştım. O zaman anladım ki sert hareketlerle, sertlikle başarıyı sağlamak mümkün değildi. Güzel sözler, iyi seçilmiş kelimeler ve iyi diyalog her şeyin üzerinde geliyordu.


OKULUN BASKETBOL VE HENTBOL TAKIMLARININ KAPTANI OLMUŞTUM


Derslerimdeki başarımın yanında iyi de bir sporcuydum. Okulumuzun hentbol ve basketbol takımlarında oynuyordum. Aynı zamanda gösterdiğim performans ile de okul takım kaptanıydım.


ANNEM VE BABAM BİZİM ÜZERİMİZE ADETA TİTRERLERDİ


Rahmetli annem ilkokul mezunu olmasına rağmen inanın kültürü, anlayışı ile bugünün bir bayan profesörü gibiydi. Bunu kesinlikle anneme iltifat olsun filan diye demiyorum. Bizim rahat ders çalışmamız için bizi yalnız bırakırdı. Babam ise fevkalade çalışkan bir insandı. Akşam eve geldiği zaman yemekten sonra bize biraz vakit ayırır, yemekten sonra az bir sohbet eder, daha sonra kardeşlerim ile ben dersimize çalışırdık. Anne ve babam çok titizdiler. Babam okul kıyafetlerimizin, defterlerimizin, kitaplarımızın en iyisi olmasını için adeta üstümüze titrerlerdi. Hep bize en iyisini almaya çalışırdı.


ORTAOKULDA HEP İLK OLMANIN SIKINTISINI YAŞADIM


Ortaokulda ilk şubem 1-B’ydi. Bu şubenin ilk öğrencisi de bendim, numaram 302 idi. Ama ilk öğrenci olmaktan çok çektim, mesela beden eğitimi öğretmenimiz Ahmet Cevdet beydi. Bir hareket gösterir ve bu hareketi ilk olarak hep benim yapmamı isterdi, yapamayınca da ilk sözü yıkıl karşımdan derdi. Bu onun meşhur sözüydu.


İDMANYURDU’NDA ANTRENMANLARA ÇIKIYORDUM, AMA OĞUZ İYİOLDU ABİ GENÇLERBİRLİĞİ’NE LİSANSIMI ÇIKARDI


Ortaokuldaydım. İdmanyurdu’nun hocası Mehmet Şan’dı. Beni görmüş ve Pazar günü antrenmana gel dedi. Bende İdmanyurdu’nda antrenmanlara çıkmaya başladım ama Gençlerbirliği’nden Oğuz İyioldu abi, Kültürspor’dan Osman Erdem beni kendi takımlarına çağırıyorlardı, Hafız Hikmet (Hikmet Deniz) arkadaşımdı. Bana hocaya söyle, ben de seninle beraber antrenmana çıkayım dedi. Durumu hocaya ilettim o da gelsin dedi. İdmanyurdu genç takımında bir yıl antrenmana çıktık, ama bir gün Oğuz İyioldu abi beni Gençlerbirliği’ne aldı ve ilk lisansım Gençlerbirliği’nde çıktı. İdmanyurdu’nu o yıl İsmail Doğan çalıştırıyordu. Yıl 59-60 idi.


KONYA LİSESİ FUTBOL TAKIMININ KAPTANIYDIK VE ŞAMPİYON OLMUŞTUK


Ortaokuldan sonra Konya Lisesi’ne gittim. Konya Lisesi’nde okul futbol takımının kaptanıydım. Derslerim de iyiydi. Sabahattin bey müdür yardımcısıydı, beni okul takımının kaptanı yapmıştı. Son derece saygılı bir öğretmenimizdi, Konya Lisesi okul takımı olarak önce Konya şampiyonu olduk. Daha sonra grup maçlarında Konya’yı temsil ettik. İyi bir kaleciydim artık.


