Prof. Dr. Ali Akpınar
Tekbirlerle başlayan bayram..
Tekbirlerle başlayan bayram sonrası hayatı tekbir ruhuyla yaşamak
Tekbîr, bayramların süsü ve sevinç günlerinin kutlu sözüdür. Hadiste "Bayramlarınızı tekbirle süsleyin" buyurulmuştur. Nitekim iki büyük bayram olan Ramazan ve Kurban bayram namazlarına tekbirle gidilir ve Kurban bayramı günlerinde her farz namazdan sonra teşrîk tekbirleri getirilir. Temeli tekbirle atılan, açılışı tekbirlerle yapılan bayram günlerini tekbirin ruhuna aykırı densizliklerle geçirmeyelim öyleyse.
Öte yandan müslümanların cihad ve zafer narası da tekbirdir. Müslüman mücahidler tekbir naraları atarak düşmana saldırırlar. Tekbir sadaları şeytanın ve İslam düşmanlarının korkulu rüyasıdır. Tekbir sedalarıyla savaşan bir mümin, savaş cephesinde de günahlara dalmaz, savaşta bile haddi aşmaz, taşkınlık yapmaz. Zaferden sonra da asla çılgınlık ve taşkınlık yapmaz. Zira İslam’ın savaş hukuku olduğu gibi, zafer kutlamalarının da bir ölçüsü adabı vardır.
Tekbir, bir müjde ve muştu sözüdür. Nübüvvetin ilk yıllarında vahyin kesintiye uğraması ardından, Duhâ suresi ayetleriyle yeniden vahiy gelince Peygamberimiz (s.a.v.) tekbirler getirerek sevincini izhar etmiştir. Bu yüzden Duhâ suresinden itibaren, Kur’ân’ın sonunda yer alan kısa surelere tekbirle başlanır.
Hicretten sonra muhacirler ilk doğan çocukları olan Abdullah b. Zübeyr'in doğumunu tekbirlerle kutlamışlardır. Müslümanlar zafer ve sevinç anlarını da tekbirin gölgesinde kutlarlar. Tekbirle yapılan kutlamalarda günah olmaz, işret ve taşkınlık olmaz.
Yine tekbîr bir kurban sloganıdır. Adeta o bir kurban bıçağıdır. Zira kurbanlar, "Bismillâhi Allâhüekber", diye kesilir. Buna göre kurban sloganı tekbirle namaza duran bir müslüman, bu cümleyi söylerken, her şeyi ile Allah'a kurban olmaya hazır olduğunu söyler ve namaz içerisinde de defalarca bu cümleyi tekrarlayarak bu niyetini canlı tutmaya gayret eder. Benim namazım ve tüm ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir, sözünün bir özetidir tekbîr.
Tekbir, İslam’ın şeâirlerindendir. Yani tekbîr, İslamın temel sloganı ve alâmet-i fârikasıdır.
Namaz ve cemaat çağrısı olan Ezan tekbîrlerle başlar. Müslümanlar kutlu ibadet namaza Ezanla çağrılırlar ve farz namazlar, yine kamet denilen ezan cümleleriyle başlar.
Ezan, toplumun can güvenliğini sağlayan bir kalkandır. Zira ezan okunan bir topluma müslümanlar savaş açamazlar.
Aynı şekilde müslümanlar hayata da ezan ve tekbîr cümle-leriyle adım atarlar. Zira yeni doğan müslüman çocukların sağ kulaklarına ezan, sol kulaklarına da kamet okunur. Bununla yeni doğan çocukların bu kutlu ifadeler doğrultusunda bir hayatın adamı olmaları hedeflenir.
