Tasavvuf karşıtları Mevlanacı oldu

Tasavvuf karşıtları Mevlanacı oldu

S.Ü. Fen Edebiyat Fak. Öğr. Ü. ve Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yard. Doç. Dr. Nuri Şimşekler'le SÜMAM'ı, Mevlana Kültür Merkezi'ni ve Mevlana üzerine yapılan çalışmaları konuştuk.

Söyleşi: Hamdi Bağcı



Mevlana Kültür Merkezi çevresinde
ticarethane için sıraya giriyorlar!


Mevlana dünyaca kabul gören evrensel değerleri ile bütün dünyayı etkileyen değerli bir mutasavvıf. Mevlana Konya'da yaşadı. Yüzyıllar boyu bütün insanlığı etkileyen bu büyük düşünce adamının Konya'da algılanması hep tartışma konularının başında geldi. Doğru anlamak ve anlatmak kaygısı ile yıllarca Selçuk Üniversitesinde bir Mevlana Araştırmaları Merkezi kurulmasını isteyen değerli ilim ve fikir adamlarını bu yıl mutlu edecek bir gelişme oldu ve bu merkez kuruldu. Merkezin Müdürü Nuri Şimşekler Hoca bizi kırmadı ve merkezle ilgili ilk açıklamaları bize yaptı. Nuri Şimşekler Beyefendi ile hem bu konuları hem de yaklaşan aralık ayı öncesinde etkinlikler için yapılan çalışmaları konuştuk. Birçok açıklaması ile gündem oluşturacağına inandığımız bu söyleşiyi zevkle okuyacağınızı umuyoruz.

Bize S.Ü. Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin nasıl kurulduğunu biraz anlatabilir misiniz?

Öncelikle şunu bilmek gerekiyor; Mevlâna Araştırmaları Merkezi öyle kolay kurulmadı. Konya'da Mevlâna ile ilgili bir enstitü veya merkezin kurulmasına dair ilkyazı 1955 yılında çıktı. Yani bundan 50 yıl önce. 50 yıl boyunca ulusal ve yerel basında, çeşitli platformlarda dillendirildi bu, hatta o yıllarda Menderes Hükümetinden bile istendi. 1973 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bugünkü İl Halk Kütüphanesi'nde kurulan Mevlâna Tetkikleri Enstitüsü ve 1979 yılında Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü ise bir iş yapamadan lağvedildi.

Bu tarihten itibaren Selçuk Üniversitesi bünyesinde Merkez'in açılması için daha önceki Rektörlerimiz Prof Dr Halil Cin ve Prof Dr Abdurrahman Kutlu zamanında girişimlerde bulunuldu, ancak olumlu sonuç alınamadı. Her iki Rektörümüz de farklı bir yapıyla bu eksikliği gidermeye çalışarak, yapılanlara destek verdi. 2004'e gelindiğinde ise yeni Rektörümüz Prof Dr Süleyman Okudan tarafından bu girişimler yeniden başlatıldı, gerekli dosyalar oluşturuldu ve 16 Haziran 2004 tarihli Üniversite senatosu kararıyla Yüksek Öğretim Kurulu'na (YÖK) teklif edildi. Bu tarihten altı ay kadar önce Rektörümüz Sayın Prof Dr Süleyman Okudan beni bu konuyla ilgili olarak görevlendirmiş, ben de ilgili hocalarımızla istişare ederek gerekli dosyaları oluşturmuştum. Hâsılı Haziran 2004'de YÖK'e gönderdiğimiz bu dosyalar 10 ay kadar süre içerisinde değişik aşamalardan geçti. Nihayetinde YÖK'ün 11 Mart 2005 tarihli Genel Kurul Toplantısında Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin açılması kabul edildi. Diğer gerekli prosedürler yerine getirildikten sonra Yönetmeliği de 17 Mayıs 2005 tarihindeki Resmi Gazete'de yayımlanarak Resmen yürürlüğe girdi. Bu aşamadan sonra da Rektörümüz beni Kurucu Müdür olarak görevlendirdi. Biz de yaz boyunca çalıştık, üniversitemizin ilgili fakültelerinden 31 kişilik Genel Kurul üyelerini belirledik. Daha sonra yaptığımız toplantıyla bu Genel Kurul üyelerimizin içerisinden Yönetim Kurulu'nu belirledik. Şu anda Müdür olarak ben, Yönetim Kurulu Üyelerimiz olarak da Güzel Sanatlar Fakültesi'nden Doç. Dr. Fevzi Günüç, İlahiyat Fakültesi'nden Dilâver Gürer ve Fen Edebiyat Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr Semra Tunç hocalarımızla birlikte çalışmalarımızı yürütüyoruz. Tabi ki 28 kişilik Genel Kurul ve çoğunu üniversitemiz dışından üyelerin oluşturduğu 5 kişilik Danışma Kurulu üyelerimizle de sürekli haberleşme ve istişare halindeyiz.