ENİŞTEMLERLE BİRLİKTE KUYUMCULUK YAPMAK İÇİN İSTANRBUL’A GİDİYORUZ


Ama lise son sınıfta beş zayıf getirince rahmetli babam hemen eniştenin yanına git, işe başla demişti. Liseden sonra şimdiye kadar part-time çalıştığım kuyumculukta artık full-time çalışıyordum. Liseden sonra eniştemin yanında bir sene çalıştıktan sonra eniştem İstanbul’a gitmeye karar verdi. Çünkü Küçükköylü’nün dükkânında kiracıydı. Ben de eniştemle, ablamla İstanbul’a gittim. Eniştem Kapalı Çarşı’nın içinde, Çuhacı handa bir atölye kiralamıştı. Daha önceden ailem ile Bursa’ya, Ankara’ya gitmiştim, ama ailemden ilk defa ayrılıyordum. Fatih’te bir ev tuttuk ve buraya yerleştik.


ARTIK RÜYALARIMI SÜSLEYEN FENERBAHÇE’NİN KALESİNİ KORUYORDUM


Kuyumculuk yaparken hobim olan futbol yeniden içimde adeta kaynadı. Fenerbahçeli bir abimiz vardı. Fenerbahçe’de yönetici olan bir arkadaşı varmış. Benim futbol oynadığımı gördükten sonra Muharrem Bey beni Dereağzı’na Fenerbahçe’nin antrenmanına götürdü. Antrenmana çıktım, beni beğenmişler ve hemen lisans işini hallettiler. Artık Fenerbahçe genç takımının kalesini korumaya başlayacaktım. Çok mutlu, çok heyecanlı idim. Fenerbahçe forması ile üç resmi maç oynadım, hiç unutmuyorum Vefa, Feriköy ve Beşiktaş maçlarında rüyalarımı süsleyen takımın kalecisiydim.


YA FUTBOL, YA MESLEĞİN


Ama eniştem durumu görmüş olacak ki üçüncü maçın ertesi günü bana ‘Ya futbol ya mesleğin’ dedi. Çünkü Fenerbahçe maçlarına eniştemden izinsiz olarak gitmiştim. İstanbul’da eniştemin evinde kalıyordum ve futbolu seçme gibi şansım yoktu ve ben de mesleğim dedim. Böylece Fenerbahçe’nin kalesini korurken futbola da son noktayı koymuş oluyorduk. O zamanlar 63 kilo ve 180 boyundaydım.


İSTANBUL’DAN ASKERE


Daha sonra askere gittim. 66- 68 yıllarında vatani görevimi yaptım. Önce Sivas, 2 ay sonra da Erzurum’da vatani görevimi yaptım.


ASKERDEN SONRA İSTANBUL YERİNE KONYA’YI TERCİH ETTİK, 70’TE NALÇACI KUYUMCULUK RESMİLEŞİYORDU


Askerden sonra Konya’ya döndüm. İstanbul’a gitmedim. 70’te kendi kuyumcu dükkânımı açtım. Bu dükkan kiralıktı, Necati Yeğenoğlu’nun dedesinin dükkanıydı. Nalçacı kuyumculuk 70’te resmen başlıyordu artık. 1983’te şirketimizi kurduk.1997’de kambiyo işimize başladık. İstanbul’da mağaza açtık. Halen hepsi gayet güzel çalışıyor.


HACIVEYİSZADE HOCA EFENDİNİN DAMADI SÜLEYMAN AMCA BİLE BABAMI İKNA EDEMEMİŞTİ


İstanbul’dan bir abimiz geldi. İsmet Küçükvardar. Babama “Ali amcaoğluna izin ver, onu İstanbul’a götürmeye geldim” dedi. O anda dükkânda Hacıveyiszade Hocaefendi’nin damadı Süleyman amca vardı. İstanbul’dan gelen abimizin ısrarına rağmen babam olmaz deyince Süleyman amca babama ‘Ali bey… Ali bey, çocuk gölde durmak istemiyor, deniz istiyor deniz’ demişti. Ama babam bu söz üzerine bana dönerek ‘eğer sen İstanbul’a gidersen burası çöker senin gitmeni istemiyorum’ dedi. Ben de babamın sözünü dinledim bir yıl sonra Küçükköylü Rıfat usta, Saatçi Baki ve Kapsızlar’ın üç dükkanını birden, bunlar yan yana idi aldım ve şu anki tek dükkanımı yaptım. Yıl 80’di. Yani üç yılda üç dükkanı birden almıştım.


Annem bile İstanbul’a gitmek istediğimi söylediğim zaman “Seni görmemi istemiyor musun?” der ağlardı, gözyaşlarını sessizce silerdi.


