Mustafa Yiğit
Türkiye nereye gidiyor…
“Nerden başlasam, nasıl anlatsam” der, ünlü bir şarkımız.
Biz de nerden başlasak diye düşünüyoruz…
Türkiye’ye nereye gidiyor, bizi neler bekliyor?
Aslında bir umut yazısı yazmak isterdim.
Ama ortada umut yazısı yazmayı gerektirecek hiçbir şey yok.
Bilakis her şey gittikçe kötüye gidiyor.
Ekonomi çökmüş durumda.
Enflasyon, çift haneyi gördü.
Sokaklar işsizlikten bıkmış, bezgin gençle dolu.
Dolar aldı başını gidiyor.
Borsa çöktü.
Cari açık, son yılların en kötü göstergelerine ulaştı.
Neredeyse her gün zam haberiyle uyanıyoruz.
Elektrikten, doğal gaza, ulaşımdan eğitime pek çok şey zam rekoruna koşuyor.
Belediyelerden, Sosyal Yardımlaşma Fonundan erzak, yiyecek, içecek, yakacak yardımı alanların sayısı gün geçtikçe artıyor.
Makul bir akla sahip insan bilir ki, yiyecek, içecek, giyecek, yakacak yardımı alan vatandaş sayısı artıyorsa, gittikçe fakirleşiyor demektir bu toplum.
İşte bu nedenle, söz konusu yardımları iyi bir icraatmış gibi anlatanları anlamakta zorlanıyoruz açıkçası.
Bütün bu kötü tabloda dünya krizinin payının olduğu muhakkak.
Ancak yaşanan tek şey ekonomik çöküntü değil.
Sosyal, kültürel hayattaki çöküş de had safhada.
Boşanmalar, kadın ve çocuk istismarı, Türkiye’nin hiç alışık olmadığı cinayetlerle ilgili haberler her gün gazete sayfalarını işgal ediyor.
Bütün bunlar bir kenara, unutmaya yüz tuttuğumuz bir felaket de tekrar başımıza bela olmuş durumda.
Evet çok çektiğimiz çok canımızın yandığı terör yeniden hortladı.
Neredeyse her güne bir şehit düşüyor.
Ancak Türkiye’deki ekonomi yönetiminin, merkezi yönetimin bu konularda ciddi kafa yorduğuna inanasımız gelmiyor.
Her gün komisyonlar toplanıyor, zirveler yapılıyor, tedbir paketleri açıklanıyor.
Ancak ne sosyo-ekonomik çöküntüye, ne de teröre çare bulunduğuna dair en küçük bir belirti bile yok.
Sadece vaadler var ortada.
Aç, açıkta olan vatandaşlar, batan, kepenk kapatan esnaflar, şehit oğlunun arkasından gözyaşı döken analar, bacılar ise somut icraatlar beklemekte.
Ve hep bir ağızdan haykırmaktalar:
Ey bizi yönetenler, çelik çomak oynamayı bırakın da, somut bir şeyler yapın!
Çünkü siz değil biziz, babasından utana sıkıla para alan, her gün işsizlikten bunalıma girmiş çocuklarımızla aynı evi paylaşan.
Çünkü siz değil biziz, baba yadigârı ekmek kapımıza, tezgâhımıza kilit vurup, kös kös evin yolunu tutan.
Çünkü siz değil biziz, bunca yaşa getirdiğimiz, gözümüz gibi baktığımız evlatlarımızı gözyaşlarıyla toprağa gömen.