Bizim Merkez olarak değişik projelerimiz var. Ancak bu projeler zamanla hayata geçirilebilecek, altyapı ve fizibilite çalışmaları şu anda yapılıyor. İlk büyük projemiz Mevlâna ile ilgili dünyada ne kadar yayın varsa (önceliği bilime vererek) bu tarz eserleri Konya'ya getirerek bir dokümantasyon merkezi, ihtisas kütüphanesi oluşturmak. Tabi ki burada da maddi imkânsızlığa değinmek isterim. Daha sonra üniversitemiz öğretim üyeleri ve diğer çevremizden alacağımız yardımlarla bu eserleri incelemek ve kamuoyuna bilgi aktarmak istiyoruz. Olumluları tanıtmak, olumsuzları da gerekli girişimleri yaparak kamuoyuna bilgi aktarmak burada asıl amacımızı oluşturuyor. Malumunuz Aralık ayında Şeb-i Arûs törenlerinde ve Mayıs ayında Mevlâna Ailesinin Konya'ya gelişleri ile ilgili yapılan etkinliklerde biz de bilimsel katkıda bulunuyoruz.

Peki, Hocam şu andaki konumunuz nedir. Mesela bütçe konusunda durumunuz nedir bize biraz anlatabilir misiniz?

Öncelikle şunu belirteyim; Türkiye'deki üniversitelerin içinde tek Mevlâna Araştırmaları Merkezi bizim üniversitemizde kuruldu. Zaten bunun da böyle olması gerekirdi. Üniversitelerdeki araştırma merkezilerinin bir dezavantajı var, o da bütçelerinin olmayışı. Burada görevlendirilen Yönetim Kuruluna –Başkan olarak ben dâhil- hiçbir maddi getirisi de yok, hatta kendi cebimizden masraflar bile yapıyoruz, tamamen bir gönül işi bu. Araştırma Merkezimizi Rektörlük desteklerse -ki sağ olsun destekliyorlar- etkinlik yapabiliyoruz. Belki bu destek şu anda tam yeterli değil, ama Sayın Rektörümüzden söz aldık ilerleyen zamanlarda daha da fazla yardım alacağız. Biz şu anda yeni bir kurumuz ve ayağa kalmaya çalışıyoruz. Değişik formüller arıyoruz. Bu formüllerden bir tanesi de araştırma bütçesinden pay almak. Her üniversiteye tahsis edilen bir araştırma bütçesi var, buradan alabileceğimiz bütçe ile dokümantasyon merkezimizi kuracağız; ya da kurmaya çalışacağız. Bunun haricinde çeşitli firmalara da buradan çağrıda bulunabiliriz -biliyorsunuz kanun çıktı, artık iş adamlarının, özel ve tüzel kişiliklerin kültüre yapacağı katkılar vergiden düşüyor- bu konularda bize yardımcı olmak isteyen iş adamlarımız olursa onlara kapılarımız her zaman açık, hatta yardımcı olmalarını istiyoruz. Mevlâna açısından, Konya'nın tanıtımı açısından, ülkemizin tanıtımı açısından bunun gerekli olduğunu düşünüyorum. Hele Konyalının, Konyalı aydınların bu konuya sahip çıkmasının mutlak gerekliliğine inanıyorum.

Bu Araştırma Merkezi Mevlâna konusunda otorite olmayı başarabilecek mi?