14 EYLÜL 1970’TE PERİHAN HANIM İLE EVLENDİM


14 Eylül 1970’te evlendim. Eşim halazadem Perihan Hanımdı. Bu evlilikten Emel, Ender ve Emre dünyaya geldi. Emel Selçuk Üniversitesi’ni bitirdi. 9 Eylül Üniversite’sinde mastırını yaptı, şu anda Selçuk Üniversitesi’nde öğretim üyesi doktorasını yapıyor. Ender İTÜ Makine Mühendisliği’ni bitirdi ABD’ye gitti, orada masterini yaptı işletme üzerine. Orada 4 yıl kaldıktan sonra eşini de ABD’ye götürmüştü. Şu anda İstanbul’da kuyumculuk mağazamızın başında, Emre ise Bilkent Üniversitesi’nde son sınıf öğrencisi.


VALİ KATITAŞ’IN KONYASPOR BAŞKANLIĞI TEKLİFİNİ ZARİF BİR ÜSLUPLA KABUL ETMEDİM AMA ASBAŞKAN OLDUM


Yanılmıyorsam 1986 idi. Sayın Vali Kemal Katıtaş bana Konyaspor Kulübü başkanlığını teklif etti. İşlerimin yoğunluğu nedeni ile başkanlık yapamayacağımı ama uyumlu bir yönetim olursa yönetimde görev alabileceğimi kendilerine ifade ettim. Tüm ısrarına rağmen işlerimden vaktimin müsait olamadığımı söyledim. Ve bunun üzerine Mustafa Bülbül’ün başkanlığında asbaşkan oldum. Yönetimde Veli Nurullahoğlu, Necmettin Tongarlak, Süleyman Çınar, Gürbüz Akgün, Süleyman Birben, Bekir Duvarcı, Ali Gözönü vardı. Hedef elbette ki şampiyonluk idi. Zeynel hocayı takımın başına getirmiştik.


MUĞLA MAÇINDA ŞİKEDEN  ŞÜPHELENDİĞİM KALECİMİZİ OYNATMADIM


Muğla deplasmanı bana düştü. Kur’a ile deplasmanları belirliyorduk. Konya’da trafik şube müdürü olarak görev yapan Şükrü Önder Muğla Emniyet Müdürü idi. Kendisini aradım ve oraya geleciğimizi söyledim. O da bizi Muğla il sınırında karşılayacağını ve Konya’ya kadar geri getireceğini söyledi. Çok memnun olmuştum.  Çünkü Emniyet Müdürümüz Hamza Esin Şükrü bey için bana ‘Şeref bey Şükrü’ye sahip çık, iyi çocuk, bu çocuk çok dürüst. Düzgün adam’ demişti. Biz de kendisine yardımcı olmaya çalışmıştık. Muğla deplasmanına gittik. Ben de kafile başkanıydım. Ali Göz önü, sayman Osman Dilek de vardı. Muğla il sınırında bir polis eskortu bizi durdu. Polis ‘Şeref bey kim?’ dedi bende buyurun dedim ‘müdür bey sizi bekliyor’ dedi müdür bey makam arabası ile gerçekten kenarda sizi bekliyordu. Beraber Muğla’ ya gittik Muğla’da iki otel vardı birisinde biz birisinde de Muğlaspor kalıyordu. Neyse otel müdürü orman mühendisi beyefendi bir insandı. Kendisine takım istirahata geçtikten sonra odaya hiçbir telefonun bağlanmamasını istedim. O da bana ‘niye burası demir perde ülkesi mi?’ diye sormuştu. Derken bana bir telefon geldi. Aşağıya indim biri dışardan bizim kaleciyi arıyormuş. Hemen o telefon bağlanmadan lobideki diğer telefona geçtim ve kaleciyi arayanın telefonu dinlemeye başladım. Hiç unutmuyorum telefondaki ses aynen şöyle diyordu. ‘Annen hasta ama  sen merak etme  ben ilaçları aldım (!). Sen maçını rahat rahat oyna  anneni düşünme(!)’


Ertesi gün sabah kahvaltısından sonra Teknik direktörü durumu ilettim ve bu kaleci oynamayacak ikinci kaleci kaleye geçecek dedim O –‘aman başkanım nasıl olur?’ falan dediyse de bende burada kulüp başkanı benim ben böyle istiyorum diye son sözümü söyledim. Bu maça ikinci kaleci ile çıktık. Maçı 2-1 aldık. Emniyet müdürü ise bizi Konya’ya kadar getirdi. Yalnız maçtan sonra bazı taraftarlarımıza ve otobüse çirkin saldırılar olmuştu.


