Veli NURULLAHOĞLU
Konya’nın iş dünyasında, siyasetinde ve spor camiasında var oldu. Özellikle de siyah-beyazlı Konyaspor döneminin unutulmaz ismi...
Konya'nın meşhur ve meçhul yüzleri
VELİ NURULLAHOĞLU
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
Aslen Taşkentli olan ve 1928-29’lu yıllarda bu ilçeden Konya’ya gelip yerleşen Nurullahoğlu ailesinin örnek, beyefendi, başarılı, sevilen ve sayılan bir üyesi Veli Nurullahoğlu babasından devraldığı ticarette, demir, çimento, kereste, inşaat ve taahhüt işlerinde zirveyi yakalarken siyasette de Demokrat Parti çizgisinde kısa süreli de olsa görev yapmış. KTO Meclis Başkanlığı’nın yanı sıra yer aldığı tüm sosyal işlerdeki başarısı ile takdir toplayan. hayırsever iş adamı, özellikle siyah-beyazlı Konyaspor’daki kulüp başkanlığı ile şehrimiz hayatına damgasını vuran bir kişilik.
MİNİK VELİ SEKİZ ÇOCUKLU AİLENİN BEŞİNCİ ÇOCUĞU OLARAK DÜNYAYA GELİR
Veli Nurullahoğlu 4 Ağustos 1939 günü Konya’nın Çaybaşı mahallesindeki evlerinde dünyaya gözlerini açar. Minik Veli baba Ahmet, anne Zahide hanımın beşinci çocuğu olarak dünyaya gelir. Aile ilerleyen yıllarda dünyaya gelecek diğer kardeşlerle sayı olarak oldukça kalabalıklaşacaktır. Ahmet ve Zahide hanımın beş erkek, üç kız çocuğu dünyaya gelir. Bunlar sırası ile Nuri, Ayşe, Mehmet, Nezahat, Ali Haydar, konuğumuz Veli ile İbrahim ve Fadimedir.
NURULLAHOĞLU AİLESİ 1928–29’LU YILLARDA TAŞKENT”TEN KONYA’YA GÖÇER
Nurullahoğlu ailesi aslen Taşkentli. 1928-29’lu yıllarda dede Mehmet Nurullahoğlu büyük bir ihtimalle kendisi ve aile fertlerine daha iyi bir iş ortamı sağlamak için Taşkent’ten kalkarak Konya’ya gelir. Dede Mehmet Nurullahoğlu Konya’da uzun yıllar ticaret ile uğraşmış, manifaturacılık yapmış. Sadece bu işle kalmamış, mesela yine o yıllarda şehirde çok revaçta olan kaşıkçılık işini de yapmış. Tabii ilerleyen yıllarda başka ticari işlerle de uğraşmış. Yine 1930’lu yıllarda Aziziye camisinin köşesinde Dede Mehmet Nurullahoğlu’nun dükkanı varmış.
AİLE FAHRUNİSA MAHALLESİ’NDE ESKİ BİR KONAKTA YAŞAR
Veli Nurullahoğlu”nun doğup büyüdüğü evi, mahallesini, o yılları isterseniz kendisinin ifadeleriyle okuyalım: Bizim mahallemiz olan Fahrunisa mahallesi o günler için hane sayısı ve mevcudu ile Konya’mızın en büyük, en görkemli mahallesiydi. Bizim evimiz bahçeli bir evdi. 15 bin metrekarelik bir arazisi vardı. Burayı tabii dedem almış 3 katlı bir eski konaktı. Biz aile olarak da oldukça geniş bir aileyiz. Kardeşlerden sadece ailenin ilk çocuğu olan abimiz Nuri Taşkent’te doğmuş. Biz, yani diğer yedi çocuksa Konya’da doğduk. O günün şartlarında bizim evde şöyle bir düzen vardı. Yani evlenen kardeş evden ayrılıyor gidiyordu. 5 oğlan kardeştik.
TAŞKENT’TEN GELEN HEMŞERİLERİMİZ HEP BİZİM EVDE KALIYORLARDI
Bir de o yıllarda vatandaşlarda otel adeti yoktu. Yani Taşkent’ten, köyden gelenler hep bizim evimizde kalırdı. Evimiz adeta hiç boş kalmazdı. Gelen misafirler hepsi bizde kalır ve ağırlanırdı. Babamlar misafirlerin bizde kalıp ağırlanmalarından çok büyük mutluluk duyarlardı. Zaten o zamanlar için Konya’ya gelip bizde kalanların yüzde sekseni hasta oldukları için tedavi olmak için Konya’ya gelirlerdi. Onun için dedem, babam ve annemler bu işten büyük zevk alırlardı.