Bizim amacımız zaten budur. Büyük projelerimiz var. Burası önce Konya'nın, sonra Türkiye'nin, daha sonra da tüm dünyanın Mevlâna konusunda araştırma merkezi olsun. Bizim yola çıkış amacımız bu. Popüler işlerle, popüler tanıtımlarla işimiz yok. Bizim amacımız dünya çapında bir merkez olabilmek. Bu da tabi şu anda bizi aşar konumda, ama Konya olarak, Konyalı olarak buna herkes destek verirse bu olur (bu hepimizin meselesi bence). Sadece merkezimizin, üniversitemizin değil; Konya'yı temsil eden herkesin görevi. İyi bir çalışma ve organizeyle burayı bilimsel bir merkez haline getirmemiz gerekiyor. Bu noktaya getirebilirsek dünya çapında bilimsel kongrelerimizi yaparız, çeşitli bilimsel yayınlar yaparız. Ama burada asıl amaç dünyada tek merkez olmak ve bu merkez de aslında Konya'ya yakışır. Bunda herkes hemfikirdir herhalde ya da böyle olmalıdır. Biz dünyadaki çalışmaları tarıyoruz. Sadece Amerika'da 20 küsur tane doktora tezine ulaştık. (Yüksek lisans tezlerini saymıyorum). Mesela imkân verilse bunları buraya getirsek incelesek ve faydalı olacağına inandığımız tezleri karşılıklı görüşerek yayımlasak. Almanya'da bu tür çalışmalar var, İtalya'da bu tür çalışmalar var, Hindistan'da, Pakistan'da çalışmalar var, İran'da çalışmalar var, bunların neredeyse çoğunun künyeleri bizde kayıtlı. Biz bunların kayıtlarını yaptık, yüzde 70 oranında bibliyografya halinde bu çalışmalar bizde mevcut. Biz bunları bir şekilde Konya'ya getirmeye çalışacağız. Hatta üyelerimiz arasında İngilizce, Almanca, Fransızca, Rusça, Arapça, Farsça, Urduca Bölümlerinde çalışan öğretim üyelerimiz var. Eğer maddi imkân bulursak bu hocalarımızı bir ay da olsa ilgili ülkelere gönderip orada Mevlâna'yla ilgili özellikle Üniversitelerde ne kadar çalışma varsa temin edip getirteceğiz. Hocalarımızın avantajı oralardaki üniversiteleri tanıyorlar ve diyalogları var. Tabi bu konudaki tek dezavantajımız da paramızın olmayışı. Eskilerin dediği gibi Allah ilimle parayı bir arada vermiyor, ama farklı yerlerde olan ikisini de birleştirmek ilgililere ve gerçek Mevlâna dostlarına kalıyor.

Hocam bina konusunu da sormak isterim. Mevlâna Kültür Merkezi'ni hiç düşündünüz mü? Üniversitenin Mevlâna Araştırmaları Merkezi burada olsa daha iyi olmaz mı?

Kurumumuz kuruluş aşamasındayken Valimiz Sayın Ahmet Kayhan'dan bir isteğim olmuştu. Feridun Nafiz Uzluk'un -ki kendisi hem Mevlâna soyundan geliyor, hem de Mevlâna'ya büyük hizmetler eden bir şahıs- İl Halk Kütüphanesi altında bir dokümantasyon merkezi oluşmuş durumda. Burası atıl vaziyette duruyor. Oradan sadece Aralık ayında ilköğretim ve lise öğrencileri gelerek ödev hazırlamak için faydalanıyor. Buranın Mevlâna Araştırmaları Merkezimize devredilmesinin mümkün olup olmadığını sormuştuk Sayın Valimize. Kendileri de bize böyle olmasının daha doğru olduğunu belirtti. Kitapların yerinin bilimsel bir merkez olması gerektiğini söyledi, ama prosedür olarak bunun mümkün olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirtti. Ama daha sonra bu konuda biz bir adım atamadık. Tabi bunun nedeni de bir binamızın olmaması. Bir binamız olduğunda bu konuyu tekrar gündeme getireceğiz ve bu kitapların merkezimize kazandırılması için, hatta bu kitapların bulunduğu yerde Merkezimizin bir temsilciliğinin olması için çalışmalar yapacağız. Asıl Merkezimiz üniversite bünyesindeki Alâeddin Keykubat Kampusu'nda olacak. Şu anda tadilat yapılıyor, belki de bu Aralık ayında bu binamıza geçmiş olacağız.