TURGUT ÖZAL ANKARA’DA KENDİSİNE RAPOR HAZIRLAMAM İÇİN BANA BİR ODA TAHSİS ETTİ


Merhum Turgut Özal Başbakandı, Konya’ya gelmişti. Bugün bulunduğumuz bu mağazaya geldi. Yıl yanılmıyorsam 86’ydı. Sohbet sırasında kendisi benden mesleğimiz ile ilgili istek sorun ve şikâyetleri sordu. Bende külçe altının kaçak olarak geldiğini, darphaneye giderken güçlükler çekildiğini, yasak olduğu için yolda götürülürken yakalanıldığı zaman ömür boyu hapis cezası verildiğini, darphanenin içine girildiği zaman ise bunun yasal olduğunu, yolda sıkıntı olmaması için silindirde çekilerek yazı ve damgalar silininceye kadar uzatıyorduk. Hale getirildiğini bunun darphaneye girmesi halinde ise bu sefer Türkiye Cumhuriyeti’nin bunu kabul etmediğini söyledim. Bunun üzerinde İsviçre damgası olması gerektiğinin istendiğini anlattım. Bana bunu kimse söylemedi dedi. Bir saat bu konu ile ilgili olarak kendileri ile sohbet ettikten sonra bana kuyumcular hep bana düşük fiyatlardan, yıl sonu envanterlerinin yüksek olmasından isyan ettiler dedi. Bana bu konuda yardımcı olur musunuz? dedi. Hay hay efendim dedim. Ankara’da bana bir oda tahsis ettiler. 3- 4 gün Ankara’da bu özel ofiste çalışma yaptım. Rapor hazırladım. Bana sizi çok takdir ederim dedi. Bu görüşmelere Sayın Mehmet Keçeciler, Saffet Sert, Ziya Ercan, Haydar Koyuncu, İstanbul’dan Atasay Kuyumculuğu’n sahibi 5- 6 arkadaş daha şahittiler. Ayrıca Merhum Özal bu rapor doğrultusunda bizim isteklerimizi aynen uyguladı ve biz kuyumcuların sıkıntısını giderdi. Bu arada bizim mağazadan çıkarken de Semra hanıma döndü ve ‘Bu çocuk Avrupa kokuyor Semra’ demişti.


HEP İLKLERE İMZA ATMAK İSTEDİM


Hep ilklere imza atmak istedim ve bunda da pek çok alanda başarılı oldum içimde müteşebbis bir ruha sahibim. Bir insanda hırs heyecan ve sinir sistemi iyi olursa başarmamak mümkün değil. Türkiye’de kuyumculuk alanında da hep ilklerde imza atmaya çalıştım mesela Türkiye’de ilk asansörlü vitrini biz yaptık. 80 li yıllardı. Fransa’dan Ermeni bir üstadın eserini getirdik. Daha sonra İstanbul’dan bir iki kuyumcu arkadaşıma bunun örneğini verdik. Reis vekili iken ilk yeraltı sarraflar çarşısının yaptırdık bu bizim eserimizdi.


İHTİLAL SONRASI BEDRETTİN PAŞA BENİM BELEDİYE BAŞKANI OLMAMI İSTEMİŞ


80 ihtilali olmuştu. İhtilalden bir süre sonra Vali Lütfi Fikret Tuncel bir gün yemeğe geldi. Yanında Emniyet Müdürü Zeynel Abidin Ayhan vardı. Yemekten sonra Sayın Vali bana ‘Şeref bey hakkınızı helal edin’ dedi. Ben de kendilerine ‘Estağfurullah efendim. Siz bu şehrin mülki amirisiniz sizin hizmetleriniz var siz hakkınızı helal edin’ dedim. Israrla bana siz hakkınızı helal edin diyordu. Sonra ‘Ben buraya niye sizinle helalleşmeye geldim biliyor musunuz?’ diyerek söze başladı. Durum anlaşılmıştı. Ben reis vekili iken belediyeye 21 tane geçici işçi alınacaktı. Ben de o zaman MSP’den Veysel Candan, CHP’den Mehmet Çelen’den MHP’den Nihat Bircan’dan 5’er tane ve AP’den de Hamdi Bezirci’den 6 tane ismi bana bildirmelerini istemiştim. Meğer Bedrettin paşa benim bu listemi görmüş. Ve bunun üzerine de bir süre sonra benim Belediye Başkanlığına vekalet etmemi Vali Lütfi Fikret Tuncel Bey’den istemiş. Lütfi bey de paşaya ‘Efendim Şeref bey Konya’nın yerlisi kendisini Belediye Başkanı yaparsak kendisine de zahmet verebiliriz. Ben hem vilayeti hem de belediyeyi idare ederim yönetirim’ demiş. Kendisi bilindiği gibi başka şehirlerde görev yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyesi olarak da hizmet verdi ve biz dostluğumuzu hep sürdürdük..