BABAM DEDEM VEFAT EDİNCE KERESTE DEMİR ÇİMENTO TİCARETİNE BAŞLADI
Babam dedemin vefat ettiği sene kereste, demir ve çimento ticaretine başlamıştı. Biz de 1958 yılında babamın kurmuş olduğu kollektif şirketin yöneticisi olduk. Belki de bu yüzdendir, lise tahsilimi bile yarıda bırakarak ticaret ile uğraşmaya başladım. Bu tabii büyük hataymış. Öğrenimimizi yarıda bırakmamamız gerekirmiş, ama bunu o zamanlar bize söyleyen olmadı.
AİLE ŞİRKETİMİZ NUR KOLLEKTİF 1958’DE KURULDU
1858 de aile şirketi olarak Nur Kolektif şirketi adı altında beş kardeş ortak bir şirket kurmuştuk. Zaten o yıl ben de Konya Lisesi’nde öğrenciydim. Öğrenciyken şirket kurulduğu için bana ticaret daha çekici geldi, okulu bıraktım ve kendimi tamamen ticarete verdim. Artık ben de demir, çimento, taahhüt ve inşaat işi yapıyordum. Uzun yıllar da bu işi yaptım. Konya’mıza da büyük eserler kazandırdık. Mesela en son yaptığımız iş Meram Yeni Yol’daki eski SSK Hastanesi ya da şimdiki adıyla Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Burayı da 1963 yılında yapmıştık. Tabii Türkiye genelinde de büyük hizmetler yaptık. Mesela Konya-Afyon, Karaman-Mut karayollarını da firma olarak biz yaptık.
BABAM VEFAT EDİNCE BEŞ KARDEŞ KENDİ ŞİRKETLERİMİZİ KURDUK
Babam 1967 yılında vefat etti. Şirketimiz 70 yılına kadar devam etti. 1970 yılında ise biz kardeşler olarak ayrı ayrı şirketler olarak çalışmalarımızı sürdürdük. Aslında kardeşlerimizle birlikte yapı olarak şirket içerisinde çok güzel bir ekip oluşturmuştuk. İçimizde sanat okulu mezunu, hukukçu, inşaat mühendisi vardı; iyi bir ekol olmuştuk. Ancak şirketi fesih ettik. 5 kardeş ticaretimizi ayrı ayrı devam ettirdik. Ben yine kendime ana meslek olarak demir ve inşaat malzemeleri seçtim. Kardeşler olarak da ticarette hiç birimiz diğerinin sektörüne girmedik. Birbirimize engel olmadık.
HASTALIKTA, SAĞLIKTA İNSANLAR KOMŞULARINA 40 GÜN YEMEK GÖTÜRÜYORDU
Çocukluğumuzda unutamadığım, bugün düşündüğümde etkilendiğim güzel hatıralarım oldu, mutluyduk. Mesela akşamları emsal arkadaşlar ile evlerimizde oyunlar oynardık. Ayrıca herkesin evi genelde bahçeliydi, gündüzleri de bahçelerimizde oynardık. Eskiden gerçekten bir samimiyet vardı. Aileler, hastalıkta, sağlıkta, düğünde, dernekte, ölümde birbirlerine candan yardımcı olurlardı. O eve 40 gün yemek götürülürdü. İnsanlar komşuları için fedakârlıklar yaparlardı. Fazla bir eğlencemiz yoktu ama yaşantı güzeldi. Okul arkadaşlarım ile çok güzel bir yaşantımız vardı. Mesela Karma Ortaokulu nerede ise Konya’nın tek ortaokulu idi. 400 küsur öğrenci mevcudu vardı. Ve bu kadar öğrencinin yüzde sekseni birbirini tanırdı. Bu büyük bir mutluluktu. Yine haftanın belli günlerinde komşularla otururduk. Çeşitli cemiyetlerde çalışırdık. Hiçbir zaman mümkün mertebe birbirimizi kırmazdık.
NECATİ BEY İLKOKULU ESKİ EVDEN BOZMA
BİR KONAKTI
Necati Bey İlkokulu’na gittim. Naci Bey öğretmenimizdi Sıraç Aydın Taşbaşı ise okul müdürümüzdü. İlkokulumuz çok kırık dökük bir bina idi. Toprak dökük bir bina idi. Eski evden bozma bir konaktı. İlkokul yıllarında gerçekten fazla bir şey yaşamayan, ama mutlu olan bir öğrenciydim. Defteri kitabı olmayan, üstü başı düzgün olmayan, hatta takunya ile okula gelen, lastiği bulup mesti olmayan arkadaşlarımız vardı. O yıllar zor yıllardı. Yol yoktu bel yoktu. Okulun merdiveni tahtadandı, kırılacak diye merdivenden kalabalık halde inmeye korkardık. Yaşantımız mutluydu ama imkânsızlıklar çoktu.