Tekbîr, en büyük Allah, demektir. Tekbîrle, Allah'ın dışındaki tüm büyüklüklerin çok küçük kaldığını görüyor, O'nun büyüklüğünün yalnızca O'na has bir büyüklük olduğunu vurguluyoruz. Namaza bu cümle ile başlayarak adeta "Evvel Allah" diyoruz ve O'nun huzurunda O'nun ölçülerine göre yaşayacağımıza söz veriyoruz. Başlangıç tekbîrini getirirken de elimizin tersiyle Allah'tan başka tüm her şeyi arkaya atıyor, mâsivanın geri planda olduğunu söylüyoruz. Tekbîrden sonra da O'nun kelamından okuyarak dilimizin ve O'nun huzurunda durup O'na boyun eğerek bedenimizin O'nun emrinde olduğunu ilan ediyoruz. Artık bunları söyleyen bir kimse, namazda ve namaz dışında O'na karşı gelebilir mi? O'na karşı büyüklük taslayabilir mi? O'ndan başkalarını O'na eş ve denk tutabilir mi?
Allahü ekber: En büyük Allah. İki rekatlık bir namazda on bir kere tekrarlanır bu kutlu cümle. Kırk rekâtlık günlük namazda bu rakam dört-yüz kırka çıkar.Tekbir, zafer sloganıdır. Nefis ve şeytanın dayatmalarını yenerek, nefisle mücadele cephesi olan mihraba geçmeyi başardığımız için, bu kutlu eylemimizi tekbirle kutlarcasına Allahü Ekber deyip namaza duruyoruz. Her tekbir bir uyarıdır, bizi namaza/huzura çağırır. Fiziken namazda olduğumuz halde, gafletle huzurdan koptuğumuz her seferde bizi tekrar huzura çağıran uyarı cümleleridir. Tekbirle birlikte Beytullaha hem fiziken hem manen yöneliyoruz, her şeyimizle O’nun oluyoruz yani. Ardından namazın değişik yerlerinde tekrarlanan tekbirlerle bu bilinç hali diri tutulmaya çalışılıyor. Kıyamda, rukuda, secdede, ka’dede tekbir getirerek her halükarda Yüce Allah’ı büyüklüyor ve her durum ve konumumuzda O’nun büyüklüğünü tespit etmiş oluyoruz.
Tekbîrle başladığımız namaz kıyam ruknü ile devam ediyor. Kıyamda Allah'ın kelamından ayetler okuyoruz. Yüce Allah'ın birliğini, büyüklüğünü söyleyen ayetleri okuyoruz, akabinden "Evet gerçekten Allah en büyüktür" deyip tekbîrle rukuya varıyoruz. Kimi zaman cennet ve nimetleri anlatan ayetleri okuyor ve bu eşsiz nimet ve güzellikleri yaratan en büyüktür, deyip rukuya varıyoruz. Cehennem ve azap bildiren ayetleri okuduğumuzda ise, O'nun azamet ve büyüklüğünü hatırlayıp O'na sığınırken yine tekbîr diyoruz. Allah'ın güzel kulları kıraatimize konu olunca, onları yaratan ve onları koyduğu ölçüleriyle güzel kılan Allah'ın büyüklüğünü tescil etmek için; yahut kötülerden bahseden ayetlere geldiğimizde onların sahte güç ve görkemlerine karşı gerçek gücün Yüce Mevlaya ait olduğunu belirtmek için yine tekbîr getiriyoruz. Cennet umudu ve cehennem korkusuyla tekbire sığınıyor ve güvencimizi onunla sağlıyor ve gücümüze güç katıyoruz. Ve tekbir, secdelere varırken de secdelerden doğrulurken de tekrarlanmaya devam ediyor. Kısaca tekbirlerle, Allah'a karşı büyüklük taslayan şeytan, nefis ve insanlardan olan tüm müstekbirlerin kibir ve istikbarına son verip yegâne güç, kuvvet ve büyüklük kaynağının Allah olduğunu teslim ediyoruz.
Çünkü Yüce Kitabımız şöyle buyuruyor:
"Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. "
"Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, acizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamd ederim" de ve tekbîr getirerek O'nun şanını yücelt. "
"…Bütün bunlar, size doğru yolu göstermesine karşılık Allah'ı büyüklemeniz ve şükretmeniz içindir. "
O halde şimdi bize düşen, hayatımızı kuşatan tekbirin gölgesinde ve tekbir doğrultusunda, yalnızca Yüce Allah’ın büyüklendiği, O’nun hatırının her şeyden üstün tutulduğu Müslümanca bir hayat yaşamaktır. Allahü Ekber ve lillahil hamd.