PAŞA KÜKREDİ VE ‘EĞER SEN GELMESEYDİN  KEÇECİLER’İ MAMAK CEZAEVİNE GÖNDERİRDİM’ DEDİ


İhtilalden sonra birçok belediye başkanının yeniden görevlerine döndüğünü öğrenen Mehmet Keçeciler birgün bizi bu mağazada ziyaret etti. Ziyarette ‘Şeref Bey bizim de eski belediye başkanlığı makamımıza dönmemiz gerek, bazı arkadaşlarımız artık yeniden görevlerinde. Mümkünse ben de dönmek istiyorum. Sayın valimize söyledim ama kendileri Sayın Paşaya sizin söylemenizin daha uygun olacağını belirttiler’ dedi. Ertesi gün akşam paşayı ziyaretimde durumu aktarıp eğer mümkünse Sayın Keçeciler’in de makama idesini rica ettim. İşte o zaman paşanın kükremesini ilk defa görüyordum. Bunu asla bir daha da duymak istemezdim. Bana ‘Şeref bu ihtilal niye yapıldı sanıyorsun? İstiklal Marşı’nda yere oturanları bir kez daha mı makama oturtacağız?’ dedikten sonra ‘Eğer sen gelmemiş olsaydın onu şimdi Mamak Cezaevi’ne gönderirdim’ dedi. Bu olayın da tanığı Sayın Mehmet Mert beydir.


REFAH PARTİSİ HEYETİ BELEDİYE BAŞKANI OLMAMI İSTİYOR


Bir gün Refah Partisi kurmay heyeti ziyaretimize gelmişti. Benim partiden Belediye Başkanı adayı olmamı teklif ettiler. Ben kendilerine teşekkür ederek işlerimin çok yoğun olduğunu, beni buna layık gördükleri için çok mutlu olduğumu ama kabul edemeyeceğimi belirttim. O zamanlarda Halil Ürün filan yoktu bile. Tabii ben bu teklifi kabul etseydim, olmazdı da. Bu şerefli, onurlu bir görev idi.


AYDIN MENDERES0 FUTBOL FEDERASYONU YÖNETİM KURULU ÜYESİ OLMAMI İSTEDİ


Bu teklifi kabul edemezdim çünkü kısa bir süre önce de Aydın Menderes bey benim hobim olan futbola olan ilgimi çok iyi bildiği için Futbol Federasyonu üyesi olmamı istemişti. Ankara’ya gidip gelecektim. Ama mağazadan bir gün bile ayrılamazdım. İşlerimin yoğunluğu nedeni ile bunu da kabul etmemiştim. Çünkü mağazamı da yeni açmış ve alanında marka olan büyük markalarla mücadele ediyordum. 70’li yılların başıydı. Aydın beye de bizi gazeteci İhsan Biricik teklif etmiş.


RAHMETLİ BABAM FUTBOLA VE PARTİYE GİRMEMİ İSTEMİYORDU


Rahmetli babam bize hep Karaciğanlar’ı örnek gösterir ‘Bak onlar da üç kardeş, hepsi hayır hasenat işlerinde çalışıyorlar, siz de öyle yapın’ der ve bana da ‘sakın topa girme, partiye girme’ derdi. Ama Aydın beyin ısrarı ile babam Adnan Menderes’in ölümünde halk partililerin bile ağladığını söyledi ve Halk Partili komşularımızdan Hakkı Attar amcanın bile ağladığını anlattı ve bana dönerek ‘Peki’ diyerek meclis üyeliğime izin verdi.