Asıl sorunuz olan Kültür Merkezi içerisindeki yer konusuna gelince. Öncelikle Mevlâna Kültür Merkezi'nin inşa süreci hakkında birkaç cümle sarf etmek isterim. Eğer buranın inşası 10 yıl gibi bir süre sürüncemede kalmışsa bu biz Konyalıların büyük bir ayıbıdır. Konya yerel basını gerçekten ilgililerden daha çok buraya eğildi, gündemde tuttu. Eğer gündemden düşseydi yetkililerden fazla ilgilenenin olmayacağını tahmin ediyorum. Burada inşaatın bitirilmesi için gerekli direktifleri veren Sayın Başbakan R. Tayyib Erdoğan'a Konyalılar ve Mevlâna dostları olarak çok şey borçluyuz. Yine geceli gündüzlü buranın takipçisi olan Sayın Valimiz Ahmet Kayhan'a ve devraldıktan sonra kısa sürede inşaatı tamamlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tahir Akyürek'e ve daha önceleri emeği geçen Sayın Mustafa Özkafa'ya ve herkese teşekkür etmek gerekir. Ama şimdi bakın eğri oturup doğru konuşalım, inşaat tamamlandı, şimdiye kadar kılını kıpırdatmayan Konyalı iş adamları ya da müteşebbisler, hemen atılarak oralarda, yani Merkezin çevresinde ticarethane açmak için sıraya girecekler, ne malûm belki de girmişlerdir bile. Bu insanlara sormak lâzım, yıllardır Kültür Merkezinin inşaatı beklerken bu müteşebbis ruhlarınız neredeydi. Niçin yardımcı olmadınız? Tabi rant ortamı oluştu, başına üşüşecekler. Kusura bakmayın lâfı uzattım, belki de yıllardır içime attığım dertleri sizinle paylaşmak istedim, şimdi asıl soruyu cevaplamaya çalışayım. Tabi benim yıllardır dillendirdiğim bir konu var.

Konya'da Mevlâna ile ilgili ne varsa, buna kurumlar da dâhil, Mevlâna ile ilgili ne yapılacaksa bu Kültür Merkezinin içinde olsun. Ya da başka bir deyimle ülke içinden ya da dışından gelen bir ziyaretçi veya Mevlâna araştırmacısı bu merkeze geldiği takdirde istediği her şeyi orada bulabilsin. Eğer biz Valilik, Konya Büyükşehir Belediyesi ve Selçuk Üniversitesi olarak alt birimlerimizle bunu başarabilirsek ancak o zaman rahat uyumalıyız. Değilse yine herkes kendi olanakları ve bilgisi ölçüsünde Mevlâna'yı anmaya devam edecek. Ama şunu belirteyim ki, Mevlâna'yı anmak değil, araştırmak, anlamak ve anlatmak önemli. İşin özü, bu konunun en üst düzey yetkililerle bir araya gelinerek sonuca bağlanması gereken bir iş olduğu.

Ama galiba Mevlâna Kültür Merkezinde bu araştırma merkezi olmalı?

Biraz önce söylediğim -özellikle son cümlelerim- bu sorunuzu gerektiği gibi açıklıyor sanırım. Kurumsal diyalogların daha kolay sağlanması ve işlerin daha güzel yapılabilmesi için bu önemli. Burada size bir iki örnek vereyim. Bakın Manisa Celal Bayar Üniversitesi ve Manisa Belediyesi 3- 4 yıldır Mevlâna Kongreleri yapıyorlar. Bunu nerede yapıyorlar biliyor musunuz? Restore edilen Manisa Mevlevihanesi'nin içinde. Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Mayıs 2006'da bir kongre yapacak. Onlar da bu kongresini yine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen Gelibolu Mevlevihânesi'nde yapacak. Bu örnekler niçindi? Konuyu bize, yani Konya'ya getirmek için. Biz ne yapıyoruz kurumlar olarak yer kargaşası ve hatta paylaşımı içine giriyoruz. Genel manada Mevlâna'yı konuşuyoruz, burada valiliğin, belediyenin ve üniversitenin yeri ayrıdır. Bunların hepsinin de ayrı ayrı yapacakları vardır.

Daha sonra sivil toplum kuruluşlarının yapacakları vardır. Ancak bilimsel bütün çalışmaları üniversitenin yapması gerekiyor. Belediye ya da İl Kültür Müdürlüğü eğer Mevlâna ile ilgili bir şey yapmak istiyorsa buradaki Araştırma Merkezimizin üyelerinden ve hatta bizim ülke içi ve dışındaki irtibatta olduğumuz uzmanlardan istifade etmelidir, diye düşünüyorum. Burada koordinasyon ve kan uyuşması çok önemli, genel olarak bunu söylemek istiyorum.

