Tuncay Güney dönmek istiyor
Ergenekon'un kara kutusundan mesaj var: Türkiye'yi, İstanbul'u çok özledim. İETT otobüslerine binmeyi özledim. Kuru fasulyeyi özledim. Gelsem bir şey olur mu bana?
THY uçağı ilk kez Kanada'nın Toronto kentine indiğinde, aklımın bir yerinde Tuncay Güney ismi vardı. Ergenekon yapılanmasıyla ilgili ifadeleri ve açıklamalarıyla olay yaratan, zaman zaman kafaları karıştıran Güney acaba şimdi ne yapıyordu?
Doğrusu bu, Kanada'ya birlikte gittiğimiz birçok gazetecinin de cevabını merak ettiği bir soruydu. Hatta biri şöyle diyordu: "Acaba elinde yeni belge, bilgi var mı?"
90'lı yıllardan tanıdığım Güney'in elinde yeni belge var mı, yok mu bilmem ama ben daha çok kime hizmet ettiğini, Kanada'da nasıl yaşadığını, ailesiyle ilişkilerinin nasıl olduğunu, Türkiye'ye dönüp dönmeyeceğini merak ediyordum. Tabii bu arada asker sivil ilişkilerinin geldiği nokta hakkında ne düşündüğü de ilginç olabilirdi.
Toronto'ya gidişimizin ikinci günü Güney'i arayıp "Bir kahve içebilir miyiz?" dedim. Cevabı kısa oldu: "Tabii, memnuniyetle. Ne zaman buluşalım?"
Hemen bir Starbucks'ın adresini veriyor, sözleştiğimiz saatte oraya gidip bir kahve alıyorum. Kısa süre sonra Güney'in, o tipik siyah takım elbiseli haliyle bana doğru gülümseyerek geldiğini görüyorum. Yanında yine kendisi gibi siyah takım giyinen biri daha var; sonradan haham olduğunu öğreniyorum.
Beni bir Yahudi Vakfı'na davet ediyor. Birlikte biraz yürüdükten sonra binaya giriyoruz. Sade ve sakin bir mekân. İçeride sadece bir kişi var. Toplantı masasının bulunduğu küçük bir odaya giriyoruz. Masanın bir köşesine Güney, diğerine ben oturuyorum. '
Parasız değilim'
Önce havadan sudan sohbet ediyoruz. İlginçtir her konuşmamızı yanımızda oturan hahama çeviriyor.
Ben Kanada'da nasıl bir yaşamı olduğunu soruyorum; o da Türkiye'yi merak ediyor.
Daha konuşmanın başında "Türkiye'ye dönersem ne olur?" diye soruyor. Soruya soruyla cevap veriyorum: "Dönmek istiyor musun?"
Tam bir gurbetçi özlemiyle konuşuyor:
"İstemez miyim? İnsanın memleketi gibisi yok. New York'ta çok güzel bir hayat yaşadım. Burada da rahatım yerinde. Ama yine de Türkiye'yi, İstanbul'u çok özledim. İstanbul'da İETT otobüslerine binmeyi özledim. Kuru fasulyeyi özledim. Gelsem bir şey olur mu bana? Şu anda hukuki hiçbir sorunum yok."
Güney'in gelmesinin nasıl bir sonuç yaratacağı konusunda doğrusu hiçbir fikrim yoktu. Hukuki sorunlardan çok siyasal sorunlar olabileceğini söyleyip, diğer sorulara geçtim.
"Türkiye'de ailenle aran nasıl? Onlarla görüşüyor musun?"
Güney biraz iç geçirerek cevap veriyor: "Bir tek anam var. Onunla arada bir telefonla konuşuyorum. Ağabeyimle zaten çok eskiden yollarımız ayrılmıştı. Hiç görüşmüyoruz. Anamı çok özlüyorum."
Güney'in Kanada'daki yaşamıyla ilgili Türkiye'de çok şey yazıldı, konuşuldu. Hatta parasızlığından bile söz edildi. Gerçekten bu doğru muydu?
Güney çantasından belgeler çıkartarak bu soruyu cevaplıyor. Kanada'daki güçlü bir Yahudi firmasında çalıştığını ve ayda eline geçen paranın yaklaşık 5 bin Kanada doları olduğunu söylüyor. Bunun 1200 dolarını ev kirası olarak ödüyor, geriye kalanıyla da rahat bir yaşam sürdürüyor.
Konuşmaya kısa bir ara verip dışarı çıkıyoruz. Türkiyeli genç biri Güney'i tanıyor. Kanada'da öğrenci olan Diyarbakırlı gence Güney hakkında ne düşündüğünü soruyorum.
"Tuncay Bey'i merak ve ilgiyle izliyorum. Biraz kafamız karıştı ama ben sonuca bakıyorum. Türkiye'nin demokratikleşmesine kim katkı veriyorsa iyi bir şey yapıyor demektir benim için."
Bu cevap Güney'i mutlu ediyor. Tekrar konuştuğumuz vakıf binasına dönüyoruz. Bir saate yakın sohbet ediyoruz. Son gelişmelerden MİT'le ilişkisine, Almanya'nın Türkiye'deki rolüne, birçok konuda yine ilginç şeyler söylüyor. Güney'in bu sorulara cevaplarını da yarın yazacağım.
Mahmut Övür - Sabah