Prof. Dr. Ali Akpınar
Yeryüzü bana mescid kılındı!
Böyle buyuruyor Peygamberimiz: Yeryüzü bana mescit kılındı.
Bu meşhur sözü şu şekillerde anlayabiliriz:
Mescit, namaz kılınan yer demektir. Ben ve bana tabi olan tüm Müslümanlar yeryüzünün her temiz yerinde namazlarını kılabilirler. Namaz kılmak için, secde etmek için ille de camiye/mabede gitmeye gerek yoktur. Bu genişlik ile diğer dinlerden farklı olarak ibadet için mabed/kilise/havraya gitme zorunluluğu kalkmaktadır.
Elbette Müslümanların ibadet ve sosyal hayatında mescit/camilerin ayrı bir yeri vardır. Elbette mescitler olacaktır. Zira İslam şehirleri mescit merkezli olarak kurulur. Peygamberimiz Mekke’nin o zor şartlarında Erkam’ın evini caminin işlevini görecek şekilde kullanmış, Medine’ye hicret edince de ilk olarak Mescidin temelini atmakla işe başlamıştır. Daha sonra mescidin etrafına peygamber odaları ve suffe ashabının kalıp ilim yapacakları okul yapılmış, ardından peygamber mescidi Medine’yi medeniyetin beşiği yapmıştır.
Bu peygamberi gelenek tarih boyunca sürmüş ve Müslümanlar fethettikleri yerlere, kurdukları şehirlere önce mescit yapmışlar, mescidin etrafına eğitim kurumları, hamamlar, bedestenler ve evlerini kurarak İslam şehirlerini oluşturmuşlardır. Artık mescidin etrafında oluşan şehre mescidin manevi atmosferi yansımış ve şehir mabed gözetiminde ve yönetiminde sosyal hayatını sürdürmüştür.
Yeryüzü bana mescit kılındı cümlesinin ikinci anlamı ise, tüm yeryüzünün mescit hükmünde olması ve yeryüzünün her yanında Müslüman’ın mesciddeymiş gibi hareket etmesidir. Biliyoruz ki mescitler Allah’ın evleridir ve oralarda bulunanlar Allah’ın misafirleridir. Mescitlerin kendilerine özgü edebleri vardır. Her şeyden önce Allah’ın evi olan mescitde Allah’ın ölçülerine aykırı hareket edilmez, günah işlenmez, mescitler manen ve madden temiz tutulurlar. Aslında bu, yalnızca mescitlerle sınırlı değildir. İman adamı, tüm yeryüzünü bu anlamda mescit gibi görür, Allah’ın emaneti ve nimeti olarak bilir, mümkün mertebe onu korumaya ve temiz tutmaya çalışır. Hem maddî bakımdan temiz tuta, hem manevî bakıdan temiz tutar. Yine Müslüman, her yerde Allah’ın gözetiminde olduğunun bilincinde, Allah’ın ölçülerine uygun bir hayat yaşamaya çalışır.
Sözgelimi mescidin içerisinde yalan, gıybet, dedikodu, aldatma yapılmaz. Bunlar mescit dışında da yasaktır, haramdır. Mescit içerisinde hırsızlık, zina, içki, kumar, faiz gibi haramların yeri yoktur. Mescit dışında da bu fiiller günahtır, haramdır. Örnekleri çoğaltabiliriz. İşte yeryüzü bana mescit kılındı, cümlesi Müslümanı bu şuurda tutma amacına yöneliktir. Düşünebiliyor musunuz, insanlar mescitlerdeki huzur ve temizlik halini mescit dışına taşıyabilseler, dünya nasıl olurdu. Zaten mescitler, Müslümanları temiz hayata hazırlama yerleri değil mi? Mümin mescidde manen dolacak, donanacak ki mescit dışında o dolum doğrultusunda deşarj olabilsin. Yoksa mescit arınma yeri, mescit dışı kirlenme yeri değildir.
Yeryüzü bana mescit kılındı cümlesinin bir başka anlamı daha vardır ki o da Peygamberimizin tüm yeryüzünü bize hedef göstermesi. Yani yeryüzünü imar, ihya ve inşa görevini ümmetine yüklemesidir. Zaten Yüce Allah, Doğrusu Ben yeryüzünü Salih kullarıma varis bıraktım (21/105), buyurmuştur. İşte sahabe peygamberden aldıkları bu enerji ile yeryüzünün dört bir yanına dağılmışlar ve insanlığı hakikatle tanıştırmak için seferber olmuşlardır. Kaynaklarımız, sayıları yüz binden fazla olan sahabeden sadece on bin kadarının mezarının Mekke ve Medine’de bunduğunu belirtirler. Yani onlar dünyanın dört bir yanına hicret etmişler, Allah’ın mesajını dört bir yana götürmüşler ve hep bu kutlu görevin adamı olmuşlardır.
Güzel ülkemizin dört bir yanında bulunan sahabe mezarları bu gerçeği haykırmıyor mu? Eyyub el-Ensârî’yi Medine’lerden ta İstanbul sırtlarına getiren ruh bu değil midir?
Bugün araştırmacılar Hindistan içlerinde, hatta Çin topraklarında bulunan sahabe mezarlarından bahsediyorlar. Öte yandan Afrika içlerine ve hatta Amerika’ya sahabenin ulaştığını söyleyen araştırmalar mevcuttur. Kısaca onlar, peygamberden aldıkları bu ilham ile sınır tanımadan, engelleri aşarak, her türlü fedakârlığa katlanarak insanlık sevdasıyla seferber olmuşlar ve Hz. Peygamberin kendilerine bıraktığı emaneti yeryüzünün dört bir yanına ulaştırmışlardır.
Peki, Sahabenin bu anlayışının bize söyleyecekleri yok mu? Peygamberimizin Yeryüzü bana mescit kılındı sözü bizim için ne anlama geliyor? Yeryüzü bize de mescit kılınmış mıdır? Bulunduğumu yerler ve oralarda yaptıklarımız ne kadar mescidin havasıyla bağdaşıyor?