Derviş Argun
Welcome to Paris
BBC’nin Paris muhabiri, Charlie Hebdo’nun öldürülen genel yayın yönetmeninin eşine olayla ilgili sorular sormaya çalışırken, genel yayın yönetmeninin eşi muhabire, “Welcome to Paris” demiş.
Bu ne demek?
Nereden baktığımıza bakar. Bence bu, gezi eylemleri başta olmak üzere Türkiye’deki birçok provakatif eylemin en ön saflarında yer alan bir anlamda tahrik eden BBC’ye ironik bir göndermedir. Yani genel yayın yönetmeninin eşi, BBC nezdinde İngiltere ve onun tahtında İsrail ile hamisi ABD’ye, Paris’e hoş geldiniz diyor.
Niye mi?
Fransa, Aralık ayının ilk günlerinde 151 oya karşılık 339 oyla Filistin’in devlet olarak tanınmasını onayladı. Ocak ayının ilk günlerinde de 17 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu saldırıyla karşılaştı.
Yukarıda yazdığım paragrafın tamamen doğru ve saldırı gerekçesinin bu olduğu iddiasında değilim. Ama doğru olabileceğine dair de sayısız veri bulunabilir. İsrail, ABD ve İngiltere’nin hamiliğinde her dönem kendisine dönük çalışmaları cezalandırma arayışında olmuştur. Bunu yaparken batılı ya da doğulu ayrımı yapmadığına en iyi batılılar ve ABD şahittir. ABD, Fransa’nın bugün yaşadığını 11 Eylül 2001 tarihinde çok daha acı olarak yaşadı. ABD’nin kalbinde üç bine yakın kişinin öldüğü bir saldırıyı İsrail’den azade düşünmek aptallık olur. Bu saldırı sonrası ABD’nin daha bir hırçınlaşıp Afganistan ve Ortadoğu’ya nasıl hoyratça ve ölçüsüzce saldırdığını biliyoruz. Dahası bu saldırı sonrası ABD ve batı kamuoyunun İslam’a dönük anlayışlarının nasıl değiştiğini de hepimiz biliyoruz. Bu algının bizim dışımızda organize edilen bir takım gelişmelerle oluştuğu ve olgunlaştığı bilgisi doğru bir bilgidir.
Tüm bunlara rağmen bilmeliyiz ki batıyı yok edemeyiz. Böyle bir görevimiz olduğunu da zannetmiyorum. Savaşın şu veya bu vesileyle sivil alanlara taşınması kabul edilip arkasında durabileceğimiz bir şey değil. Ama onlar aynısını yapıyorlar cümlesine en iyi cevap, Ömer Muhtar’da geçen bir film repliği olabilir
“Onlar bizim öğretmenimiz değiller”
Hiç şüphemiz olmasın ki, Fransa saldırısının batıda yaşayan altı milyonu aşkın Müslüman kitleye dönük bir maliyeti olacak. Hemen şimdilerde başladı bile. Mesela İspanya’da bayanlarla tokalaşmayan erkekler ve erkeklerle tokalaşmayan bayanların ihbar edilmesi konusunda yasal hazırlıklar yapılıyor. O kadar ki bir doktor, hastasının kendisiyle tokalaşmaması durumunda bu durumun ihbarını yapması gerekecek. Genç Müslümanların gözlenen eğilimleri anında buna şahitlik edenler tarafından ihbar edilecek. Bu durumun bile orada yaşayan Müslümanlar için ne denli zorlayıcı sonuçlar doğuracağını söylemeye bile gerek yok.
Bu saldırıyı yapanların bağlı olduğu anlayış kendilerinin de iddia ettiği gibi eğeri El Kaide ise, bundan sonraki gelişmeleri aşağı yukarı çözümleyebiliriz. Çünkü kuruluşunu ilan ettiği günden bu yana bu kabil sayısız saldırısı var. Yani sivil ölümlerinde mahir bir örgüt. İslam coğrafyalarında onların direkt sorumlu olduğu ya da dolaylı olarak etkiledikleri sivil ölümler artık on binler ile ifade ediliyor. Her yere uyan, her zemine oturan, her ortamda kaos oluşturabilme kabiliyetine sahip patolojik bir alt yapıları var. Bu altyapının yetiştirdiği gençler için, eylemin nerede konulduğunun bir önemi yok. Çünkü onlarda bu önemi sorgulayacak bir derinlik oluşmuyor ya da oluşturulmuyor.
Paris eylemini yapanlar sizce hangi derin analizler üzerinden yapmış olabilir? Böyle bir şeye ihtiyaç duymuşlar mıdır? Bana göre hayır. Daha önce duymadıkları gibi şimdi de duymazlar. Bu Paris’te ölenlerin haklılığını Charlie Hebdo’nun da mağdur olduğunu göstermez. Ama birçok haklı eylem, yanlış adamlar elinde haksızlar hanesine yazılır. Bence bu eylemde öyle bir eylem. O sebeple tüm kaos tüccarlarına,
“Welcome to Europa”