Fatma Şeref
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Sıyrılın gündelik düşüncelerden,
Şimdi size aşktan bahsedeceğim.
Bir derviş, bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış…Bozkırın sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları.
“Nereye gidersin, ne doldurdun kucağına?” diye sormuş derviş.
Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız.“Sevdiğim çalışıyor orada. Ona elma götürüyorum. "Kaç tane?” diye soruvermiş baba derviş.
Kız şaşkın: “İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?”
Usulca kırı vermiş elindeki tespihi derviş…
Aşk , hala üzerinde karara varmadığımız o büyülü düş daha neler söylettirdi müptelalarına ...
“Kimse aşkın sırlarına ulaşamadı. Sırrına ulaşanın da başı döndü” der Ömer Hayyam ve Şems cevap verir : " Hayyam'ın kendi başı dönüyordu da ondan öyle söyledi. Çünkü herkes kendi halini söyler. Yunus ise : Aşk gelecek cümle dertler bitecek diye seslenir öteden... Ne olduğunun nasıl olduğunun derdinde falan değildir. Aşk aşktır ve yaşayan anlayacaktır. O yüzden :
Bir arzu var içerimde hafiften,
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
İlk önce, bir bahar günü farzedin,
Ne haliniz varsa yare arzedin.
İster gülün, ister itiraz edin
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Ya da hikayeler sıralanır bilgelerden :
Sevdiği kıza kavuşamadığı için çekip gitmek isteyen gence, bilge sorar:
- Mecnun Leyla’sından vazgeçti mi?
- Hayır.
- Kerem ateşten kaçtı mı?
- Hayır.
- Ferhat dağları delmekten korktu mu?
- Hayır.
- Ya Kocadağlı Ahmet?
Bir süre susup düşündükten sonra genç; "O'nu hiç duymadım ki efendim," deyince Bilge:
- Tabi duymazsın, o vazgeçti..
Evet, mesajı aldık ama o bilge de kusura bakmasın bu vesile ile Kocadağlı Ahmet'i de duymuş olduk işte. İşin latifesi bir yana vazgeçilmeyen aşk mıdır yoksa şahıslar mıdır konusu da kıyamete kadar çok su götürür daha...Biz şiirimize dönelim :
Ya bir dosttan, ya bir arkadaşımdan
Belki bir şey geçti kendi başımdan,
Farkettiniz elbette, telaşımdan
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Günler var, aşkla yüklü olduğumuz,
Sevda bahsinde haklı olduğumuz
Yetmez mi ağlamaklı olduğumuz?
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Yadını duyduğum şey, bütün bir yaz
Düşünceler, bulutlar kadar beyez.
Gayri niyet ettim, vazgeçsem olmaz
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Küllenmiş bir ateş gibi eskiden
Bir beste bilirdim, hasretle biten.
Yollara bakınız, uzayıp giden,
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Kapanmış sükuta bütün perdeler,
O çocukluk günlerim nerdeler?
Aşktır, kurşun gibi bağrımı deler,
Şimdi size aşktan bahsedeceğim...
Der Feyzi Halıcı ve aşkın bahsi hiç kapanmaz sürer gider. Peki neden aşk ? Mevlana der ki : Allah'a giden bir çok yol vardı. Ama biz aşkı seçtik . Şems başka bir açılım getirir : “Şeriatı puta dönüştürdülerse onu da kırmak lazım; çünkü Tanrı’ya giden yol katı kurallar ve kalıplardan ibaret değildir. Put ne ise onu kırmak lazım" Mevlana'nın oğlu Sultan Veled ise "Biz iman kelimesi yerine aşkı kullandık . Anlaşılaması gereken sadece buydu " diyor.
Evet en kısa ifade iman demek aşk demektir olabilir. Çünkü iman sadece gönülden sadece gönüllü olacak bir şey. İnsan akli bütün melekeleri ile sorgular araştırır karşılatırır ama son noktayı kalbi ile gönlü ile koyar. Ona göre de tüm davranışları değişir. Yeryüzünde hiçbir kural hiçbir kanun hiçbir güç yoktur ki insan gönlüne hükmetsin ferman dinletsin.
Tepeden inme tüm yönlendirmeler eninde sonunda başarısızlığa mahkumdur. Geçmişin intikamı gibi hislerle tersinden aynı yaklaşımları sergilemenin kimseye hayrı olamayacaktır. Bu yüzden diyorum ki ;
Türkiye'de müslümanların önündeki engel laiklik değildir. Kendi kıt, dar, sığ ruhsuz anlayışını Allah'ın dini diye millete her yolla dayatma niyetinde olanlardır.
Bu projeye karşı ilk önce inanların kıyam etmesi , ayağa kalması , karşı durması gerekir. Ki kulları özgürce Allah' ı arasınlar. Allah hiçbir zorlama inanışı kabul etmeyeceğini Kuran'ı Kerim'de defalarca ilan etmiştir.
Allah'ın tanıdığı özgürlüğü kimsenin kısıtlama hakkı yoktur. Hz. Peygaber 'e neredeyse her adımda " Sen sadece bir uyarıcısın onların üzerinde bir zorlama yetkin yoktur" anlamındaki ayetleri lütfen hatırlayalım. Zorlama deyince fiziksel şiddeti anlamayalım. Günümüzde her türlü algı operasyonu yöntemi zorlamadır.
VE EKİP 42
Pırıl pırıl gençlerimiz geleceğe hazırlanıyor. Bu hafta Ekip 42 Eğitimde Kaliteyi İyileştirme Projesi kapsamında Karatay Mevlana Anadolu İmamhatip Lisesi'nin konuğuydum. Okul Müdürü Mustafa Akbak beyefendinin ev sahipliği ve Md. Yard. Fatma Demir Hamurcu'nun organizesini üstlendiği sohbet ummadığım kadar verimli geçti.
Aşk Güneşe Benzer romanım birinci dönem okunacak kitaplar listesinde yer aldığından okuyan öğrencilerle sohbet edecektik. Fatma Hanım'ın benim de onayımı alarak isabetli tercihi ile farklı bir etkinlik gerçekleşti. Çünkü mevcudu bin altı yüzleri bulan okulda kalabalık bir konferas ortamı değil, kitabı okuyan veya konuya ilgili olan öğrencilerin yani sadece isteyenlerin katılımı ile samimi bir ortamda konuştuk.
Salon bir çiçek bahçesi gibiydi ve gözler yıldızlar kadar ışıltılı . Samimi söyleyim gençlerin keyifli soruları ile uzayan sohbeti büyüklerle yapamayız. Kimya Hatun, Aşk , Şems, Alaeddin neler neler konuştuk. 13 . yüz yıl Konya'sında Selçuklu da onların yaşıtları genç kızlar ne yapıyordu. Eğitimlerini nasıl alıyor sosyal hayatlarını nasıl düzenliyorlardı.
Bana düşen sadece bildiğimi aktarmak onların daha fazlasını araştırp öğrenip en güzel şekilde kendi hayatlarına yansıtacaklarına eminim.
Toplumu yönetme makamında olanların da sadece imkan sunmak , adaleti sağlamak ve özgürlüğü korumak dışında görevleri olduğunu sanmıyorum. Onlar öyle sanıyorlarsa da , aksini kısa süre sonra göreceklerdir.
Gençlerin gözlerindeki ışıltıdan emimin gelecek güzel gelecek... O yüzden ben kendi bahsime devam edeceğim :
Her zaman size aşktan bahsedeceğim ...