KARMA ORTAOKULUNDA KIŞIN PALTO GİYEN ÖĞRENCİ ÜÇÜ DÖRDÜ GEÇMEZDİ
Karma Ortaokulu’ndayken de aynı şeyler yaşandı. Okulun ikinci yılında kışın üzerinde palto giyen öğrenci sayısı üçü dördü geçmezdi. Okul müdürümüz İsmail Oğuz Çürüş beydi. O zamanlar kep giymeyi unutup okula gittiğimiz zaman bizi okula almazlardı. Biz de bahçeden birbirimize kep atar öyle sınıflara girerdik. Tıraş olma mecburiyeti vardı. Bir beden eğitimi öğretmenimiz vardı, herkes ona boyacı derdi, çünkü arkadaşlar onu topu boyarken görmüşler, bu ismi koymuşlar, o yüzden de Saadettin beye boyacı derdik.
İLK SPORCU LİSANSIM SELÇUKSPOR’DA BASKETBOLDA ÇIKTI
O günkü spor faaliyetleri bugünkünden çok daha etkiliydi. Hentbol, voleybol branşlarındaki okul maçları çok çekişmeli geçerdi. Sanat Okulu ve Ticaret Lisesi’nin orta kısımları ile yaptığımız maçlar kıran kırana geçerdi. Hentbol ve basketbol branşları o zamanlarda çok revaçtaydı. Basketbolde Kemal Kaya ve Süleyman Selim vardı. Bunlar daha iyi sporcu idiler. Benim ilk lisansım1953–1954 yıllarında Selçukspor’da basketbolde çıktı. O zamanlar spora karşı büyük ilgim vardı. Şehir stadı da bizim okulun karşısındaydı. Coğrafya ve tarih derslerine ilgim vardı. Matematik ve geometri dersleri ise sevmediğim derslerdi. Öyle parlak bir öğrenci değildim. Sabahleyin babamla evden çıkar, ben okula, babam dükkana giderdi. Larende Caddesi’ndeki kereste dükkanımız okula yakın olduğu için öğlen okuldan çıktığım zaman dükkana gider, akşam da dükkandan eve babamla birlikte giderdik. Ticaret o zamanlar bana çok cazip geliyordu.
ŞİRKET KURULDU DİYE KONYA LİSESİ İKİNCİ SINIF ÖĞRENCİSİYKEN OKULU BIRAKTIM
Karma ortaokulundan sonra Konya lisesine gittim.1955-1956 eğitim yılında ikinci sınıftaydım şirketi kurduğumuz için okulu bıraktım. Bunu daha önce de söyledim. Bu bir hata imiş. Ama kimse bu konuda bize yardımcı olup oku dememişti.
ASKERLİĞİMİ NATO’DA TÜRK, AMERİKALI VE YUNAN
SUBAYLARIN YANINDA YAPTIK
1960 yılında askere gittim. Askerliğimi İzmir NATO karargahında yaptım. Askerde NATO’nun yapısını gördük. Başımızda Amerikalı üs komutanları vardı, bulunduğumuz alan Amerikalı generallere aitti. Aynı zamanda burada Yunanlı generaller de vardı. Onların bulunması bizim ağrımıza gidiyordu, yani NATO’nun yapısı o zamanki asker halimizle bize ters geliyordu. Amerikalı subayların Türkiye’de olması, Amerikalı ve Yunanlı askerlerin bizden ayrı yatakhanelerde kalması, gazinolarda yemek yemeleri bizim gerçekten ağrımıza gidiyordu, fakat Türk askerinin yapısı, düzenliliği ve kuvveti onlardan çok farklı idi. Albay rütbesindeki subaylarımız en az üç lisan biliyorlardı. Biz de elimizden geldiği ölçüde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne layık olmaya, iyi olmaya özen gösteriyorduk. Çok güzel giyiniyorduk. Özel bir hastanemiz mevcuttu.
ASKERLİK DÖNÜŞÜ TOMRİS HANIMLA EVLENDİM
Askerlik dönüşü şirkete, müteahhitlik işlerine devam ettim 1967 yılında babam vefat edince 1970 yılına kadar şirketin ticareti devam etti. Daha sonra yine söylediğim gibi kardeşlerimle şirketten ayrıldık. 1968’de evlendim. Eşim Akörenli bir albayın kızı olan Tomris hanımdı, bu evliliğimizden halen üniversitede öğretim üyesi olan kızım Hülya, iktisatçı olan oğlum Mehmet Akif ve halen Antalya’da bulunan hukukçu kızım Nazlı dünyaya geldi. Bu çocuklarımın evliliklerinden de iki torun sahibi dedeyim.
TİCARET VE SOSYAL HAYAT DEVAM EDERKEN SİYAH BEYAZLI KONYASPOR KULUBÜNE BAŞKAN OLDUM
Ticari işlerim ve sosyal hayat devam ederken 1967-68’de Konyaspor’a başkan oldum. Bu başkanlığım ve daha sonrada yine Konyaspor’da yöneticiliğim uzun yıllar devam etti. Konyasor’da en son yöneticiliğim Vali Kemal Katıtaş’ın bizi göreve çağırdığı ve Başkanlığı Mustafa Bülbül, benim de bu yönetimde başkan vekilliği yaptığım dönemdi. O zamanlar başkanlık ve yöneticilik yapmak gerçekten çok zordu. Kulüp birkaç yönetici arkadaşın fedakârlığında ve omuzlarındaydı. Öyle anlar geldi ki takımı deplasmana gönderecek parayı bile son anda temin ettiğimiz oldu.