MENDERES’İN TEKLİFİ İLE BELEDİYE MECLİS ÜYELEĞİNİ KABUL ETTİM


Aradan 6-7 ay geçmişti ki Aydın bey mağazaya geldi ve ‘Şeref bak seni çağırdık Ankara’ya gelmeyi kabul etmedin ama şimdi sana Konya’da bir görev teklif ediyorum. Belediye meclis üyesi olacaksın. Bak 41 meclis üyesi var, sana bizim meclis üyemiz olmanı teklif ediyorum’ deyiverdi.


KEÇECİLER’İN BAŞKANLIĞI İPTAL EDİLİNCE BÜTÜN PARTİLER YİNE KEÇECİLER İÇİN BİRLEŞTİ


77 yılında Mehmet Keçeciler’in Belediye Başkanlığı itiraz üzerine iptal edilmişti. Benim Belediye Meclis başkanı olmam hasebiyle bir gün Vali Oktay Başer “Şeref Bey bana meclisi toplayın, başkan siz olacaksınız, gereğini yapın” dedi. Hiç tecrübem yoktu. Ankara’dan Belediye Meclis üyelerinin görevleri diye bir kitap getirttim. Ona göre meclisi topladım ve ekseriyetimiz yoktur, diyerek toplantıyı kapattım. Daha sonra seçime gidildi, bizim milletimiz duygusaldır, o zaman bütün partiler birleşti, ittifak ettiler ve Sayın Keçeciler yeniden Belediye başkanlığına seçildi.


CANIM KADAR SEVDİĞİM KAYINBİRADERİM, HALAZADEM ALİ GÜNERİ BANA PARTİYE GİRME DESEYDİ GİRMEZDİM


Canım kadar sevdiğim halazadem, kayınbiraderim Ali Güneri benim partiye girmemi istemezdi, ama bana bir kez dahi partiye girme demedi. Deseydi kesinlikle onu dinler ve partiye girmezdim. Ama diğer taraftan da milletin enişte-kayın söylentisi endişesi, korkusu, ayrıca Şeref Nalçacıgil Ali abisinin güdümünde, onun güdümünden çıkamayacak sözleri de ağırıma gidiyordu. Böyle bir durumda kararımı verdim ve Mevla’m hakkımızda neyi hayırlı kılıyorsa o olsun diyerek siyasete girdim. Kesinlikle burada kişiliksiz olmak istemedim aslında Ali abimin sözünü emir telakki ederdim. Reis vekili olmuştum. Bütçe komisyonu başkanı oldum.


1957’DE KONYA’DA 12 KUYUMCU VARKEN BUGÜN TAM 300 KUYUMCU OLDUK


Reis vekili iken yine bir şeyler yapmak istedim. Bizim mesleğin iki büyük düşmanı vardır, toz ve güneş. Kapalı bir çarşımız olsun istedim. Mehmet Keçeciler’e bu fikrimi açıklardım. Yeraltı Kuyumcular Çarşısı’nın ilk imzası bize ait. 1980’ di. İsviçre’nin Basel kentinde her yıl gittiğim gibi fuara gitmiştim. Burada kapalı yaya fuar alanını görmüştüm. Nisan ayında gitmiştim. Keçeciler’e söyleyince ‘Hy hay yapalım iyi de olur’ dedi. Meram’da evi müsait bir arkadaşımızın evinde toplandık.32 arkadaştık. 50 mağaza yapacaktık. 80’li yıllarda Konya’da 32 kuyumcu vardı. Bugün ise 300 kuyumcu var benim mesleğe başladığım yıllarda yani sadece 12 kuyumcu vardı. Neyse 32 arkadaş 50 kişi yazdık askerde olanı yazdık, ayrı ayrı olan kardeşleri yazdık. 3 yıl bir daha Tevfikiye caddesine dönmeyecektik ama tabii bu konuda başarılı olamadık ve Tevfikiye terk edilemedi.


