M. Faik Özdengül
Surat AS'MA
“Bu yazıyı bir arkadaşım gönderdi. Benim de sorunum olan bir konu. Güzel anlatmış. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. ”
Surat As'ma!
Kadın erkek ilişkilerinde “surat asma” davranışı, sık yaşanan tutum biçimlerinden biridir. Surat asma, bu davranışı sergileyen kişiler tarafından öfkenin bir tezahürü olarak yorumlanır. Bu yorum yanlış bir yorumdur ve bu yanlışlık kişinin bu tutumunu değiştirmesine de engel olmaktadır. Surat asmak kızgınlık, öfke yansıması değildir. Öfke, kızgınlık kişide o an yaşananlar neticesinde ortaya çıkan bir“duygusal tepkidir”. Kızgınlık, karşıdaki kişinin zarar vermesine karşılık o anda ortaya çıkan “duygusal ve fiziksel bir tepkidir” Öfke, anlık bir duygusal tepkidir. Bazen birkaç dakika bazen birkaç saat sürer. . .
Ancak, tüm gün boyunca, hatta günler, haftalar boyunca “sürmez”. Günlerce, haftalarca süren surat asmalar kızgınlık, öfke olarak değerlendirilmez. Surat asmayla kızgınlık anındaki gerginlik ve fizyolojik belirtiler, surat asmanın ve öfkenin dışavurumundaki benzerlikler ikisinin birbirine karıştırılmasına, kişilerin kendilerini anlamalarına, surat asan kişiyi anlamalarına engel olmaktadır.
Peki, nedir surat asma?
Bir duygu değil, davranıştır. Yani bir duruma karşı geliştirilmiş duygusal tepki değil, bir tutumdur. Bir“cezalandırma” davranışıdır. Bilinçli olarak yaptığını fark edemese de içine döndüğünde bu davranışı kasıtlı yaptığını görür. Cezalandırma davranışı, karşı tarafta istediğiniz davranışları oluşturmak için meydana getirdiğiniz bir dayatmadır. Yetişkin ilişkilerde, durum ne olursa olsun asla geliştirilemeyecek, geliştirilmemesi gereken bir tutumdur. Ceza, anne-babanın çocuk eğitiminde, devletin bireyle ilişkisinde istediği davranışları oluşturmak için kullanabileceği bir davranıştır. Yetişkin ilişkilerinde sergilenecek bir tutum değildir. Ceza karşınızdaki kişiyi çocuk gibi eğitmeye çalıştığınızı hissettirir. Surat asan kişi kendisinin rahatsızlığının bu davranışla daha iyi anlaşılacağını düşünse de durum tam tersi olur. Cezalandırılan kişi karşıdaki kişiyi asla anlamaz. Hatta çoğu zaman bu durum kişiyi sinirlendirir ve benzer bir tavrın meydana gelmesine neden olur. Bu durumda evde iki surat asan kişi vardır ve bu ilişki bir rekabet arenasına dönüşür.
Duyguların, rahatsızlıkların konuşulup sorunların çözülmeye çalışıldığı bir ilişki değil, iki tarafın da karşı tarafın ilişkiyle ilgili hassasiyetini kullanarak karşı tarafın pes etmesini beklediği, altta kalıp diyet ödeyen taraf olmamak için savaştığı bir arenaya dönmüştür. Cezalandırma sorun çözmez. . . Aksine derinleştirir. Rahatsız olan kişinin rahatsızlığını, nedenini, rahatsızlığının ne kadar büyük olduğunu karşı tarafa aktarmaz. Sadece karşı tarafı sinirlendirir, gerer, sorun çözülecek yerde daha da sıkıntılı bir hal alır. Cezalandırma davranışları içinde “surat asma” en sık kullanılanlardan biridir.
