Haşim Akın
Sosyal medya fırtınası
İnsanlık, tarih boyunca birçok değişimler yaşadı. Kimse eski konumunda ve şartlarında kalmayı istemedi. İnsanoğlu hayatını kolaylaştıracak ya da kendini daha farklı alanlarda oyalayacak bir şeyler aradı. Bu sürece teknolojik gelişim de dedik. Ancak her yeni gelişme, apayrı değerler ve kuşatmalarla geldi.
Derken internet bulundu. İnternet uzakları yakına getirdi, bilmediğimiz bilgilere daha kolay ulaşabilme imkânı sağladı. O da yetmedi önce chat odaları denilen ve insanların birbirini görmeden konuştukları sanal iletişim ortamları oluşturuldu. 25 yıl kadar önce internet daha yeni yaygınlaşırken bir kursa katılmıştım. Hocamız bu chat odalarının durumunu bir örnekle göstermek istedi. Böyle bir sanal ortama girdik. Girişte bir isim belirliyorsunuz. O da kendisine bir erkek ismi verdi, bir süre bekledik ama kimse bizi görmedi. Sonra hocamız “arkadaşlar dikkat edin, bakın neler olacak” dedi ve ekrandaki ismi bayan ismine çevirdi. Üç beş tane selam birden geldi. İçlerinden birisiyle yazışmaya başladı. Hattın ucundaki şahsın ismine bakarak erkek olduğunu sanıyoruz. Ama gerçekten erkek mi onu da bilmiyoruz. Çünkü bizim gibi onun da kimliğini gizleme ihtimali var.
Muhatabımız bir bayanla konuştuğunun zannı ve hazzı içindeydi. Ne iş yaptığımızı sordu. Hocamız “üniversite öğrencisiyim. Vizelere hazırlanıyorum” dedi. Oysaki konuştuğumuz bu tarihte Türkiye'de üniversitelerin vize tarihleri değildi. Bir süre meçhul bu şahısla konuşup kapattık ve sonra bize döndü “İşte arkadaşlar internet dünyası böyledir. O bizi bayan zannetti biz onun ne olduğunu da bilmiyoruz” dedi.
Ancak internet dünyası bununla kalmadı ve Facebook gibi bir kısmı sosyal ağlar moda oldu. Önce gençler buralara rağbet etti. Fakat şimdi bu sosyal ağlarda genç veya ihtiyar ayrımı da kalmadı. Toplandıkları mecralar farklı olsa da maalesef yaşına ve konumuna bakmadan bu çukur herkesi içine çekti. Şimdi artık sosyal medya kanallarından biri veya birkaçıyla hemhal olmayanı ayıplar hale geldik.
Buralarda ne var?
Modern insan yalnızlaştı. Köyler boşaldı, sokak aralarında selam almayı ve nasihat edeceği şanslı kişiyi bekleyen yaşlılar kalmadı. İşte bunlar da insanların yalnızlığından istifade etti. Evde eşiyle konuşup anlaşamayan, çocuklarıyla sohbet ortamı bulamayan, anne- babasıyla dertleşemeyen, ama uzaklardan kendilerine dost arayan tipler türedi. Bir bayram ziyaretinde bile akrabalarıyla / kuzenleriyle konuşup muhabbet etmek yerine çok uzaklarda bulunan sanal ve gerçek kimliğini bilemediği arkadaşlarıyla(!) muhabbet etmeyi tercih ettiler. Hal böyle olunca da ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Konuştukları muhataplarının cinsiyetinin bile farklı çıkabilme ihtimalini bilseler de bu yaptıkları onlara süslü gösterildi. Karşı taraftakinin yaşı, cinsiyeti, inancı, kimliği çok da dikkate alınmadı ve onların söylediklerine inanılır / güvenilir oldu.
Bizim asla unutup ihmal etmememiz gereken bazı görevlerimiz vardı. Akraba ilişkileri de bunun başında gelirdi. Allah Resulüne (SAV) göre, "Sıla-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren kimse değil, akrabası kendisine iyiliği kestiğinde dahi onlara iyilik yapandır."(Buhari, Edeb,15)
Sosyal medya ne yaptı?
Sosyal medya insanları yalnızlığını daha da artırdı. Bunun için yeni argümanlar buldu. Evde ailesinden koptu, gençler odalarına kapandı, saatlerce nerede olduğunu, hüviyetini ve hakiki yüzünü bilemedikleriyle muhabbet etti. Bu da onları gerçek hayattan uzaklaştırdı. Oysaki bizim evimizin içinde sorumluluklarımız vardı. “Anne babanın çocuklarıyla ilgilenmeleri, onların gözünün içine bakarak konuşması” gibi sorumlulukları vardı. Biz şimdi kolay geldiği için büyükler olarak suçu gençlere yükleyiversek de asıl suçlu anne babalardı. Çünkü onlar çocuklarının elinden tutup gözünün içine bakıp onun gönlüne hitap edecek cümleleri kuramadılar. Bunu yapmak onlara biraz zor ve yorucu geldi. Bir susturucu olarak kullanılan telefon, tablet, bilgisayar ve benzeri dijital aletler aslında bir süre sonra silah gibi namluyu bize çevirecekti. Ama buna çok dikkat edemedik.
Büyükler çocuklarla konuşamayınca çocuklar da konuşacak mevzu bulamadılar. Burada en kolay kullanılan savunma “ama biz de bunlar gibi çocuktuk. Bizim zamanımızda da babalarımız bizimle konuşmazdı ki…” oldu. Bu cümle kısmen doğruydu. Bundan 50-70 sene önce anne babaların çocuklarla olan ilişkileri, konuşma tarzları ve iletişim yolları çok farklıydı. Ama bu durum o günün şartlarıydı. O günün sosyolojik ve psikolojik ortamında yaşanırdı. Bugünü yeniden şekillendirmek bizim elimizdeydi. Lakin ona şekil vermek yerine kaçmayı tercih ettik.
Aile içindeki bireyler kendi aralarındaki sorunları kolayca konuşup anlaşabilecekleri yerde herkes dış dünyadan birilerini buldular ve onların yol göstermesine muhtaç kaldılar. Sonra da kopan her parça bir diğerini de yanında götürdü. Hızla esen bir fırtınada binaya rüzgârın girmemesi çok önemlidir. Şayet herhangi bir yerinde küçük bir açıklık bulur ve rüzgâr içeriye bir girerse sonra onun çatısını da uçurur kapı penceresini de kırar. Önemli olan o ilk delikten fırtınanın girişine engel olmak.
Şimdi ne yapmalı?
- Hızlı bir şekilde rüzgârın girdiği delikler kapatılmalı.
- Aile içi iletişim kanalları geliştirilmeli,
- Aile büyükleri evde beraber olunan saatlerde sosyal medya kanallarını kapatma uygulamasını kendisi başlatmalı,
- Aile içinde gizli görüşme ve şifreli cihaz veya programlar olmamalı, aile büyükleri buna önderlik etmeli,
- Bu mecraların güven problemi olduğu kesin. Bunu konuşmak yerine uygulamada örnek olmak gerek,
- Tüm zararı ve dezenformasyonuna rağmen bunların da varlığını kabul emeli ve zararlarını kâra dönüştürecek çalışmalar yapılmalıdır.
- Buraların bilgi ve haber çöplüğü olduğu unutulmamalı. İçinde değerli madenler olabileceği gibi çöplüğün çoğu da kullanılmaz.