Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Sultânü’l-Vâizîn
Vefatının birinci yıldönümünde Hacı Tahir Büyükkörükçü Hocamız anılıyor.
Geçen sene Hacı Tahir Büyükkörükçü hocamızın cenaze namazına katılmak için ilimize Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez başkanlığında bir heyet gelmişti. Başkanımız Kapu Camiinde cenaze namazı öncesi çok güzel bir konuşma yapmışlardı. Cenazeden sonra bir araya geldik ve hocamızın hizmetleri üzerine konuşmuştuk. Başkanımız, yanında bulunan görevli bir kardeşimize, Tahir Hocamızın ne kadar kaseti varsa toplayın. Bunları hizmet içi eğitim merkezlerinde arşivleyelim. Mutlaka kursiyerlerimizin eğitiminde bunlardan yararlanırız, demişti. Bu sene DİB tarafından Ankara’da düzenlenen Vaizlik sempozyumunda denilenlerin bir kısmı yerine getirildi. Ayrıca, başkanlığımızın Din hizmetleri alanında farklı görevlerde bulunmuş olan bir mensubuna sahip çıkması, her türlü takdirin üzerindedir. Mutlaka bunun tesirleri gönüllü din hizmetleri veren personel üzerinde olumlu etkiler meydana getirecektir.
Gerçekten de Hacı Tahir Büyükkörükçü hocamız, “Sultânü’l-Vâizin” unvanını fazlasıyla hak etmiştir. Bu unvanın verilmesi çok isabetli olmuş, inanıyorum ki, tarihe de böyle geçecektir.
Gerek Hacı Veyiszade Mustafa Kurucu hocamız ve gerekse onun öğrencisi olan Hacı Tahir Büyükkörükçü hocamız için mutlaka daha anlamlı ve faydalı çalışmalar yapılmalıdır. Anma programları, birkaç kültürel faaliyetle geçiştirilmemelidir.
Ben buradan hem Küçükaşcı ve hem de Büyükkörükçü ailelerine seslenmek istiyorum. Onlar her ne kadar ümmete malolmuş büyük şahsiyetlerse de, sizler için ailelerinizden böylesine büyük şahsiyetlerin çıkmış olması, bir onur ve gurur meselesidir. Ben her iki hocamızın da Hz. İbrahim (a.s)’ın dualarında geçtiği gibi (Bkz. Bakara, 128), soylarından gelecek nesilleri hakkında: “Ümmeten müslimeten lek/soymuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet çıkar” duasında bulunduklarına inanıyorum. Ailelerinizin her bir ferdi, Allah’ın kabul ettiği dualarındansınız. O halde bu ailelerde ilim adamları var. Bir araya gelip hocalarımızın şanına layık bir hizmet adımı atabilirler. Vakıf mı kurulur yoksa enstitüler mi açılır? Bunlar hakkında en iyi kararı kendileri vereceklerdir, diye düşünüyorum.
Bu her iki hocamız ümmete bir “sadaka-i câriye”dir. Allah’ın veli kulları, vefatlarından sonra da hizmete devam ederlermiş. Onlar, kınından çekilmiş kılıçlar gibidir. Mutlaka ariflerin gönüllerinde yaşayacaktır. Biz istiyoruz ki, arif olmayanlara da düşünce ve hizmetleriyle yol göstermeye devam etsinler.
Her iki hocamız hakkında neler yapılabilir?
Her birisi için ayrı müstakil ya vakıf ya da araştırma enstitüleri kurulabilir.
Her yıl ses getirecek ilmi alanda hizmet ödülleri verilebilir. Bunlardan biri, ülke çapında, diğeri de uluslar arası çapta olabilir.
Makale ya da kitap yazma yarışmaları düzenlenebilir.
Kapu Camiinin adı, Hacı Tahir Büyükkörükçü Camii olarak değiştirilebilir.
İlahiyat Fakültelerimizde tezler yaptırılabilir.
Her iki hocalarımızın eserleri yeniden yayınlanabilir.
Hocalarımızın konuşmalarından da eserler oluşturulabilir.
Hocalarımız için kurulacak müesseselere bağlı mütemadiyen aş evleri fakir-fukaraya yemek verebilir.
Konya’mız tarih boyunca en önemli ilmi merkezler arasında yer almıştır. Bugün de bir üniversiteler şehridir. Bu sebeple her iki hocamız için kurulacak olan müesseslere bağlı “âlim yetiştirme” projeleri gerçekleştirilebilir. Burada istihdam edilecek öğrenciler İlahiyat Fakültesi birinci sınıfından seçilerek alınır, fakülte bitirinceye kadar buraya da disiplinli bir şekilde devam etmeleri sağlanır. Onların ibate ve iaşesi meccanen karşılanabilir.
Yine hocalarımızla ilgili kurulacak müesseselerde birisi ilmî, diğeri de halka hitap edecek son derece teknolojiden istifade ederek iki dergi çıkarılabilir.
Her iki hocamızı da rahmetle anıyoruz. Ruhları şadolsun.