Derviş Argun
Şimdi Tam Zamanı
ABD ve AB Türkiye'ye dönük eylemler yapan terör örgütlerini paylaşmışlar, becerip bir de Türkiye'yi paylaşabilselerdi pek rahatlayacaklardı. Üzerinden şunca zaman geçtiği halde ABD, FETÖ konusunda halen kılını bile kıpırdatmadı. Ne elebaşını ne de etekteki isimleri teslim etmediği gibi sınır dışı bile etme zahmetine girmedi. Öte yandan aynı şekilde başta Almanya ve Belçika olmak üzere AB ülkeleri PKK konusunda terör örgütünün yeni Kandil'i oldu. Türkiye aleyhine çalışan ne kadar örgüt mensubu varsa, AB ülkelerinde, Kuzey Irak'taki örgüt kamplarından daha rahat gezip dolaşıyor ve örgüte maddi destekten tutun, eleman devşirmeye kadar her türlü faaliyeti hiç bir kısıtlama ve kontrol yaşamadan yapıyor.
AB'nin tüm bunları gizli kapaklı yaptığını zannediyorsak yanılırız. Ayrıca Türkiye'ye de terör yasasının değiştirilmesi baskısı yaparak, PKK'nın şehir merkezlerinde de dilediği gibi çalışmalar yapmasına zemin hazırlamaya çalışıyor. Sonra da hiç bir şey yokmuş gibi biri geliyor, öbürü gidiyor.
Batı ile mücadelemiz kadim bir mücadeledir. Batı, barbar diye isimlendirdiği Müslümanlarla savaşarak, doğunun da krallığını ele geçirme çabasına bin yıldan daha fazla bir zaman önce başladı. Müslümanların kanlarıyla yıkanmak şerefini yaşamak ya da ölürlerse İsa ile aynı yerde ölmek onurunu taşımak inancı, batıyı akın akın doğuya seferler yaptırdı. Bu durum, tarihin hiç bir döneminde değişmedi. İmkan bulup, güç devşirdekleri her vasatta doğuya ve doğuyu temsil eden güçlü devlet kimse ona dönük amansız saldırılar yaptılar.
1991 yılında SSCB devlet başkanı Mihail Gorbaçov'un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliğini oluşturan Cumhuriyetlerin bir bir bağımsızlıklarını ilan etmesiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmıştı. Bunun hemen akabinde Moskova'ya giden İngiltere Başbakanı Thatcher: "Artık batının bundan sonraki mücadelesi "yeşil tehlike" İslam ile olacaktır." diyerek, bu kadim savaşın son yüzyıldaki ilanını yapmıştır. O tarihten bu yana batı şu ya da bu gerekçelerle coğrafyamızı talan etmeye daha bir şiddetli devam etmiştir.
Suriye'de istedikleri sonucu alabilselerdi, parçalamayı düşündükleri ülkenin Türkiye olduğunu biliyoruz. Esas itibariyle bunu kendileri de inkar etmiyorlar. FETÖ'nün lojistiğiyle PKK ve nice marjinal sol örgütler eliyle Gezi eylemlerinde, orada başarılı olamayınca, PKK ve marjinal sol örgütlerin desteğiyle de FETÖ eliyle 15 Temmuz'da sonuç almaya çalıştılar. Birisinde Can Dündar'ın sunuculuğunda ve AB ülkelerinin desteğiyle, PKK ve tüm marjinal sol gruplar alanda çalışırken, diğerinde FETÖ ve onun devlete sızdırılmış teröristleri eliyle ve ABD'nin desteğiyle 15 Temmuz'da darbe yapılmaya çalışıldı. Neticede her ikisi de sonuçsuz kaldı, onlar açısından her ikisi de hüsranla neticelendi.
Bunu anlamak için Gezi'nin ön yüzü Can Dündar'a ve 15 Temmuz'un lideri FETÖ'ye kimin sahip çıktığına bakmak yeterlidir. Artık gün gibi aşikar ki, ne Gezi eylemlerinde ne de 15 Temmuz darbe girişiminde her iki grupta ülke yönetimine dair bir iddiaları olduğu için alanda değillerdi. Her iki grupta tasmalarını elinde tutan efendilerinin çıkartacakları kaos sonrası Türkiye'yi parçalama planlarına bile isteye hizmet ediyorlardı.
Şimdi ne olacak?
Onca görüşme bunca çabaya rağmen bu ülkenin altını oyan iki dinamik terör örgütünün yetkin kişileri hem AB hem de ABD tarafından korunmaya devam ediyor. Bunların sahadaki uzantılarına silah dahil tüm lojistik veriliyor. Yani hem AB hem de ABD gelip gitmelerine, uzun uzun görüşmeler yapmalarına rağmen Türkiye defterini kapatmış değiller. O zaman onlara, kapatmadıkları bu defterin zarar veremeyecek kadar zayıf hale gelmesini sağlayacak bir cevap vermemiz gerekiyor. Bu, Can Dündar'ın da FETÖ'nün de kucaklarında kalmasını sağlayacak bir cevap olmalı. Bunu gecikmeden ve oyalanmadan yapma mecburiyetimiz var.
Nasıl mı? 16 Nisan 2017 ne güne duruyor?