Burada dünya çapında bir merkez oluşturabilecek miyiz?

Oluşturmak zorundayız. Bu sadece üniversite olarak bizim sorumluluğumuzda değil, Konya'daki herkesin ve özellikle de sayın yöneticilerimizin tarihi sorumluluğudur bence. Yoksa birileri bu Mevlâna'yı elimizden alır ve bir kuşak sonra torunlarımız da Mevlâna'yı bazı ecnebilerin istediği gibi öğrenmek zorunda kalır. Bu konudaki başarısızlık Konya için, hele hele biraz önce sözünü ettiğimiz kurumlar için çok büyük bir ayıp anlamına gelir. Biz başarısız olursak gelecek kuşaklara karşı da mahcup oluruz. Mahcubiyetten de öte tarihî bir hataya imza atmış oluruz. Bugün popüler anlamda yapılan çalışmalar Mevlâna'yı tam ifade etmemekte (Özelikle Amerika'daki çalışmalar). Burada biz başarılı olmaya mecburuz. Tek görev bizde değil, belediyelerde, valilikte. Koordinasyon içinde çalışarak bunu dünyaya doğru biçimde anlatmalıyız, bundan kaçınamayız ve bu bizim üzerimizde bir görevdir. Konuşmamızın başında sözünü ettiğim ve kendilerine imkân tanınmadığı için lağvedilmiş Mevlâna Araştırmaları Merkezlerine döneceksek bunun ayıbı sadece bize ait olmaz. Bakın konu konuyu açıyor, ben de belki lâfı uzatmak zorunda kalıyorum.

Ne diyoruz? "Konya kültür başkenti" diye övünmüyor muyuz? Açık ve net söylüyorum bence, bu ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı Konya'dan olmalıdır. Ama bakıyorsunuz milletvekillerimizin arasında kültürle ilgili kimse yok, varsa da benim cahilliğime verin, ben duymadım, görmedim. Eğer kültür başkenti olmak istiyorsak bu lâfla olmaz, samimiyetinizi ortaya koyacaksınız. Konya olarak 1920 yılında teşkil edilen ilk TBMM'ne Konya'dan Mevlâna torunu Abdulhalim Çelebi'yi gönderiyorsunuz, bu zat 24 Nisan 1920 tarihinde Atatürk'ün Meclis Başkanı seçildiği oylamada en fazla 2. oyu alan milletvekili olarak Meclis II. Başkanı oluyor. Günümüze bakıyorsunuz 16 milletvekilimizin 14'ü iktidar partisine mensup, bir bakanınız bile yok, olanı da sahiplenemiyorsunuz.

Mevlâna'yı siyaset, para ve makam
için basamak gören, tepetaklak olur



Bazen bakıyorsunuz yıllardır tanıdığınız kişiler, kurumlar, ya da şirketler Mevlâna'yla ilgili bu zamana hiçbir şey yapmamışlar ve hatta tasavvufa soğuk oldukları için aleyhte konuşmuşlar, ama şimdi hepsi Mevlânacı olmuş, Mevlâna sever olmuş, niye? Çünkü günümüzün maddî-manevî rantı Mevlâna'da da ondan.


Mevlâna konusunda çok fazla eser basılıyor. Birçoğuna baktığımda ise ciddi kalite problemi olduğunu görüyoruz ve çoğu da para kazanmak için basılmış popüler eserler oluyor. Siz bu konularda bir yaptırım uygulayabilecek misiniz?