Diğer cezalandırma davranışlarından bahsetmek gerekirse:
Cinsel ilişkiyi kesmek…
Alacağı hediyelerden vazgeçmek…
Karşı tarafın aldığı hediyeleri kabul etmemek…
Karşı tarafın yaklaşmasını engellemeye çalışmak…
Karşı tarafın hassas olduğu meselelerle ilgili değiştirilmiş davranışları yeniden geri getirmek…
Karşı tarafa haber vermeksizin kendiyle ilgili planlar yapmak, uygulamak…
Plansız harcamalarda bulunmak…
Laf sokmak…
Geçmişte karşı tarafın suçlu olduğunu düşündüğü, kişinin kendisini suçlu hissettiği meseleleri tekrar tekrar açmak…
Karşı tarafın daha öncesinde paylaştığı özel konuları gündeme getirmek…
Özel günlerin sorumluluğunu yerine getirmemek…
Duyguları paylaşmayı tamamen kesmek…
Sürekli eleştiri cümleleri kurmak…
Sürekli emir cümleleri kurarak iletişim kurmak…
Konuşmaktan kaçınmak…
Ve daha başkaca davranışlar…
Bu davranışların hiçbirisi “sorun çözmez”…
Bu davranışların karşı taraftan size yapıldığını düşünün. Kendinizi nasıl hissedersiniz? Ne olduğunu, neden olduğunu, nasıl olduğunu bilmediğiniz bir gerginlik durumuyla karşı karşıya kalmışsınızdır ve karşı tarafın ne hissettiğini, ne düşündüğünü bile bilmiyorsunuzdur. Bu belirsizlik sizi çok fazla gerer.
Ne zaman biteceğini bilmediğiniz bu davranışa “Neden böylesin?” sorusunu yönelttiğinizde, “Yok bir şey!” gibi bir cevap gelince sinirden deliye dönersiniz. Duygusal yaklaşımınızı isteksiz şekilde reddeden davranışları gördüğünüzde ne yapacağınızı, bu durumun içinden nasıl çıkacağınızı bilemezsiniz.
O kadar gerilmiş ve o kadar huzursuz olmuşsunuzdur ki karşı tarafın neden rahatsız olduğunu düşünmeyi çoktan bırakmış, kendi duygularınıza gömülmüşsünüzdür. Hatta bir süre sonra, o bu konuyu açsa umursamazsınız. Cezalandırma davranışları kendinizi değersiz hissettirir, önemsiz hissettirir. Karşınızdaki kişinin bencil olduğunu, sadece kendini düşündüğünü, kendini sevdiğini düşünürsünüz. İçten içe kızgınlık duyarsınız ve bu durum zaman geçtikçe artar ve bir süre sonra sizi patlatır. Ya da siz de ona uyar, aynıyla karşılık verirsiniz. Ve ortada tam bir sinir harbi yaşanır…
Bu kadar sıkıntılı durumlara neden olan cezalandırma davranışlarına kişiler neden başvurur?
Bu sorunun cevabını vermeden bu tutumu değiştirmek mümkün değil. Kişinin davranışındaki yanlışlığı fark etmesi, bu tutumu değiştirebileceğini göstermez. Çünkü cezalandırma davranışını, kişi, kendisine fark ettirilinceye kadar farkında olmadan yapar. Farkında olduktan sonra da alışkanlık olarak sergiler. Ve bu alışkanlık, psikolojik“savunma” biçimidir. Cezalandırma davranışına başvurulmasının birkaç farklı sebebi vardır: Cezalandırma davranışına yönelinmesinin en önemli nedeni, duygularının, rahatsızlıklarının önemsenmemesi korkusudur. Karşı taraf kendisini önemsemeyecek ve onu kıracaktır. Kırılırsa ilişkiden ayrılmak zorunda kalacaktır. Hiç kimse önemsenmediğini hissettiği bir ilişkide sonsuza kadar kalamaz. Bir başka nedeni, karşı tarafı kırma korkusudur. Karşı taraf, duygularını, rahatsızlıklarını söylediğinde bundan rahatsız olacak, tepki gösterecek, ilişkiyi bitirmeye kalkacaktır. Yine