yazar-59
Şeyh Nasrallah’ın “itiraf”ı...
“İsrailli askerleri kaçırmanın bu ölçüde bir savaşa yol açabileceğine yüzde bir bile ihtimal vermemiştik. Şimdi bana ‘Bugün 11 Temmuz olsaydı ve o askerleri esir almanın böyle bir savaşa yol açabileceğine yüzde 1 ihtimal verseydiniz yine o emri verir miydiniz?’ diye sorsanız kesinlikle hayır derim. İnsanların güvenliğine, askeri ve siyasi nedenlere istinaden buna kesinlikle karşı çıkardım.”
Lübnan Hizbullahı’nın cesaret ve dürüstlüğü ile maruf lideri Hasan Nasrallah, Cedid Televizyonu’na yaptığı bu açıklama ile yüksek karakterini bir kere daha ortaya koymuş oldu.
Bu bir pişmanlık beyanı filan değil. İnsan, muhtemel sonuçlarını bilerek yaptığı işlerden pişmanlık duyabilir ancak. Şeyh Nasrallah ve arkadaşları 11 Temmuz’daki operasyonun planını yaparken, İsrail’in tepkisinin Hizbullah mevzilerine yönelik birkaç saldırıyla sınırlı kalacağını düşünmüşlerdi. Zira daha önce düzenledikleri benzeri operasyonlara verilen cevaplar hep bu çerçevede kalmıştı. ‘Böyle olacağını bilseydik yapmazdık’ açıklaması, halkının acılarını iliklerine kadar hisseden ve paylaşan sorumluluk sahibi bir liderin samimi arz-ı hali ve halkına açık yüreklilikle verdiği hesaptır. Aynı zamanda bir itimat telkinidir bu açıklama. Lübnan halkına şu mesajı veriyor Nasrallah: ‘Biz maceraperest değiliz, aklı başında mücahitleriz. Askeri ve siyasi dengeleri gözetiriz. Düşmana vuracağımız bir darbe için Lübnan halkı olarak ödeyeceğimiz bedelin o darbeden ağır olabileceği kanaatine vardığımız yerde geri durmasını biliriz.’
İki İsrail askerinin esir alınması, bini aşkın Lübnanlı’nın ölmesine ve Lübnan’ın alt yapısının çökmesine değecek kadar önemli bir operasyon değildi, ama böyle bir bedelin ödeneceğini 11 Temmuz’da ne Hizbullah ne stratejik analizciler ne siyasi gözlemciler ne de sıradan Lübnanlılar öngörebilirdi. Onun için Lübnan halkının kahir ekseriyeti Hizbullah’ı sorumsuzlukla suçlamayı aklının ucundan bile geçirmiyor. İki İsrail askerinin kaçırılmasına değil, İsrail’in bunu bahane ederek işlediği mezalime ve Hizbullah’ın zalim İsrail karşısındaki şanlı direnişine bakıyor ezici çoğunluk. Önemli bir ayrıntı: Son savaştan önce Hizbullah’a muhalif olup da şimdi Hizbullah’ı göklere çıkaran Lübnanlılar’ın haddi hesabı yok. Yapılan anketler, Hıristiyanlar’ın ve Sünni Müslümanlar’ın -yüzde 70’leri geçen oranlarla- Hizbullah’a koydukları rezervleri kaldırdıklarını gösteriyor. Hizbullah’ı sorumsuzlukla suçlayan, sadece küçük bir azınlık. Şeyh Nasrallah’ın son açıklaması onların ‘muhalefet şerhini’ de silecektir inşaallah. Nitekim, Amerika’nın sesi olduğunu bildiğimiz bir gazete, Şeyh Nasrallah’ın ‘itiraf’ını yorumlarken diyor ki: “Hizbullah savaştan ‘daha güçlü’ çıkmış olsa da, Nasrallah Lübnan içindeki muhalefeti tamamen bastırmanın hesaplarını yapıyor.”
Zamanı geri alamayız. 11 Temmuz 2006’da olan oldu. ‘Niye oldu, keşke o İsrail askerleri kaçırılmasaydı, Lübnan’a yazık edildi’ diye sızlanacak değiliz. Takdir-i ilahi karşısında boynumuz kıldan incedir. Ölülerimizi Cenâb-ı Allah’tan ganî ganî rahmet dileyerek kalplerimize gömer ve onların intikamını alacağımız günü gözleriz. Şimdi bize şöyle düşünmek, şöyle hissetmek yakışır: Bu, İsrail’e karşı iyice bilenmemiz, İsrail’i yenmenin mümkün olduğunu iyice görüp gayrete gelmemiz, Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarıldığımız takdirde içinde bulunduğumuz zilletten kurtulabileceğimizi iyice idrak edip güçlerimizi Allah yolunda birleştirmemiz için halk edilmiş bir hadisedir. Rahman, bize musibet verirken bile rahmet ediyor. Ne yazık ki çoğumuz anlamıyoruz.
Unutmadan: Şeyh Nasrallah’ın “İsrailli askerleri kaçırmanın bu ölçüde bir savaşa yol açabileceğine yüzde bir bile ihtimal vermemiştik” şeklindeki açıklaması, onun yüksek karakterinden başka bir şeyi daha ortaya koyuyor; Hizbullah’ın İsrail karşısında elde ettiği başarının zannettiğimizden çok daha büyük olduğunu. Hizbullah, savaşa hazırlıksız yakalandığı halde İsrail’e kök söktürdü. Bir de hazırlıklı olsaydı ne yapardı, varın siz hesap edin.