Son yıllarda (özellikle son dört-beş yıldır) Mevlâna konusunda müthiş bir hızla kitaplar basılıyor. Yayınlarda çok ciddi artış var. Bizim kanuni olarak bu kitaplara bir müdahalemiz söz konusu olamaz. Bu yıl içerisinde mesela üç hocamız -birisi de yurt dışından- bana kişisel olarak müracaat ederek yazdıkları kitapları okuyup, fikir beyan etmemi istediler. Bu benim için bir hayli emek sarf etmek olduğu kadar bir şerefti de. Ayrıca ikisi yayınlanmak üzere olan bu kitaplardan da oldukça faydalandım. Bu benim kişisel bir dostluk görevimdi. Ancak Merkez olarak İl Kültür Müdürlüğü, Belediye ya da bazı yayınevleri veya herhangi bir kişi bize müracaat ederse biz onlara gerekli desteği veririz. Bizim 5 kişilik Danışma Kurulu üyelerimizle birlikte 36 üyemiz var, eğer bize bir talep olursa ilgili öğretim üyelerimizden bir kurul oluştururuz, bu eserin basılmasında fayda vardır veya yoktur; şu eksiklikleri vardır, ya da bu eserin basılması bir fayda sağlamaz diyerek adeta bir bilirkişi gibi yardımcı olabiliriz. Mevlâna'nın doğru anlaşılmasında ve anlatılmasında bu konuyu Merkez olarak çok önemsiyoruz.

Çok fazla eserin olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz. Fayda mülahaza ediyor musunuz, yoksa çekinceleriniz var mı?

Mevlâna'yı gerçekten tanıyarak eserlerini oluşturanlar ticari amaç gütmemeleri gerektiğini bilirler, ya da bilmeleri gerekir. Mevlâna'ya hizmet dinimize hizmettir. Hepimiz biliyoruz ki, önyargılılara ve kafa bulandıranlara rağmen Mevlâna'nın dinimizin güzelliklerinden başka bir şey söylemediğini herkes bilmektedir. Burada para kazanmak için bunlar yapılıyorsa bu dini satmakla eşdeğerdir bence. Bazen bakıyorsunuz yıllardır tanıdığınız kişiler, kurumlar, ya da şirketler Mevlâna'yla ilgili bu zamana hiçbir şey yapmamışlar ve hatta tasavvufa soğuk oldukları için aleyhte konuşmuşlar, ama şimdi hepsi Mevlânacı olmuş, Mevlâna sever olmuş, niye? Çünkü günümüzün maddî-manevî rantı Mevlâna'da da ondan. Ben bu tarzdaki kişileri "Mevlâna Tacirleri" olarak adlandırıyorum ve yine Mevlâna'nın belki de bildikleri tek sözü olan "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" deyişini anımsatıyorum. Genel manada konuyu ele alırsak tabi ki, kitapların çok olması bizi sevindiriyor, ama baktığımızda çoğu popüler ve birçoğunda da birbirlerinden alıntılarla oluşturulmuş ifadeler görüyoruz. Tabi bu da üzücü bir durum, burada yayınevlerine şunu söylemek gerekiyor; illâki ticari amaç gütmeyin, bilimsel verilerle oluşturulan spesifik eserleri de basın. Az da yayınlamış olsanız, bilim dünyasına bir katkıda bulunmuş olursunuz.

Şu andaki Mevlâna Müzesi'nin durumundan da biraz bahsedebilir misiniz?

Mevlâna Müzesi, Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, bizzat yüce önder Atatürk'ün emirleriyle müze formatında dizayn edilmiş ve modern müzecilik mantığı ile işletilen bir yer. Burası müze olarak kalmalıdır. Tabi burası bir Etnografya müzesi gibi değil. Burası farklı bir yer, bu husus da bilinerek hareket edilmeli. Zaten ziyaretçiler de 16. yüzyıldan kalmış bir halıyı ziyaret etmek için gelmiyor. 15. yüzyıldan kalma bir esere de gidip bakan yok. Gelenlerin büyük çoğunluğu Hz Mevlâna'nın huzurunda dua etmek ve o manevî havayı teneffüs etmek için geliyorlar.

Yeni kanunla bildiğiniz gibi Müzelerde başkanlık sistemine geçilmesi gibi bir durum söz konusu. Biliyorsunuz geçtiğimiz aylarda Prof. Dr. İlber Ortaylı Hoca Topkapı Müzesi Başkanlığına atanmıştı. Bu sistemin Mevlâna Müzesi için de söz konusu olduğunu duyuyoruz. Tabi burada şunu da söylemek gerekiyor. Mevlâna Müzesi'nde müdüründen bekçisine kadar herkes belirli bir adaba uymak zorundadır. Bazen bir görevliyle ilgili hiç olmayacak bir olaya şahit oluyoruz, bu da bizi üzüyor, Mevlâna'nın makamında bu olmaması gerekir diye hayıflanıyoruz. Buradaki görevliler sıradan klasik bir memur zihniyetiyle hareket edemezler; hele hele bana göre devlet sistemi içine kemirgen bir kurt gibi giren müteahhit elemanı sıfatıyla, onun bunun gönderdiği kişilerle burada çalışılmaz. Burada çalışacak kişileri çok iyi seçmek gerekiyor. Yeni sistem inşallah bu gibi olumsuzlukları da çözecek, diye düşünüyorum.