KONYASPOR OLARAK İDMANYURDU İLE ÇOK BÜYÜK REKABETLER YAŞADIK, AMA BU ANLATILMAZ ANCAK YAŞANIR
Biz Konyaspor kulübü olarak İdmanyurdu kulübü ile çok büyük bir rekabet halinde idik. Bu büyük rekabet kelimelerle anlatılmaz, ancak yaşanır. Bu rekabet tatlı çekişmeydi ve doğrusunu söylemek gerekiyorsa bize ayrı bir zevk veriyordu. Kutuplaşma o tatlı rekabeti doğuruyordu. İdmanyurdu kulübü maddi yönden bizden güçlüydü, ama taraftar sayısı, halkın sevgisi bize daha fazlaydı. Bu rekabet öyle anlamlıydı ki Allah rahmet eylesin o dönem İdmanyurdu kulübü olan Nuri Küçükköylü abim ile bizi futbolcu transferinde bile karşı karşıya getiriyordu.
İDMANYURDLU ALİ DİLİŞEN’İ KAÇIRARAK KONYASPOR’A
TRANSFER ETTİK
Hiç unutamadığım bir transfer vardı. İdmanyurdu’nda çok başarılı olan Ali Dilişen diye bir futbolcu vardı, onu transfer etmek istiyorduk. O zaman bekârdım. Bizim arkadaşlar Ali’yi kandırıp kaçırmışlar, sabah bana haber verdiler. Ali’yi aldım ve Çaybaşı’ndaki evimize getirdim, onu evimizde misafir ettim, onunla konuşarak kendisini bizde oynaması için ikna ettim. Bu kararı vermesi o rekabette çok zordu tabii. Onu Konyaspor kulübüne transfer ettik ve bizim lisanslı sporcumuz oldu.
BEN BAŞKAN OLUNCA KONYASPOR’U İLK DEFA BASKETBOLDA ŞAMPİYON YAPTIK
Bir de ben başkan oluncaya kadar basketbolde hep İdmanyurdu başarılı olmuştu. İdmanyurdu o dönemlerde hep başarılı oluyordu. O zaman basketbolda de mücadele kıran kırana geçiyordu. Konya’da çok başarılı, basketbole yatırım yapan kulüplerimiz vardı. Bizim taraftarımız ise bu alanda başarıya adeta susamıştı. 1969-70 sezonunda biz İdmanyurdu’nu da yendik ve uzun yıllar sonra Konyaspor olarak basketbolda şampiyon olduk.
KONYASPOR İDMANYURDU REKABETİNDE ZAMAN ZAMAN DOZUNU KAÇIRSAK DA ÇOK TATLI OLUYOR, BİZ YÜK GÖRMÜYORDUK
Bu rekabetin tadını dozunu, kaçırdığımız anlar olsa da bize yük olarak gelmiyordu o yönleri, çok tatlı oluyordu. Bizim takımımızın o zamanlar yüzde doksanı Konyalı idi. İlk onbirde Konyalı olmayan iki oyuncumuz vardı, bu yönden şanslı olmamızın sebebi de Konyalı çocuklar maddi yönden transfer dönemlerinde bizi fazla yormuyorlardı. Çetin Taşpınar kaptan, Ali Büyükbayram bizim futbolcularımızdı, çoğu zaman Ali ve Çetin kendi ceplerinden bile para vererek takımla ilgilenirlerdi. Bir de o zamanlar kaleci Talat vardı. Üçü de yönetici gibi çalışıyorlardı. Takımın yükünü çekerlerdi.
ÇOK BAŞARILI İSİMLER YÖNETİCİLİK YAPIYORDU
Yönetim kurulunda Oğuz İyioldu, Toprak İskan Müdürü Necdet bey, Nami Hıdır, Ahmet Öztürk, doktor Mehmet Canonat, Yusuf Türk bey, Eşref Eşrefoğlu, avukat Ahmet Onocak, Oğuz Tütüncü, Mehmet Mert, Ali Gözönü, Abdullah Koşucu gibi ve şu anda adını hatırlayamadığım çok değerli arkadaşlarımız, ağabeylerimiz vardı.
