Suriyeliler ülkelerine gitse kimler sevinir kimler üzülür!

Dünya ısındı, üçüncü bir cihan savaşının ilk vuruşmaları Osmanlı bakiyesi Suriye ve Irak topraklarında başlayalı neredeyse 6 yıl oluyor. İttifak devletleri ile itilaf devletleri arasında neticeyi lehlerine çevirmek adına ayak oyunları, küçük mevzi çatışmaları da çoktan başladı. Görünürde birbirleriyle soğuk harp halindeki ABD'nin, Rusya'nın, Fransa, İngiltere, Almanya ve diğerlerinin kendi sınırlarından binlerce kilometre ötede her halükarda Müslümanların öldüğü bu kirli ve şeffaf savaşta kazanacakları veya kaybedecekleri ne olabilir sizce!

Irak'ta petrol var, sahip olmak istiyorlar diyebilirsiniz (ki zaten sahipler!). Suriye'de ne var peki!

Suriye'nin uğrunda savaşılacak yer altı veya yer üstü kaynağı yok. Milyarlarca dolar harcanmasını gerektirecek ciddi hiç bir şeyi yok bu uyduruk devletin. Öyleyse mesele nedir?

Mesele Türkiye'dir!

Tek ve yegane sebep giderek büyüyen ve (Dünya 5'ten büyüktür) batıya kafa tutan Türkiye'dir!

Bir gün küllerinden doğacağını ve bölgesinde yeniden barış ve kardeşliği sağlayıp hızla büyüyeceğini öngördükleri Türkiye'nin gidişatından çok da endişeli değillerdi. Nasıl olsa istedikleri anda devleti çoktan ele geçirmiş yıllarca besleyip büyüttükleri fetö sayesinde gidişata 'dur' demek çok kolaydı...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sayılı günleri kaldığı için biraz da acıyarak bakıyorlardı 15 Temmuz'a kadar!

15 Temmuz gecesi, biz her ne kadar darbe girişimi desek de yapılmaya çalışılan bir darbe girişimi değil iç savaş çıkarma faaliyetiydi. Bu yüzden top yekun tüm fetöcüleri harekete geçirmediler ki ileride duruma göre lazım olacaktı onlar...

Ama milletimiz(in kahir ekseriyeti) ilk andan itibaren hiç tahmin edilemeyecek, asla hesaplanamayacak ve öngörülemeyecek bir şekilde sokağa çıktı ve bu iç savaş startının önüne geçti!

Batılı dostlarımızın(!) 16 Temmuz sabahı dut yemiş bülbül gibi ne diyeceğini bilemeyişleri de bu yüzdendi. Erdoğan'ın suikasttan kurtulmuş olması, halkın da bir tek dükkanın camını bile kırmadan alçakları bertaraf etmesi olacak iş değildi!

...

Hatırlayın, bu alçakların 15 Temmuz'dan önce yaptığı algı operasyonlarını. Ne diyorlardı, Suriyelilere vatandaşlık verilecekmiş! Suriyelilere yattıkları yerden maaş verilecekmiş! Türkler işsizken bunlara iş verilecekmiş! Vesaire...

15 Temmuz'dan sonra bi ara yeniden türemişlerdi, onlar burada rahatça yatıyorlar, bizim askerlerimiz Suriye'de şehit oluyor. Gitsin onlar savaşsınlar...

TC kimliklerini fotoşoplayıp bakın çoktan vatandaş olmuşlar gibi çocukça Suriyelileri hedef gösteriyorlardı. Pek çok yerde küçük çatışmalar bile çıkardılar, ama büyütemediler şükür!

Şimdi, ABD veya Rusya olmaz ya oldu diyelim, artık Türkiye ile uğraşmayacağız, büyürse büyüsün bizi ilgilendirmez, çekiliyoruz Suriye'den, vazgeçtik emellerimizden umurumuzda değil deseler veya Türkiye bir satranç şampiyonu gibi her oyuna karşı oyun geliştirerek istedikleri büyük savaşın başlamasını engelledi diyelim. Ardından kısa bir sürede Özgür Suriye Ordusu Beşar'ı devirse Suriye'ye barışı getirse ve ardından Türkiye'deki vatandaşlarını geri çağırsa...

