Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Yeniden kardeşleştirme
İslam’da Kur’an ve Nebevi Sünnetten sonra Siyer-i Nebi, fiilî ve takriri sünnet açısından önemli bir kaynaktır. Sîret, Hz. Peygamberin amelî yönünü temsil eder. Birçok âyetin sebeb-i nüzûlü ve birçok hükmün vazediliş hikmeti, siyer kaynaklarından anlaşılabilmektedir. Bundan dolayı, siyer-i nebinin kaynakları arasında doğrudan sîret kitapları önemli bir yer tutar.
Siyer konuları sahabe-i kiram tarafından sözel olarak kendilerinden sonra gelenlere aktarılmıştır. Çünkü sîret, hem tikel ve hem de tümel hükümler konusunda Hz. Peygamber’den nakledilen haberleri içerir. Bu açıdan, Efendimizin yaşayış biçimi olan Siyer’ini değer ve davranış alanında yeni bir dil ve üslupla yeniden üretmeliyiz. Siyer-i Nebi alanında şu şekilde bir örnek okuma yapabiliriz. Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettikten sonra Muhâcirlerle Ensar arasında yeni bir kardeşlik sistemi kurmuştur. Rivayetlere göre, Hicretin birinci yılının ortalarında Enes b. Malik’in evinde ya da Mescid-i Nebî’de ensarla muhacirleri ikişer ikişer kardeşleştirdi. Kardeşleştirilen kimselerin sayısı, 45 kişiden 90 ya da 50’şer kişiden 100 olduğu söylenir. Kardeşleştirilen kimselerle ilgili listeler İslam kaynaklarında geniş yer tutar. Bunlardan birisi de Selman-ı Farisî ile Ebu’d-Derdâ’nın kardeşleştirilmesi olayıdır. Bu kardeşleştirmeden maksat, özellikle muhacirlerin, İslam davası uğruna, doğup-büyüdükleri yurtlarından ve en yakın akrabalarından ayrılmalarından dolayı, duydukları üzüntüyü giderme, onları yeni yurtlarına ısındırma, maddi ve manevi açıdan destekleme amacı gütmektir. Elbette, kardeşleştirme projesi gelişi güzel yapılmamış, belirli bir strateji izlenmiştir. Efendimiz, kardeşleştireceği arkadaşlarını, yaklaşık altı ayı aşkın bir süre zarfında inceden inceye araştırmış, aralarında zevk, mizaç, hissiyat itibariyle tam bir ortaklık vasfı bulunanları kardeş yapmıştır.
“İslam oğlu Selman”ın hayatı gerçekten kolay olmamıştır. Ateşperestlikten Hıristiyanlığa, kölelikten İslam’a dönüşü ve doğup-büyüdüğü memleketi terk etmesi gibi durumların her bir merhalesi, ibretle doludur. Selman, özgürlüğüne kavuştuktan sonra, Efendimiz, onun çok uzak bir memleketten geldiğini ve garip olduğunu dikkate alarak mizacına uygun bir müslümanla kardeşleştirilmesini emretmiş ve bunun üzerine Ebu’d-Derda (r.a) ile kardeş yapılmıştır. Gerçekten de hayatının sonuna kadar bu kardeşlik çok güzel bir şekilde sürmüştür. Hem birbirlerini maddi ve manevi anlamda desteklemişler ve hem de dini yaşama noktasında birbirlerine yardımcı olmuşlardır.
Selman-ı Farisî’nin içtihadına ve din anlayışına örnek oluşturması bakımından anlatılan şu olay çok dikkat çekicidir. Kendisiyle kardeş yapılan Ebu’d-Derda, zaman zaman Selman’ı, Selman da onu ziyarete gidermiş. Bir defasında Selmân-ı Farisî, Ebu’d-Derda’yı ziyaret için evine gidince, onun eşini çok perişan bir halde görmüş ve sebebini sormuş. O da, “kardeşliğinin dünya ile hiçbir alakasının olmadığını” söylemiş. Selman o geceyi kardeşliğinin evinde geçirmişti. Ebu’d-Derda’nın devamlı oruç tuttuğunu, sabaha kadar namaz kıldığını ve uyumadığını tespit etmiş. Onu böyle bir din anlayışından dolayı tenkit ederek şu tavsiyelerde bulunmuş: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır, ailenin senin üzerinde hakkı vardır, bedenin senin üzerinde hakkı vardır, o halde her hak sahibine hakkını ver.” Rivayetlerden öğrendiğimiz kadarıyla sabah namazından sonra Ebu’d-Derda, Selman’ın kendisine olan tavsiyelerini Efendimize anlatınca, o da; “Selman, doğru söylemiştir” buyurmuşlar.
Bu örnek olayda da görüldüğü gibi, Selmân-ı Farisî’nin din anlayışı, gayet ölçülüdür. Her türlü ifrat ve tefritten uzak itidali önceleyen bir anlayışa sahiptir. Dolayısıyla insan ibadet edeceğim diye, ne ailesinin, ne bedeninin ve ne de toplumun üzerinde bulunan haklarını ihmal etmemelidir. Biz, Selman ibn İslam’ın dengeli din ve fıkıh anlayışından bunu öğreniyoruz. Bir başka öğrendiğimiz şey de, Allah rızası için birbirimizin eksikliklerini tamir etmektir. “Bana ne!” anlayışı İslamî bir anlayış olamaz. Din ve dünya konusunda ortaya çıkan eksiklikleri düzeltmek Müslümanın Müslüman kardeşi üzerindeki haklarından birisidir.