“Şimdi de geçti buradan hıyarın biri”

Amelelikten, müzik sektöründe iddialı bir yere uzanan yaklaşık yirmi beş yıllık bir sanat geçmişi ile İbrahim Tatlıses, Türk milletinin sevdiği dinlediği bir sanatçı. Yapmış olduğu programlarda insanlara üstü örtülü ya da örtüsüz hakaret etse dahi insanların alkış tuttuğu bir insan.

Garip ama gerçek!...
Bu memlekette nasıl ünlü olunur? Söverek, sayarak mı? Yoksa saygınlığını muhafaza ederek mi?
Geçtiğimiz günlerde Star TV ekranlarında yayınlanan programında bir taraflara gönderme yaparken Konyalı Türküsü’nde değişiklik yaparak “Şimdide geçti buradan hıyarın biri” şekliyle konuşmasını sürdüren sanatçı Konyalı’ya özür borçlu.

Bu kente gelerek konserler veren, her kaseti çıktığında Türkiye’nin dördüncü büyük şehri olan Konya’da kasetleri satılan, bu şehir vasıtasıyla ekmek yiyen bir insan, yapacağı göndermede lafını sözünü iyi seçebilmelidir.
Maalesef ki bu örnek gibi onlarcası ekranlarda. Herkes toplumun dejenere edilmesinde canla başla çalışıyor.

Halkın beynine yıllardır tırıvırı işleri enjekte eden yaygın yazılı ve görsel basın durmadan gündeme bir şeyleri pompa ederek insanların zihinlerini meşgul ediyor.
Hani demişler ya “Kış kışlığını, puşt puştluğunu yapar” diye, siz buna istediğiniz kadar ilaveler yapabilirsiniz “insan insanlığını… gavur gavurluğunu… satılmış satılmışlığının gereğini…” diye.
Evet, televizyonlarda üstlenmiş oldukları misyonun gereğini yapıyorlar. İnsanları geleceğe dair düşünmelerini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ne kadar şeytanın işini kolaylaştıracak program var onları seçip ekranlara dolduruyorlar, insanımızda izliyor, hatta iki üç gün mütalaasını yapıyor.

Yunan sevgilisiyle evlenerek Maria adını alan, İslam dinini terk ederek Ortodoks Hıristiyanlığı seçen manken Tuğçe Kazaz, eşinden ayrılan Hülya Avşar, porno görüntüleri internet sitelerinde yayınlanan Gamze Özçelik ve diğer televole konular ülke gündemini dolduruyor.
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı nedeniyle ekranlara çıkartılan Prof. Dr. Zekeriya Beyaz ise apayrı bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Ramazanda öpüşmek, sevişmek orucu bozarmış, bozmazmış ve nice eksantrik konular….

Bugün Ramazan ayının dokuzuncu günü memlekette dokuz gündür Beyaz Hoca konuşuluyor.
Yapmayın etmeyin, bu ülkede yanlış giden şeyler var. Öncelikle kendimiz yanlışa gidiyoruz. Kitap okumuyoruz, gazete okumuyoruz, ülke gündeminde ciddi olan şeyleri takip etmiyoruz.
3 Ekim AB ile müzakere sürecinin başlanıldığı tarih, bugün 13 Ekim o günden bugüne iktidar partisine mensup siyasetçiler farklı şeyler söylüyor, muhalefet partilerinin siyasetçileri farklı şeyler söylüyor. Biz hangi birini araştırdık? AB ile müzakereler neticesinde sosyo-ekonomik yaşantımızda neler değişecek, örf adet gelenek ve göreneklerimizden neleri taviz vereceğiz diye düşündük? Ya da hala üzerinde soru işareti olan Ermeni meselesi, azınlıklar meselesi, PKK meselesi, Fırat, Dicle ve Kıbrıs meselesini düşündük?

Yıllardır hiçbir hijyen kuralı uygulanmadan insanımıza merdiven altı imalatı ile yedirilen gıdalar bundan böyle AB standartlarına uygun üretilecek. Ekmeğimizi, sebze ve meyvemizi taşıdığımız siyah poşetler de içerdiği kansorejen maddelerden dolayı yasaklandı. Peki ya kullandığımız bunca yıl ne olacak? AB olmasa idi daha ne kadar sağlığımız hiçe sayılacaktı?
Sazla, sözle, cümbüşle bu ülke ne AB standartlarını yakalar ne de kalkınmada iki adım yol alır. Onun için düşünmek lazım. Ne demiş Descartes “Düşünüyorum o halde varım.”
Yaşamanın, sevmek kadar gönülden olacağı günü birlik değil nesiller boyu yaşam için düşünen, mukayese, mütalaa, mülahaza eden bir toplum olabilme dileğiyle.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.