EŞREF EŞREFOĞLU ARABA VAPURUNDA BİR MİLLİ PİYANGO BİLETİ ALMIŞTI
O zamanlar İstanbul kulüpleri ile aynı grupta idik, Üsküdar’a gidiyorduk, arabalı vapur ile karşıya geçecektik. Galata veya Feriköy ile maçımız vardı. Maçın oynanacağı Pazar günü sabahı erkenden Eşref Eşrefoğlu, Ömer Armağan, Nami Hıdır, Yusuf Türk ve ben arabaya binerek erkenden yola çıkmıştık. Üsküdar’a geldik, maçın başlamasına daha dört saat vardı, araba vapuru ile karşı tarafa geçecektik Ama sıra bize gelip vapura binip karşıya geçtiğimiz zaman maç oynanıp bitmişti bile. Karşıya geçmek için tam dört saat beklemişiz. Eşref Eşrefoğlu abimiz arabaların arasında sürekli olarak dolaşan ve “bugün son gün bu akşam çekiliyor” diye bağıran milli piyangocudan bir bilet aldı ve bize dönerek “bu bilet Konyaspor”u kurtaracak” dedi. Biz takımın yanına gittik, maçı 1-0 kazanmıştık. Konya’ya dönerken Uzun Tarla diye bilinen mola yerinde kafile olarak mola verdik, yemek yedik. Eşref bey Nami beye bileti vererek bir şey çıkıp çıkmadığını öğrenmek istedi. Nami bey bilete baktığı zaman bu biletin bir hafta önceki çekilişin bileti olduğunu söyleyivermişti.
İDMANYURDU’NUN KURULMASI FARUK SÜKAN’IN GÜCÜ
VE KUDRETİ İLE OLMUŞDU
Bizden sonra İdmanyurdu’nun kurulması merhum Faruk Sükan’ın siyasi gücü ve kudreti ile oldu. Rekabet iyiydi mesela bizim bir İdmanyurdu maçını Futbol Federasyonu Eskişehir’e aldı. O zamanki rekabeti düşünebiliyor musunuz aynı şehrin iki takımı karşı karşıya gelecek. Ama o maç rekabetten korkulduğu için o şehirde değil, federasyonun kararı ile başka bir şehirde oynanıyor.
KONYASPOR İDMANYURDU BİRLEŞMESİNDE BİZ KONYASPOR OLARAK HİÇ TAVİZ VERMEDİK, HATTA BEN RAZI OLMADIĞIM İÇİN KONYA’DAN AYRILDIM
Konyaspor ve İdmanyurdu’nun birleşmesinde biz hiç taviz vermedik. En son olarak Konya basınının gayretleri ile bir araya gelindi. İsim Konyaspor olacaktı, bu tartışmasızdı zaten. Renkleri de biz yeşil-siyah olarak kabul etmiştik, ben o birleşmeye razı olmadığım için Konya’yı terk etmiştim Görüşmelerde bulunmadım. Daha sonra biz kabul etmememize rağmen renkler bilindiği gibi yeşil-beyaz olarak tescil edildi.
İKİ KULÜBÜN BİRLEŞMESİ İÇİN 68’DE FEVZİ HALICI VE ADİL GÜCÜYENER”İN BAŞKANLIĞINDA TOPLANTILAR YAPILMIŞTI
1968 yılında Fevzi Halıcı ve Adil Gücüyener’in başkanlığında her iki kulübün birleşmesi için toplantılar düzenlenmiş, tartışmalar yapılmıştı. İki kulübün birleşmesi sonunda iyi oldu. O günkü şartlarda inatlaşma mı, yoksa rekabet mi, onu göremiyorduk bugün bile iki ayrı takımı bu şehir kaldıramaz. Bakın bırakın Konya’yı, İzmir ve Adana gibi Büyükşehir bile rekabeti kaldıramadı. Bu birleşme Konya’yı tek takımın temsil etmesi iyi oldu. Ancak her iki takımın yöneticilerinin istek ve arzuları dışındaki birleşmenin bugün için ne kadar iyi ve olduğunu faydalı olduğunu görüyoruz.
BİZİM AİLE 1946’DAN İTİBAREN DEMOKRAT PARTİ VE DEMOKRAT PARTİ ÇİZGİSİNDEKİ SİYASETTE YER ALDIK
Rahmetli babamdan bu yana bizim aile 1946’dan itibaren Demokrat Parti çizgisine ve misyonuna sahip bir aileyiz. Abim Nuri Nurullahoğlu Demokrat Parti Yönetim Kurulu başkanlığında çalışmış. İhtilal olduğunda ise Muammer Çelik başkan, abim ise başkan vekiliymiş. Biz de Adalet Partisi çizgisinde siyaseti gördük. İbrahim Nurullahoğlu parti başkanlığı yaptı. 12 Eylül’den sonra Adalet Partisi kapatıldı, DYP kuruldu.
