Haşim Akın
Tohum Atan Pişman Olmaz
Biz büyükler kendimizden başkasını beğenmeyiz. Hele çocukları ve gençleri asla beğenemez ve onlar konusunda hep umutsuz fikirler taşırız. Gördüğümüz bazı kötü örnekler bize hep yön verir.
Sadece kendi çocuklarımızı beğenir ve severiz. Onlar çok iyidir. Bizim çocuklar melek gibidir. Her şeyin çok güzellini yaparlar, çok güzeline layıktır. Ama şu diğerlerini yok mu? Yaramaz çocuklar yok mu? Tüm kötülükler onlardan kaynaklanır. Hatta bizim melek gibi olan çocuklarımız yanlış yaparlarsa bunu mutlaka diğer kötü arkadaşları kandırmıştır. Onların adam olması mümkün değildir.
Bunu çok farklı meslek grubuna sahip yetişkinlerden duymak mümkündür. Üzerine alınması gerekenler zahmet olmazsa bu cümlelerin kendilerine ait olduğunu anlasalar da eleştirip laf söylemek yerine ellerini taşın atına koysalar ya...
Lise eğitimi kanunla zorunla hale gelmişti. O yıl aslında bir lisede öğrenci olmayı düşünen bir grup genç kanun gereği bir liseye kayıt olmak zorunda kaldılar. Onlar liseye kayıt olacak da hangisine? Aceleyle onlara okul bulmaya çalıştı yetkililer. İşte tam da bu ortamda İmam Hatip Ortaokulu olarak açılmış bir binaya lise bölümü ile açılıp 2 hafta sonra bu öğrencilerimizi kaydettik. Gerçekten çoğunluğu lise eğitimi almayı düşünmeyen ve kanun gereği dört duvarın içine hapsedilmiş(!) gençlerdir. Anlatılanları dinlememek ve anlattırmamak için yapmadıkları kalmadı.
Bir yıl sonra biz başka okula geçmek durumunda kalmıştık. Tabii ki aradan yıllar geçti. Bazı öğrencilerle görüşsek, kimiyle çarşıda, kimiyle pazarda selamlaşsak da çoğuyla irtibat koptu.
Geçen gün bir sınavda sürenin dolmasını bekliyorum. Uzaktan bir delikanlı önce gülümsedi. Sonra da selam verdi. Böyle uzaktan anlaşamayacak olunca gelip kendisini tanıttı. Yukarıda tanıttığım dönemin hayta gençlerinden birisiymiş. Elbette simayı tanımak zor oldu. Ancak ikimiz de maziden hatıralarımızı bulup çıkardık.
Okulu bitirmiş, üniversite okumuş, bir sürücü kursunda eğitmen olmuş. Sadece bir alanın eğitmeni değil kursun çok amaçlı aranan elemanı olmuş. Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle kendisini de sevdirince işleri açılmış. Kendisi öğrencilerine sadece araba kullanmayı öğretmiyor. Kendi deyimiyle “trafiği okumayı” öğretiyor.
Her halinden bir edep ve saygı vardı. Her biri değişik yerlerde hayata tutunmuş olan veya tutunma mücadelesi veren eski öğrencilerimizle uzaktan selamlaştık. O günlerde ders dinlememek yerine yaptıkları yaramazlıkları hatırlayıp ona üzülüyorlar. Daha iyi olamadıkları için kendilerini suçluyorlar. Bize iyi sabretmişsiniz diyorlar. Bu arada klasik bir imam hatip mezunu olarak da aralarındaki ilişki hiç kopmamış. Değişik vesilelerle buluşmalar da devam ediyormuş. Elbette sonucun güzel olması bizi mutlu bir eda ile gülümsetiyor.
Bundan önce birçok kez test edip doğruluğundan emin olduğum bir yargıyı bir kez daha dile getiriyorum. Bazı gençleri okul değil zaman eğitiyor. Ancak okuldan aldıklarını da asla unutmuyorlar. Bazı tohumlar kısa sürede meyve verirken, toprağa ekilen kimi tohumların meyveleri yıllar sonra gün yüzüne çıkıyor. Hiçbir emek de boşa gitmiyor.
Üstat;
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!” diyor ya...
Ancak ben anladım ki toprak utanmıyor ve asla utandırmıyor.
Biz bugünkü gençliği daha iyi anlayabilir, onları bizim gibi olma konusunda zorlamazsak çok daha çabuk adam(!) olacaklar. Hem onlar hem de biz mutlu olacağız.
Sevgili öğrencim H. D ile bir kez daha gurur duydum ve bir öğretmen olarak mutluluğumu yaşadım... Elhamdülillah.