Birde burada şunu söylemek istiyorum; tarihte de böyle olmuş bende birçok defa gördüm bunu. Kim Mevlâna'yı siyaset için, para kazanmak için, şöhret için, makam için bir basamak olarak görüyorsa başarılı olamaz, tepetaklak olur. Hepimiz bu konularda dikkatli olmalıyız. Mevlâna, kesinlikle siyaset dışı olmalıdır, kesinlikle maddiyat dışı olmalıdır. O, bizi yedi yüz yıldır aydınlatıyorsa, biz bugün onu üç kuruşa pazarlama peşinde olmamalıyız, bu konuda herhangi bir çıkar içinde olmamalıyız. Tabi böyle şeyler duyuyoruz, doğru olduğuna inanmak istemiyoruz; ancak ispat edilen şeyler olursa da şiddetle karşı çıkar ve gerekirse, ya da muhatap alınırsa kurumsal olarak da sorumlular hakkında kınama kararı alırız.

Aralık ayı da yaklaşıyor. Hocam bu sene etkinlikler için çalışmalar devam ediyor. Biraz çalışmaları anlatabilir misiniz?

Valimiz Sayın Ahmet Kayhan'ın başkanlığında sene ortasında yapılan toplantıda bir icra heyeti oluşturuldu. İl Kültür Müdürü Abdüssettar Yarar, Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı Ercan Uslu ve Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı Yrd Doç Dr Nuri Şimşekler, yani ben. Bu üç kişilik heyete Vali Yardımcısı Yalçın Bulut başkanlık ediyor. İki aydan beri mutat toplantılar düzenleyerek neler yapabileceğimizi istişare ediyoruz. Her kurum kendi yapacağı faaliyetleri oraya getiriyor ve burada görüşülüyor. Tabi burada profesyonel düşünüp sivil toplum örgütlerini de zaman zaman bu toplantılara dâhil etmek gerekiyor. Ama bu yıl bu uygulama yapılamadı. Ben bunun da olması gerektiğine inanıyorum. Birde burada şunu açıkça belirteyim; geçen yıl bazı yerel ve ulusal basında köşe yazarları muhatap olacakları bir merkezin olmadığından ve etkinliklerde ciddi problemlerle karşılaştıklarından, koordine eksikliğinden, Mevlâna'nın bir ticari meta haline getirilmesinden yakınmışlardı. Ne yazık ki bu sene de bunların şu ana kadar dikkate alınmadığını görerek üzülüyorum.

Burada profesyonel bir merkezin kurulması gerekmiyor mu? Klasik memur mantığı ile ya da sözleşmeli işçilerle uluslararası bir etkinlik nasıl enforme edilebilir?

Bak bu konuda çok haklısınız. Bu tür uygulamaların çeşitli örneklerini görüyoruz. Çok güzel, profesyonel bir bilgi merkezi kuruluyor. Hem medya mensupları buralarda haberlerini yazabiliyor hem de burada aradığı bilgiyi ve görsel materyali bulabiliyor. Bu işlerin tabiî ki profesyonelce yapılması gerekiyor. Şu kadar etkinlik düzenliyoruz, bu kadar festival yapıyoruz, diye övünmeye gerek yok.10 tane yarım yamalak etkinlik yapacağımıza 2 tane adam gibi etkinlik yapalım daha güzel ve anlamlı olur. Bilet konusunda da aynı durum devam ediyor. Biletler tükendi, deniyor, bakıyorsunuz tören günü salonda birçok boş yer var, nedir bunlar; sağa sola ücretsiz dağıtılan biletlerin sahipleri. Para ödemediler ya, gitseler de olur, gitmeseler de. Burada ben şunu da belirtmek isterim. Maçlarda nasıl örneği uygulanmışsa, görevliler ve A protokolü haricindeki herkesin, eğer katılmak istiyorlarsa bizzat paralarını ödeyerek törenlere gelmelerini savunuyorum.