SÜLEYMAN DEMİREL ÇAĞIRIP TEŞKİLATLANMA
GÖREVİNİ BİZE VERDİ
Süleyman Demirel yasakların olması nedeniyle bana ve üç beş arkadaşıma partinin Konya merkezinde ve ilçelerinde teşkilatlanması ve kurulması görevini verdi. Ben Ali Rıza Aksu. Avukat Zeki Yaşar, Mehmet Güler, Ali Bülbül o zaman çok çalıştık, çok zor bir yıl geçirdik. Yanılmıyorsam yıl 1983-84 idi. Tüm kazalarda bile teşkilatlandık. Eski siyasetçilere siyaset yasak olduğu için zorlanıyorduk ve o zamanlarda yine yanılmıyorsam Konya’nın 18 kazası vardı. Bütün zorluklara rağmen biz arkadaşlarla gece gündüz çalıştık. DYP’yi eksiksiz teşkilatlandırdık. Konya’da da başarılı olduk. Tabii bu çalışmaları çekemeyenler de vardı, bir de o zaman seçim yasakları için evet- hayır oylaması reform için çalıştık. Ali Bülbül ve arkadaşlarla çok meşakkatli görevlerde bulunduk siyasi yasaklar kalkınca eski arkadaşlar tekrar siyaset yapmak istediler. Biz de o zaman Adnan Ağırbaşlı ve İbrahim Nurullahoğulları’na bu görevi bıraktık. Kısaca aileden gelen bir Demokrat Parti, AP çizgimiz vardı. Biz de onu koruduk.
ANAP’IN KURULUŞ SÜRECİNDE TENEKECİ PAŞA ANAP İÇİN
“ENİŞTE PARTİYİ SEN KUR” DİYEREK İLK TEKLİFİ BANA YAPMIŞTI
Abdullah Tenekeci paşa Anavatan Partisi’nin kurulma sürecinde görev alan tek Konyalı idi. Kendisi de Akviranlı ve asker kökenli idi. Kayınpederim de Akviranlı ve asker olduğu için hemşerimizdi. Abdullah Paşa Konya’da çok uzun dönem kalmadığı için bu süreçte Anavatan Partisi’nin kurulması ve teşkilatlanması için bana teklifte bulundu. Bana “Enişte partiyi sen kur” dedi. Paşam bu ülkeye çok hizmet ettiğine inandığım, çok takdir ettiğim, iyi bir asker, temiz bir politikacı ve o zaman için de partideki tek Konyalı idi. Paşamın çalışmalarını hâlâ takdirle karşılarım. Akviran’ı ve Taşkent’i kaza yapmışlardır. Konya’da partinin kurulması için ilk teklif yapılan bendim.Tabii bunu aileme danışmak için paşamdan birkaç gün müsaade istedim. Bu teklifi kabul etmek istemiyordum. Ama paşamı da kırmak istemiyordum. Aile meclisi toplandı. Abim Nuri Nurullahoğlu paşamın çocukluktan okul arkadaşı idi. Aile büyüklerimiz bizim ailenin 1946’dan bu yana o tarihlerden gelen bir politik çizgisinin olduğunu ve bu teklifin kabul edilemeyeceği görüşünde birleştiler. Ben de ailemin bu kararını paşamın teveccühlerini özür dileyerek kabul edemeyeceğimi, paşama birkaç gün içersinde ilettim. Rahmetli Ali İhsan Dayıoğlu bunu sonradan duymuş geldi ve bu teklifi kabul etmediğim için bana çok sitem etti, hatta “kabul et bu teklifi” dedi. Ama paşam benim özür dileyerek kabul etmediğim bu açıklamamı makul karşılamıştı.
KONYA TİCARET ODASI’NDA 20 YILA YAKIN SÜRE
GÖREV YAPTIM, MECLİS BAŞKANLIĞINDA BULUNDUM
1968 yılında Konya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu’na girdim. Burada 20 yıla yakın bir süre görev yaptım. 1974-77’de Meclis Başkanlığı görevinde bulundum. Ticaret odasının bugün bulunduğu binanın yerini o zaman Belediye Başkanı olan Mümtaz Kulluk bize tahsis etmişti. Binayı da biz yaptırdık. Bugün için görev yapan arkadaşlarla iftihar ediyorum. Oda çok iyi bir duruma geldi. Ben emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Onlara şükran borcumuz var. Konya olarak onlara teşekkür etmeliyiz. Bu arada şimdiki Başkan Sayın Hüseyin Üzülmez bey de çok gayretli. Azimli bir insan, aynı zamanda da TOBB’da bulunması ile çok büyük bir güç elinde. Bu sayede Konya’nın sanayisi ve ticareti çok iyi bir noktaya geldi.
ODADA SEÇİMİ KAYBEDEN ARKADAŞLAR İSTİFA EDİP KONYA SANAYİ ODASI’NI KURDULAR
Bir gün Konya Ticaret Odası genel kurulu vardı, neyse seçim yapıldı, bitti. O zaman meclisin 36 üyesi vardı. Yönetim kurulu oda ve meclis başkanı seçilecekti. Seçime gittik. Seçim sonunda seçimi kaybeden arkadaşlar toplu halde genel kurul salonunu terk ettiler. O zaman bizim odanın adı Konya Ticaret ve Sanayi Odası’ydı. O seçimi kaybeden arkadaşlar odadan ayrılarak biz de Sanayi Odası’nı kuracağız dediler. Bu grupta Hasan Sert, Ali Rıza Aksu abimiz, Fethi Tunçalp filan vardı. Bizim Meclis Başkanımız da Muhittin Güzelkılınç Yönetim Kurulu Başkanımız ise Faruk Özdindar idi. Neyse, bizim odadan ayrılmak, ayrı oda kurmak isteyen arkadaşlara o zaman çok yalvardık. Aman yapmayın etmeyin, bölünmeyelim filan dedik. Ama onlar bildikleri yollarına devam ettiler. O gün için benim de tasvip etmediğim bu çalışmanın bugün gelinen noktada iyi bir şey olduğunu görüyorum.
