Haşim Akın
Ümmet-i Muhammed
Bir namaz sonrası “Ümmet-i Muhammed, Ümmet-i Muhammed…” Diyerek musafaha yapmıştık. Müslümanların bir birlerine olan sevgi gösterileri konusundaki hadis-i şerifleri okuyarak, dost olduk. Bize yaptığı duaları almak için, kamyonla para ödemeniz gerekirdi. Hem de yorucu bir günün sonunda olmuştu bunlar.
Sonra bir daha buluştuk. Yanımda “Ümmet-i Muhammed” tarafından tevdi edilmiş emanetlerden bir miktarını ona hediye ettim. Gerçi onun böyle bir hediye beklentisi yoktu ama bir karşılık vermek, yardım elinin sıcaklığını hissettirmek gerekti. Ondan ülkemiz için dua etmesini istemiştim.
Geçen günlerde gene gelmiş. Merdivende karşılaştık. Aslında karşılaşmadık, buluştuk. Adımı da unutmamıştı ve adımla hitap ederek kucaklaştık. Ben onun adını hatırlamakta zorlansam da özelliğini unutmamıştım. O, unutulması zor bir insandı zira… Ben, onun adını “ÜMMET-İ MUHAMMED AMCA” koymuştum. Türkiye’de olan darbeyi duymuş. Konu hakkında yüzeysel bilgisi var. Kim kime ne yapmış, amacı neymiş, kim nasıl destek vermiş? Bunları bilmiyor. Bildiği bir şey var. O da uzaklardaki hâmi bir el olan Türkiye’de sıkıntılar var.
Darbe sonrası nasıl olduğumuzu merak etmiş ve özel ziyarete gelmiş. Gözlerimizin içine bakarak ilk muhabbetimizi gerçekleştirdik. Neyse ki Kasım uzak değildi de tercümanlığımızı yaptı.
Önce geliş sebebini açıkladı. “Hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde, Allah’ın arşının gölgesinde yer bulacak yedi sınıf şanslı insandan bir grubun da birbirini sadece Allah rızası için seven iki kimse” olduğunu söyleyerek başladı. Bolca da dua etti. Önceki görüşmememizde ben ülkem için dua istemiştim. Buna çok hayret ettiğini, yolda gideren bunu düşündüğünü söyledi. Bir kişinin ülkesi için dua etmesini garipsemiş meğer… Ve bolca dua ettiğini de ekledi.
Yaşına ve ülkenin sosyal şartlarına bakıldığında çok da tahmin edilmez ama Türkiye’deki darbeyi o gün duymuş. Bırakın gidip görmeyi, haritada bile yerini bulamayacağı kardeşleri için nasıl namaz kıldığını ve dua ettiğini samimi gözleri ve diliyle anlattı. O gün dua etmiş, Türkiye için Kur’an okumuş.
Biz de ülkemizin bulunduğu durum için hamt ettik. Burası gibi çok farklı coğrafyalardan arşa yükselen dualarla iyi olduğunu söyledik. Gözlerinin içinde ayrı bir sevinç parladı. Sanki uzaktaki babasından veya evladından haber alıyormuş gibiydi… Yüreğine su serpilmiş bir çilekeşin hali vardı… Tekrar dua ederek ayrıldık.
Elbette sadece bu değildi dua eden. Bundan başka da bildiğimiz veya bilmediğimiz başka dualarda var. Ama ümmet-i Muhammed amcamın dua aşkı bir başkadır.
Dünyanın öbür ucunda sizi merak eden ve size özel dua ettiğini söyleyen birinin olması gerçekten çok güzel bir his... Belki de asıl olması gereken bu duaya layık olabilmek. Önündeki haritadan asla yerini bulamayacağı bir ülke için yapılan bunca dua varken, karşılık beklemeden oluşmuş böylesi bir koruma kalkanına rağmen neden tuzak kurmaya çalışılırlar ki?