Asgari ücret olan 1400 küsur TL'yi bile çok görüp 800'e, 900'e, bilemedin bin TL'ye çalıştırdığımız Suriyeliler bir ay içinde dünyanın kirasını verdikleri kümesleri boşaltıp arkalarına bile bakmadan çekip gitseler; fabrikalar, atölyeler, küçük ve orta işletmeler ne hale düşer hiç düşündünüz mü?

Bildiğim onlarca fabrika var neredeyse tüm personeli Suriyelilerden oluşan. Hırsızlık, huysuzluk yapmadan ekmeğinin peşindeki bu savaş mazlumlarının ekonomiye katkısını ölçen oldu mu bilmiyorum, ama pek çok işletmemiz çalıştıracak kimse bulamaz onu biliyorum. Bulsa bile asgari ücretin en az iki katı paraya zor razı ederler bizimkileri...

...

Asrı saadette Allah rızası için her şeyini bırakıp Medine'ye hicret etmiş bulunan Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlardı. Ellerinden gelen her türlü yardımı onlardan esirgememişlerdi, esirgemiyorlardı. Ne var ki, Muhacirler Medine'nin havasına, âdetlerine ve çalışma şartlarına alışkın değillerdi. Mekke'den gelirken de beraberlerinde hiçbir şey getirmemişlerdi. Bu sebeple, Medine'nin çalışma şartlarına ve kendilerine her türlü yardımda bulunduklarından dolayı Ensar adını alan Medineli Müslümanlara ısındırılmaları gerekiyordu. Nitekim, Medine'ye hicretten beş ay sonra Resûl-i Ekrem, Ensar ile Muhaciri bir araya topladı. Kırk beşi Muhacirlerden kırk beşi de Ensardan olmak üzere doksan Müslümanı kardeş yaptı.

Peygamber Efendimizin kurduğu bu kardeşlik müessesesi, maddî mânevi yardımlaşma ve birbirlerine vâris olma esasına dayanıyor, bu suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmalarından dolayı duydukları keder ve üzüntüyü giderme, onları Medinelilere ısındırma, onlara güç ve destek kazandırma gayesini güdüyordu.

Kurulan bu kardeşlik müessesesine göre, Medineli ailelerden her birinin reisi, Mekkeli Müslümanlardan bir aileyi yanına alacaktı. Mallarını onlarla paylaşacaklar, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı. Resûlullah Efendimiz, rastgele iki Müslümanı bir araya getirmemişti. Bilâkis, bir araya getirileceklerin durumlarını inceden inceye tetkik ederek, uygun bulduklarını birbirine kardeş yapmıştı. Meselâ, Selman-ı Farisî ile Ebu'd-Derdâ, Ammar ile Huzeyfe, Mus'ab ile Ebû Eyyub Hazretleri arasında mizaç, zevk ve hissiyât itibarıyla tam bir ahenk vardı.

