Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Vuslatın 735.Yıldönümü
Hz. Mevlana’nın Hakk’a yürüyüşünün 735.yıldönümü..
O, “benim mezarımı toprakta değil, âriflerin gönlünde arayınız” demişti. Gerçekten de öyle. Şu gölgeler âleminde yaşayandan daha hakikat.. Sevgisi gönüllerde taht kurmuş..Bunun sırrı, arka planı nedir? Akıl ve gönül koordinatlarını buluşturmuş söz ve eylem gücüne sahip olması, dahası, insan gibi insan olmasıdır, diyebiliriz.
Mevlânâ, hep yenilik arayıcısı.. Zaten “düne ait ne kadar söz varsa dünle birlikte gitti cancağızım/şimdi, yeni şeyler söylemek lazım” sözü de ona ait..Onun düşüncelerini yaşatan bu yenilikçi yönü değil midir? O, hep yeni bir insan inşası uğruna mücadele vermiştir.
O, bir eğitimci olarak hayatı boyunca iyi insan yetiştirme projesi peşinde koşmuştur. Biz bunun emarelerini O’nun “insan” tanımında görebiliriz.
“Eğer insan, suretle insan olaydı Ahmed’le Ebu Cehil eşit olurdu.” Ne kadar muhteşem bir söz. Güzel gül, gübrelikte de biter ama hiç kimse dönüp bakmaz. İnsan suretle değil, mana ve sîretiyle insandır. Onu insan yapan arştan gelen mesaja bağlılığı ve manevi değerlerle donanmış olmasıdır.
İşte insanla ilgili bir başka sözü.
“Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok,
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”
“Kaht-ı ricâl” dönemi..Yetişkin insan kıtlığı..
Söylenceye göre Ağustos ayının tam da sıcak öyle vaktiymiş.. Birgün Mevlana eline ışığı yanan bir fener almış ve bugünkü Mevlâna caddesinde telaşlı telaşlı koşuşturan insanların arasından yürüyormuş..Hiç kimse farkında değilmiş bu işin..Gönül gözü açık olan bir ârifin dikkatini çekmiş bu olay.. Gerçekte de dehânın çocukları biraz akl-ı evvel değil midir? Mevlana’nın yanına sokularak, şaşkınlıkla aman efendim akşam değil gece değil, tam da gündüzün ortasında fenerin ışığını yakmış ne arıyorsun, hangi yitiğini arıyorsun? demiş.. Bunun üzerine Mevlana, “insan arıyorum” demiş.. İşte bu sebeple o, hep aradığı insanı yetiştirmek uğruna büyük gayret sarfetmiş..
Geçenlerde “Yeni Dünya Derneği”nin düzenlemiş olduğu konferansta Mevlana’mızın insan anlayışı üzerinde durduk. Çağımızın pusulasını kaybetmiş çöllerde dolaşan şaşkın, seküler, sorumluluktan kaçan, haz peşinde koşan, değerler alanında büyük bir erozyon yaşayan insana, elbette onun, söyleyeceği çok şeyler vardır.
İnsan, bir definedir.
İnsan toprağa mensup bir beden ile semaya bağlı manevi unsurun izdivacından ibarettir.
İnsan düşünceden ibarettir. Gerisi et, ilik ve kemiktir.
İnsan; ulvîlik ve süfliliğin, akıl ve şehvetin buluşma noktasıdır.
İnsanı sevmek, Allah’ı sevmektir.
İnsan, arştan üstündür, düşünceye sığmaz.
Bütün bu altın sözler Mevlânâ’ya aittir.
Hz. Mevlânâ Celaleddin, Mesnevî’de yer alan fabl türü bütün hikâye ve masallarında hep iyi insan olmanın olmazsa olmazlarını anlatmaya çalışmıştır. O ömrü boyunca, iyiyi eylem haline getiren ve her türlü kötü ve çirkin olan işten kaçınan ahlak insanını yetiştirmek uğruna eğitim seferberliğinde bulunmuştur.
O, yaşadığı dönemin kargaşa ortamında, Müslümanların İslam kültür ve medeniyetinin geleceği hakkında derin kuşku ve ümitsizliklere düştüğü bir anda, fatalizmle mücadele vermiş ve iyimser bir ahlak savunuculuğu yapmıştır.
Mevlana ümit ve heyecan insanıdır.
O insana hep, kötülüklerden içini arındır. Kötülük ekmekten sakın, mutlaka kötülükler bir tohum gibidir, biter, buyurmuştur.
Bugün İslam âleminin ve topyekûn dünyanın Mevlâna’nın mesajını anlamaya büyük ihtiyacı vardır. Gerçek barışın sevdalıları onun düşünce dünyasından ve eserlerinden barış projelerinin tohumlarını toplayabilirler.
Onunla aynı dine, aynı medeniyete, aynı kültüre ve aynı inanca sahip olmaktan daha mutlu bir şey yoktur.
Hakk’a yürüyüşünün 735. yılında tekrar onu rahmetle anıyoruz.