TENEKECİ PAŞAYA KEFİL OLUNCA ALİ GÜNERİ TURGUT ÖZAL’I ARADI


Abdullah Tenekeci Paşa 83’te ziyaretimize gelmişti. ‘Özal senin yakın dostun, sen beni siyasete atacaksın, Turgut Beye söyle’ diyordu. Ben ise ‘Sayın paşam tanımıyorum’ dedikçe ‘yok senin tanıdığını bana söylediler’ diyordu. Halazadem Ali Güneri’ye söyledim Çünkü onun Turgut Bey’in konuşmalarını hazırladığını biliyordum. İzmir’den kendisini tanıyormuş ‘Ali abi parti kuruluyormuş, paşam da partiye girmek istiyo,r Özal’a söyler misiniz?’dedim. Ali abi çok titizdi. ‘Ben söylerim ama sen bunun vebalini alıyor musun? Çünkü bunun vebali sana ait’ dedi ben de ‘Mükemmel insan, masada oturduk, alışveriş yaptık, yolculuk yaptık. Hepsinde de dört dörtlük bir insan’ dedim. Generali Özal kabul etmiş.


19 Mayıs’tı, bana telefon etti. “Akviran’dan temiz hal kağıtlarımı alır mısınız?” diye sordu. Bende ‘paşam bugün bayram, tatil’ dedikçe ‘ben bilirim sen istersen yaparsın’ diyordu. O gün yanımda gazeteci arkadaşım İhsan Kayseri bey de vardı. Çocuğu Kırmızı Kütüphane’ye gönderdim. Ve İhsan Kayseri’de daktilo ile çok çabuk doldurdu evrakları. Şoförümü Çumra’ya gönderdim. AP’li Baran Bey. Savcı Bey. Onu aradım, törene gitmiş. Telefona çıkan polis memuru önce olmaz dedi, sonra ismimi sordu Şeref Nalçacıgil deyince sevinçten bağırdı ‘Abi sen misin hemen bu işi halledeceğim’ dedi. Sonra ben kendisine kim olduğunu tanıyamadığımı söyleyince de ‘Başkomiser Celalettin abi sen beni iki yıl önce sürgün bölgesi olan Seydişehir’den buraya aldırmıştın’ deyiverdi ve saat 12’de de her şey bitmişti.


ÖZAL ZAMANINDA ANAP İL BAŞKANLIĞINI DA KABUL ETMEDİM


Daha sonra paşa Konya’ya geldi. İl Başkanlığını teklif etti, işlerim nedeni ile kabul etmedim. O zaman partideki arkadaşlarım ile hep gurur duyuyorum. Sadettin Keskes, Ahmet Alaybey, Adem Eltetik, Özcan Kalfazade, Tayyar Özer, Selahattin Yetişen, Hilmi Çınar vardı. Daha sonra bir gün Saffet Sert dükkanın önünden gidiyordu, onu çağırdım durumu söyledim ve Saffet bey il başkanı oldu. 38 gün paşa ısrarcı olmuştu. Ve benim ofisim sanki Anavatan Partisi İl başkanlığı gibiydi.


PAŞAM VERDİĞİ SÖZÜ TAM 6 YIL BOYUNCA TUTTU


Paşam söz vermişti Konya’ya geldiği zaman partiye gitmeden kırmızı plakalı araçla önce sana uğrayacağım demişti. Gerçekten de paşam sözünde durdu ve 6 yıl boyunca Konya’ya geldiği zaman partiye uğramadan, bizim bu mağazaya uğrayarak selam verir, bir kahve sohbeti yapar daha sonra partiye giderdi..


SADETTİN TEMELLER: MİLLİ TAKIMDA TURGAY ŞEREN’İN YEDEĞİ OLACAKTIN


Ben de büyük emeği olan, kendisini rahmetle anıyorum, Sadettin Temeller yıllar sonra bana kaleciliği bırakmakla büyük hata yaptığımı, futbola devam etseydim, milli takımda Turgay abiden sonra milli formayı benim giyeceğimi söylemişti. Bana ‘Kendine çok yazık ettin’ deyivermişti.


BİRÇOK SOSYAL ALANDA ÖRNEK İSİM OLARAK GÖREV YAPIYOR


Şeref Nalçacıgil bugün Türkiye Kuyumcu İş Adamları Derneği üyeliği, Konya Sanayici ve İş Adamları Derneği Yönetim Kurulu üyeliği ve kuyumculuk alanında ki marka olmanın yanı sıra 2000 yılında kardeşleri ile İZİ SÜT A.Ş. ye ortak olarak çalışmalarını sürdürüyor