Muhacirler, "Ensar kardeşlerimiz bize mal mülk verdi, iâşemizi temin etti" diyerek boş oturmuyorlardı. Bu, imanlarından gelen gayrete zıttı. Her biri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün oldukça kimseye yük olmamaya çalışıyordu. Bunun en canlı örneği, Sa'd bin Rebi'nin yaptığı teklife "Cennetle Müjdelenen On Sahabî"den biri olan Abdurrahman bin Avf'ın verdiği cevaptır. Resûl-i Ekrem tarafından birbirlerine kardeş tayin edilen Sa'd bin Rebi, Abdurrahman bin Avf'a, "Ben, mal cihetiyle Medineli Müslümanların en zenginiyim. Malımın yarısını sana ayırdım" demişti. Büyük Sahabî Abdurrahman bin Avf'ın verdiği cevap yapılan teklif kadar ibretliydi: "Allah sana malını, hayırlı kılsın. Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en büyük iyilik, içinde alışveriş yaptığımız çarşının yolunu göstermendir." Ertesi sabah, Kaynuka çarşısına götürülen Abdurrahman bin Avf yağ, peynir gibi şeyler alıp satarak ticarete başladı. Resûl-i Ekremin, malının çoğalması ile bereketlenmesi hususundaki duâsına da mazhar olduğundan, çok geçmeden epeyce bir kazanç elde etti ve kısa zamanda Medine'nin sayılı tüccarları arasında yer aldı. Şöyle derdi: "Taşa uzansam, altında ya altın ya da gümüşe rastladığımı görürüm!" Resûl-i Ekrem Efendimizin duâsı bereketiyle fazlaca servet elde eden Avf, sadece bir defasında 700 deveyi yükleriyle beraber "Fîsebilillah" tasadduk etmişti...

...

Kimseden asrı saadetteki Ensarlığı beklemiyoruz, ama Muhacir Suriyelilerin de şimdilerde ekonomimizde belirgin bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse, 1961 yılında Almanlar ucuz iş gücüne ihtiyaç duymuşlardı da Türkiye'den seçmece işçi almaya başlamışlardı. O vakitler darbeciler yönetiyordu Türkiye'yi ve işsizliğe çare bulamıyorlardı. Almanya ile basit bir anlaşma yapılmıştı, ama yıllarca Türkiye'nin dış ticaret açığını gurbetçi dövizleri kapatmıştı.

Resmi yollarla 600 bine yakın Türk işçisi gitmişti 1961 ile 1973 yılları arasında. Daha sonra evlilik ve kaçak yollarla sayı arttı da arttı. Şuan Türkiye'deki Suriyelilerden çok Almanya'da Türk vardır. Almanya hızla sanayileşirken işçiye ihtiyacı vardı, şimdi işsizlikle mücadele ediyor ve Türkleri akıl almaz yöntemlerle bezdirip geri yollamanın hesaplarını yapıyor!

Suriyelilerin ülkemiz ekonomisine katkıları hakkında yakında doktora tezleri, bilimsel araştırmalar, istatistiki veriler çıkacaktır, ancak şu bilinmeli ki bu ucuz iş gücü iyi değerlendirilir ve suistimal edilmez ise bize güç verecektir. Kim Suriyelilerin ülkemize sıkıntı verdiğini söyler veya iddia ederse yalan söyler! Bu belki ilk bir iki sene için geçerlidir, ancak şuanda durum değişti ve onlar bizim olmazsa olmazlarımız...

Ancak şimdi Hükümetten Suriyeli veya Afgan, Kırgız, Azeri hangi dost ve kardeş ülkeden gelmiş iseler bu TC vatandaşı olmayan işçiler için mantıklı bir sosyal güvenlik uygulaması bekliyor iş dünyası. SSK pirimlerinin aynı TC vatandaşları gibi yatırılmasını istemek hem kayıt dışılığı körüklüyor hem de işçilerin hakettikleri ücretleri alamamasına neden oluyor! Mesela bir TC vatandaşı işçinin SSK giderleri aşağı yukarı 600 TL tutuyor ve bu miktarın içinde işçinin emeklilik pirimi dahil her şey var. Suriyeli işçiler için de aynı miktarın istenmesi akla ve hakkaniyete uygun görünmüyor. Çünkü bu kişilerin emeklilik sandıkları olmadığı gibi sağlık giderleri de bunlar için zaten bedava.

Konuyla ilgili bürokrasinin bir an evvel Suriyeliler için SSK giderini 200, 300 TL gibi makul bir seviyeye indirmesi her bakımdan olumlu neticeler verecektir. Devletin kasasına daha çok para girdiği gibi kayıt dışılık önlenecek ve toplumsal barış adına da sağlam bir adım atılmış olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum