Fatıma Nur Mücevher
Ufuk Çizgisi“…
“…yüz üstü yere düşen bir çocuğun kanamış dizleriyle annesinin yanında soluğu alması.
-Öpeyim, şimdi geçer acısı.
Hakikaten geçerdi zira öpen anne idi.”
Çocuktum, büyümenin aklıma gelmediği zamanlardı. Düşlerimiz vardı rüyalarımızı süsleyen. Büyüklerimizin soba başında anlattığı hikâyeleri hayal ederdik ve hayal ettiklerimiz gecemizi süslerdi “rüya” adı altında.
O kötü zihin algısı yani televizyon evimizi henüz işgal etmemişti. Bu bizim için yada benim için avantaj imiş. Her ne kadar o dönemde bunu anlayamasam da şu an net ve belirgin bir şekilde anlıyorum ki hakikaten “bazı şeylerin olmaması, olmasından daha hayırlı imiş.”
Ağabeylerimin İmam Hatip’li olması hasebiyle anlattıkları “Peygamberimiz(s.a.v.)’in Uhud harbindeki mücadelesi bize örnek olmalı. Teslimiyet önemli.” Ablamın ev işlerini yaparken dinlediği ezgiler “ Hak ve batıl kavgası bu! Uyduruk bir savaş değil… Kardeşinin gözünde parıldayan yaş değil!” Benim çocukluğumda vakit namazlarının ardından Çeçenistan’a dua edilirdi. Komşunun Tv.’sinden takip ederdik haberleri. Annemin ve babamın vakit namazı geçmesin diyerek işlerini yarım bırakması ve bulduğum ilk fırsatta dedemin yanında soluk aldığım ve her gidişimde merceği kalın gözlüğüyle okumaya çalıştığı Mealli Kur’an-ı Kerim’i yada Hadis-i Şerif kitabı veya 4 Halife kitabı… Şöyle derdi dedem “Gel kızım, gel bir de sen oku şurayı” sesli bir şekilde okurdum ve dedem hemen arkasına eklerdi “büyüyünce sen daha çok oku tamam mı? Bak unutma biz iman etmiş kişileriz.”
İşte bunlar bir çocuğun ruhunu besleyen dolayısıyla hedefler koyan hareketlerdi. Sanıyorum şöyle demem daha doğru olacak; çocukluğumu, ruhumu besleyen en güzel nimetlerdi.
Şimdilerde yetinmeyi bilmeyen çocuklar, okumayı sevmeyen gençler ve umudu körelmiş bir nesil inşa ediliyor. Moda dergileriyle beslenen kızlarımız, Tv.’lerdeki diziler hasebiyle dejenere olan aileler ve gelecek için neler yapılabilir düşünceleri? Çelişkiler, çelişkiler, çelişkiler…
Biz çocukluğumuzda toprakla oynardık şimdi çocuklar tabletlerle oynuyor, gençlerimizse birbirlerinin hayatıyla…
Yanlış giden ve kökten değişmesi gereken b ne çok şey var değil mi? Mesela bahane üretmeksizin “eğitimin aile de başladığı gerçeği!” tabii bu eğitimin hal ve hareketler dolayısıyla örnek olarak olması gerektiği.
Hakikaten bir neslin ıslahı için çalışmayı hedefliyorsak önceliklerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Önceliğimizde “ailemiz, çocuklarımız, gençliğimiz” yoksa sanırım biz temeli yanlış olan bir şeyin dalı ve budağı ile oyalanıyoruz demektir. Ufuk çizgimizin daha parlak, daha güçlü ve daha sarsılmaz olmasını istiyorsak önceliklerimizi gözden geçirmeli ve hastalıklı kısımları tedavi etme yoluna gitmeliyiz. Aile kavramını “ahlak ve maneviyat” ile desteklemeliyiz. Tabii bununla birlikte aile içi iletişimimizi güçlendirmeliyiz. Hazır aile ve iletişim demişken
Prof. Dr. Nevzat TARHAN Hocamızın “Aile Okulu” kitabını okumanızı tavsiye edebilirim.
Bir neslin inşası bir ailenin kurtuluşuyla olacaktır ve unutulmamalıdır ki; Çocuğun örnek kitabı anne ve babasıdır hatta ilk okuduğu kitabı.
Selam ve dua ile…