yazar-13
ŞEYH EFENDİNİN BİNEĞİ
Memleketin doğumunu tebrik ediyoruz. Hayırlara sebep olmasını diliyoruz. Uzun ve sağlıklı sürmesi niyazımızdır.Uzun sağlıklı bir ömür, şüphesiz takdire bağlı bir hadisedir. Bu arada yol-yordam bilmek de şarttır. Belli bir seviyenin ve kalitenin tutturulması gerekir.Bu şarttı sağlayacak ekip işbaşındadır. Onlara güveniyoruz.Meseleyi bilmeyenler, eşeğine ters binen Nasrettin Hoca merhumu, bu şekilde komiklik yapıyor sanırlar. Öyle değildir.Eskiden ders tedris edenler yani müderrisler, yani medrese hocaları, yani o zamanın profesörleri, işlerinin gereği olarak, bütün günü taleberiyle birlikte geçirirlerdi. Ders dışı zamanlarda eğitimin bir parçası, uzantısı idi. Ve daha ziyâde gözüyle terbiye olan Türk halkı, hocanın günlük tavrından da hisseler çıkarırdı.Şimdiki eğitim sistemi ile, o zamanın sistemi arasında ki önemli farklardan biridir bu.Yani eğitim millidir. Her milletin farklı değerleri, farklı kabulleri vardır. Dolayısıyla her millet kendi yapısına uygun olarak bir sistemi geliştirmek zorundadır.Hoca, medresede ki dersi bitirip, evine yollanacağı zaman, bineğine, yani eşeğine biner, eşeğine ters biner, evine varıncaya kadar, kendisine eşlik eden talebelerine ders anlatmaya devam ederdi. Bineği çoğu zaman eşek olurdu. Sabrı, yavaşlığı, talepsizliği ve sempatisiyle genellikle o tercih edilirdi.Nasrettin Hoca merhumun eşeğe ters binmesinin sebebi budur. O da bir müderristi ve bu şekli normal olarak uygun oluyordu.12. yy.ın sonunda, yani bundan aşağı-yukarı dokuz yüz evvel yaşayan Feridüddin-i Attar, ünlü eseri Mantık al Tayr ında ilginç bir hikaye anlatır.Sanki bugünleri hissetmiş gibi, güne oturan, güzel bir hikayedir.Hikaye şöyle;Nişaburlu ünlü şeyh Ebubekir, medreseden çıkmış, her zaman olduğu gibi evine gidiyordu.Ve her zaman olduğu gibi kendisi eşeğe ters binmişti. Talebeleri ve dervişleri onu yaya olarak takip ediyorlardı.Bir yokuşa gelindiğinde zora gelmiş olmalı ki, eşek kuvvetlice bir yellendi.Şeyh bu sesten vecde geldi, bir nârâ attı, elbisesini yırttı ve kendinden geçti.Hem talebeler, dervişler, hem de kim gördüyse Şeyhin bu halini hoş karşılamadılar, ayıpladılar. Biz böyle bir şey görmedik dediler. Bir zaman sonra birisi sordu: Neden eşeğin yellenmesi seni vecde getirdi, neden o hallerle hallendin, senin gibi büyük bir şeyhe o hal hiç yakışmadı.Şeyh dedi ki: O gün şöyle bir baktım, yollar adeta kapanmıştı. Talebelerim, dervişlerim yolları kaplamıştı. Önüm-arkam insanlarla dolmuştu. Sanki bütün Nişabur benim çevreme dökülmüştü.Kendi kendime baktım da, hakikaten Bayezidden (Bayezid-i Bestami) hiç de aşağı değilim ben. Bugün nasıl bu kalabalıkla kalkmış, debdebeyle yola çıkmışsam,Şüphe yok ki, yarın da naz-ı naimle, başını yücelerde, mahşer sahrasına giderim, dedim.Ben tam bu düşüncedeyken eşek yelleniverdi.Yani bu çeşit düşüncelere dalana, bu türlü beyhude laflara kapılana eşek, bir osurukla cevap veriyordu.Bu yüzden canıma bir ateştir düştü, tam hallenecek zamandı, vecde geldim ve hallendim.. * * *Şablonda, şeyh efendinin bineği yerine bugün bütün gündemleri kilitleyen TCK ve zina meselesini koyarsanız, öteki taşların hemen yerini bulacağını göreceksiniz.Ve Attarın bugüne nasıl zarif bir, ders verdiğini göreceksiniz. İsterseniz şöyle bir düşünün.Ayrıca, Attarın ta on ikinci asırdan yirmi birinci asra böylesine isabetli göndermeler ve tesbitler yapabilmesi, üzerinde ayrıca durulması gereken bir durumdur.Bu, kültürün gücünü ve sürekliliğini gösterir. Gerçekten enterasandır.(Feridüddin-i Atar, Mantık al Tayr. II. Cilt, S.69. Yirmibeşinci makale. MEB Yayını İst. 2001)