bir başka nedeni, kendini ilişki içinde yetersiz hissetmeme, kendine güveninin sarsılmamasıdır. Duygularınızın, rahatsızlıklarınızın söylenmesi, o ilişkiyi önemsediğinizi gösterir. Karşı tarafa, ilişkiye bağlı olduğunuzu hissettirir. Karşı taraf sizin bağlı olduğunuzu anlarsa bu zayıflığınızı kullanmaya kalkar ve karşı koyamazsınız. Bu nedenle duyguları, rahatsızlıkları söylemek yerine cezalandırmak sizi koruyan bir davranış olur. Bir başka neden, kişinin ilişki içinde kendini güçlü hissetmesi ve kendisince önemli olan istekleri bu yolla karşı tarafa dayatmasıdır. İstenen, sevilen taraf kendisidir. İlişkiyi daha çok isteyen karşı taraftır. İlişkide olmakla zaten lütufta bulunmuştur. İlişki içinde kendine olan güveni yüksek olduğu için, talep ettiği, zorlandığı, rahatsızlık duyduğu her konuda karşı tarafın ilişkiyle ilgili hassasiyetini kullanma imkânı doğar. Karşı taraf ilişkiyi kaybetmekten korktuğu için, surat asılmasına karşı çok duyarlı olacaktır. En küçük duygusal değişikliklere bile çok duyarlı olacaktır. Bu nedenle surat asıldığında ya da karşı tarafın onu cezalandırdığı her hangi bir davranıştan çok endişelenecek ve istiyorsa ya da neyden rahatsız olmuşsa söylenmeye gerek duymadan onu anlayacak ve yerine getirecektir. Cezalandırma davranışının en temelinde bağlanma korkusu vardır. Bağlanma korkusu ilişkide “açık” olmamızı engeller. Kapalı kalarak ilişkide kendimizi korumaya çalışırız.
Karşı tarafı ne kadar önemsediğimizi, değer verdiğimizi göstermekten çekiniriz. Bağlanmaktan korkan kişinin kendini koruma aracı olarak geliştirdiği bir tutumdur cezalandırma davranışı. Bağlanmaktan korkan kişi ise “kendine güven sorunu” yaşayan kişidir. Karşı tarafa bağlandığında kendini koruyamama kaygısı kişinin kendini ne kadar zayıf, güçsüz, yetersiz gördüğünün göstergesidir.
Cezalandırma davranışı kişinin çocukluk dönemine takılı kalan yönlerinin olduğunun göstergesidir. Cezalandırma davranışı bir yetişkin davranışı değil, bir çocuk tutumudur. Cezalandırma davranışını başka üstünde görmek çok kolaydır ancak kendi üzerimizde görmekte çok zorlanırız. Çünkü eleştirilmekten hiçbirimiz hoşlanmayız. Kendimizi eksik hissetmemize neden olur. Ancak bu tür bir davranış bütün ilişkilerimizde soruna yol açar. Cezalandırmak sorunlarımızı çözmek yerine karşı tarafı rahatsız ettiği için daha da derinleşir.
Kendimizce bu şekilde davranarak kendimizi, rahatsızlığımızı ifade etmişizdir ancak karşı tarafın bundan ne anladığını, bu davranıştan nasıl etkilendiğini fark etmeyiz. Sonra bu tepkilerin anlaşılmamasından şikâyet ederiz. Ancak kendimizi karşı tarafa doğru şekilde yani hissettiğimiz gibi ifade etmemişizdir, kendimizi ifade etmek yerine onun kendiniz kötü hissetmesini sağlamışızdır, farkında bile değilizdir. Cezalandırmayı hepimiz öfke zannederiz. Bu kaçınılmaz bir savunmadır. Bunu ancak yakın ilişki kurduğumuz kişi görebilir, hisseder. Sevgilinize ya da eşinize bunu sormanız yeterli olacaktır:
“herhangi bir şeye kızdığımda duygularımız, rahatsızlığımı anlatmak yerine seni cezalandırdığımı hissediyor musun?”