Hocam sorun üç başlı olmaktan kaynaklanabilir mi? Yani kurumsal bir yapının oluşturulamaması sorunun temelini teşkil edebilir mi?

Evet haklısınız. Tamam, üniversitenin, belediyenin, valiliğin temsilcisi var, ama bunların daha profesyonel olması gerekiyor. Hep bir arada olan bir ekip olmalı, bütün işi bu olmalı, kalifiye ve çalışmasını seven elemanlardan sekreteryasını oluşturmalı, gerçekten Mevlâna'yı seven bir ekip kurulmalı ve de özellikle maddi ve manevi imkânlar ne var ise ortaya konmalı. Biz herkes nasıl olursa törenlere geliyor, zaten bilet satışında da sıkıntı yok, diye düşünürsek hata ederiz. Bu durum biraz önce söylediğim "Mevlâna'yı pazarlamak" anlamına gelir. Bu konuda çok ciddi bir oluşum olmalı ve bu oluşuma da resmi kurumların fazla müdahalesi olmamalı ki, bu daha güzel ve bürokratik gecikmelerden uzak bir şekilde tertip edilebilsin. Burada kimseyi eleştirmek, ya da bağcıyı dövmek gibi bir amacım yok. Ancak bazı şeyleri açık konuşmazsanız, ya da Mevlâna'nın deyişiyle eksiğinizin farkına varmazsanız olgunlaşamazsınız. Zaten kişisel
gayretlerin yanı sıra eksikliğine inandığım bu üç kişilik kuruldan birisi de ben değil miyim?

Hocam son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Tabi konu özel ve önemli olunca birçok şey söylemek mümkün olabiliyor. Ancak işte gördüğünüz gibi, Mevlâna'yı anlamak ve araştırdığımız ölçüde halkımıza da faydalı olmak için onu anlatmak yerine hâlâ törenleri ve eksiklikleri konuşuyoruz. Bakın Halide Edip Adıvar 18 Kasım 1959 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde "Konya Gençliğine Öğüt" başlığıyla bir yazı yazıyor. Ve bu makalesinde o günlerdeki Konya'da düzenlenen Şeb-i arûs törenlerinin uzatılma sebebini sevgiden çok ticari amaca bağlıyor ve şu çarpıcı cümleleri sarf ediyor: "Ben Mevlâna'yı tam olarak tanımıyorum, fakat Konyalıların da ona tam olarak bağlı olmadıklarını biliyorum." Alın yaklaşık 50 yıl önce dillendirilen bu hususu bugüne de uyarlayın.
Sayın Hamdi Bey, konu belki uzadı, ama son sözlerim olarak kentimizin mülki ve idarî âmirlerine; yani bu konuyu oldukça önemseyip, ilgilerini esirgemediklerini bildiğim Valimiz Sayın Ahmet Kayhan'a, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tahir Akyürek'e, Rektörümüz Sayın Prof Dr Süleyman Okudan'a tarihi bir görev ve misyon düşmekte olduğunu haddim olmayarak belirtmek istiyorum. Bu isteğimi de kendilerinin hoşgörüsüne sığınarak, öncelikle bir Konyalı olarak, daha sonra da bir Mevlâna araştırmacısı sıfatıyla Mevlâna'nın, Konya'nın ve ülkemizin ileride olumsuz gelişmelere maruz kalmaması açısından tedbir olarak talep ediyorum.

Konuşmamın genelindeki hususlarla ilgili olarak; hiçbir kimseyi, ya da hiçbir kurumu suçlama gibi bir düşünce içinde değilim. Önce de dediğim gibi eksiklikleri ortaya koymadıkça düzgün iş yapamayız. Ama ille de bu cümlelerimden bir şeyler çıkarmak isteyen olursa, onlara da "yarası olan gocunsun" demekten başka yapacağım bir şey yok.

Mevlâna konusunda emeği geçen herkese, samimi Mevlâna dostlarına ve benimle söyleşi yapmak lûtfunda bulunduğunuz için size ve gazetenize teşekkür ediyor, Ramazan Bayramının herkese kutlu olmasını diliyorum.
Hocam ben de verdiğiniz son derece önemli bilgiler için teşekkür ediyorum. Umarım eksikliklerimizin farkına varır ve Konya olarak, ülke olarak daha güzel bir geleceğe ulaşırız.


Bu söyleşiye yorum gönderebilirsiniz...