BELEDİYE BAŞKANI YILMAZ KULLUK’UN İSTEMESİ İLE 50–60 ESNAF TÜCCAR BİR ARAYA GELİP EKMEK FABRİKASI KURDUK
1973 yılında Yılmaz Kulluk Belediye Başkanı’ydı. Bir gün bir grup arkadaşla bizi çağırdı. Vatandaşın daha kaliteli, daha temiz, daha sağlıklı, hijyenik ekmek yiyebilmesi için modern bir ekmek fabrikası kurulması gerektiğini söyledi. Ve bunu da bizden istedi. Halil İbrahim Sayar, Müştak Canbilen, ben, Mehmet Mert, A. Atilla Gücüyener vardık. Bizden bu ekmek fabrikasını kurmamızı, böyle direkt istemekten çok adeta rica ediyordu. Biz de toplandık ve Konya’mızda 50-60 sanayici tüccar belirledik. Yılmaz Kulluk’un başkanlığında belirlemiş olduğumuz bu isimlere gittik. Durumu onlara da tek tek anlattık. Bizim böyle bir teşebbüsümüz var. “Hisse senedi alacaksınız ama buradan bir ticari kazanç olarak hiç beklentiniz olmayacak” dedik. Onlar da peki deyince ekmek fabrikasını kurduk. Bu çok büyük bir şirketti. Artık Konyalı hemşerilerimizi kara ekmek işinden kurtaracaktık. Burada yine bize büyük destek olan, katkı sağlayan esnaf ve sanayicilerimize teşekkür etmek istiyorum. Çok büyük özveride bulundular, çok büyük gayretler gösterdiler. Fabrika sonunda kuruldu. O zamanlar Türk sanayisinde o zamanlar 4x4 fırın yapma imkanı yoktu. Almanya’dan makineleri getirdik ve yine makineleri bunlara kurdurduk, çalıştırmak için de iki ay yine Almanya’dan getirdiğimiz ustaları çalıştırdık. Ama aradan geçen yıllarda zamanla gelen belediye başkanları bu ekmek fabrikası işine sıcak bakmadılar. Belediyenin burada yüzde 36 hissesi vardı. Ve burayı önce bir holdinge sattılar. Hatta fabrikanın olduğu yeri de alış veriş merkezi yaptılar. O yıllarda 50- 60 Konyalı sanayici esnaf tüccar hiçbir karşılık beklemeksizin fedakârlıkta bulundular, bu arkadaşlara da teşekkür etmek lazım.
BABAMIN 1960 YILINDA OTEL YAPTIĞI BİNAYI HASTANE OLMASI İÇİN KIZILAY’A BAĞIŞLADIK
1989 yılında babamdan kalan bir arsayı, binayı bugün Kızılay Hastanesi olan yeri yani, babamın adını yaşatmak için Kızılay’a verdik. Bu binayı babam 1960 yılında otel olarak yaptırmıştı. Kızılay bize başvuruda bulununca, bizde babamın adını yaşatmak için hastane olarak kullanılmak kaydı şartı ile 20 dükkan, 800 metrekarelik depo ve mevcut binayı beş kardeş olarak Kızılay’a bağışladık. Kızılay da bize verdiği taahhütlere uydu ve buna bağlı kaldı.
KONYASPOR İÇİN BAKANA GİTTİK, ANKARA’DAN DÖNERKEN BEKİR DUVARCI”NIN KULLANDIĞI ARAÇ KAMYONLA ÇARPIŞTI VE ŞARAMPOLE İNDİ
Ahmet Öksüz Karma Ortaokulu’ndan arkadaşımdı. Daha sonra Belediye Başkanı olmuş ve Konyaspor’un da başkanı olarak takımın şampiyon olabilmesi için büyük fedakârlıklar yapıyordu. Bir gün yine Konyaspor ile ilgili olarak bir bakanla görüşmek için randevu aldık ve Ankara’ya gittik. O gün hava çok soğuk ve karlı idi. O eski kış günlerinden bir gün idi. Mustafa Bülbül, Ahmet Öksüz, Bekir Duvarcı, Süleyman Birben, Süleyman Çınar hep birlikte Ankara’ya gittik. Spor bakanı ile görüştük. Ertesi gün dönecektik. Ama çok kötü hava ve yol şartları vardı. Karayollarına, trafiğe filan sorduk; bize yol açık gidebilirsiniz dediler. Zaten Konya’dan da iki araba çıkmıştık. Yine iki araba arka arkaya gidelim dedik ve yola düştük. Benim arabayı Süleyman Birben kullanıyordu, benim arabada Ahmet Öksüz, Mustafa bülbül ve Bekir Duvarcı vardı. Yola çıktık ama yol çök kötü idi. Ahiboz’un oraya geldiğimiz zaman arabayı kaydırdık. Mustafa Bülbül bana Bekir bey direksiyona geçsin ne de olsa o Şoförler Odası Başkanı arabayı daha iyi kullanır dedi. Direksiyonu değiştirdiler. 10 kilometre kadar filan gittik, bu kez Bekir bey arabayı kaydırdı. Ve karşı yönden gelen bir kamyonla çarpıştık. Mustafa Bülbül, ben ve Bekir Duvarcı’da yara bere yoktu. Yanılmıyorsam o çarpışma anında Ahmet Öksüz arkada koltukta olduğu için göğsünü öndeki koltuğa çarpmıştı. Sürekli olarak göğsüm çok ağrıyor diyordu. Kış günü idi, yol karla kaplı idi ve çarpışma sonrası araba şarampole düşmüştü. Oradan o şartlarda hemen çıkarma şansımız hiç yoktu. Ahmet Öksüz beyi arkadan gelen ilk araba ile hemen Konya’ya gönderdik. Ben burada Ahmet Öksüz beye Mustafa Bülbül ve oradaki tüm arkadaşlara Konyaspor adına çok teşekkür etmek, onları yad etmek istiyorum.
SPORA, KONYASPOR’A HİZMET EDENLER YAD BİLE EDİLMİYORLAR
Konyaspor’un bugün bu hallere gelmesinde bu arkadaşların kendilerinin çok büyük emekleri, gayretleri ve fedakarlıkları olmuştur. Ama ne yazık ki Konyaspor bugün eskiden spora, Konyaspor’a hizmet etmiş yöneticileri yad bile etmiyor. Mesela bir Eşref Eşrefoğlu mal varlığının, ticari kazancının yüzde seksenini Konyaspor’a vermiş bağışlamış bir insandır. İnanın Eşref beyin ayağında ayakkabı yoktu, sırtında paltosu yoktu, ama neyi varsa yoksa hepsini gözsünü kırpmadan, bir saniye bile düşünmeden lazım olduğu zaman hemen Konyaspor’a verir, Konyaspor’a bağışlardı. Tabii o zaman ki Belediye Başkanı Sayın Yılmaz Kulluk da Konyaspor için büyük bir güçtü. Elimizde makbuz müteahhitleri, manifaturacıları geziyorduk. Valinin kapısından ayrılmıyorduk.
KONYASPOR’DA YÖNETİCİLİK YAPMAK ÇOK ZOR BİR GÖREVDİ
Konyaspor’da yöneticilik yapmak kadar zor bir şey yoktur. Ben görev yapan her arkadaşa saygı duyuyorum. Hepsinin büyük fedakârlıkları vardır. Bir gün rahmetli Vali Katıtaş bizi çağırdı. Siz Konyaspor’u alın, ben siz yardım edeceğim dedi. Mustafa Bülbül ile ben kendisinin makamındaydık. Peki dedik. Mustafa Bey başkan oldu, ben başkan vekili, Şeref Nalçacıgil 2. başkan, Süleyman Çınar, Süleyman Birben… Bu görevi hiç birimiz isteyerek gönüllü olarak almadık. Vali beyi kırmak istemedik ve son bir kez da olsa görevimizi Konya adına, spor adına yapalım dedik. Bu işte Mustafa Bülbül servetini harcadı. Necmettin Tongarlak, Oğuz İyioldu inanın ömürlerini verdiler. Daha sonraki yıllarda da yine cami okul dernek işlerinde hizmet ettik. Onları rahmetle saygıyla şükranla yad ediyorum. Hepsinden Allah razı olsun.
AŞIKLAR GÜNÜ İÇİN ALTIN ALIP FEVZİ HALICI’YA TESLİM EDERDİK
Fevzi Halıcı Aşıklar Bayramı düzenleyecekti. 25 arkadaştık. 25 altın alıyorduk, Fevzi Halıcı’ya teslim ediyorduk. Mustafa Kamışcıoğlu’nun orada ya da Adil Gücüyener’in matbaasında öğle yemeğinde bir araya geliyorduk.
ŞİMDİ MERAM’DA, NALÇACI’DA OTURUP VAKİT GEÇİRİYORUM
Artık şimdi yaz aylarında Meram’da oturuyorum. Toprak ile, tabiat ile ilgileniyorum. Kış aylarında ise Nalçacı’daki evimdeyim. Arada bir oğlumun ticari ofisine geliyorum. Geziyorum. Konya ve Türkiye gündemini, dünya gündemini takip etmeye çalışıyorum.