Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Yoksullukla mücadele
İnsan, toplumsal bir varlıktır. Toplumdan ayrı yaşayamaz. Çünkü birçok konuda insanlar birbirlerine muhtaçtırlar. Bu sebeple Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi adlı şiirinde, “kendini insan bilenler, halka hizmet etmekten usanmazlar. İnsan sevgisiyle dolu olanlar, haksızlık görmüş ve güçsüz bırakılmış kimselere yardım etmekten asla geri durmazlar” demiştir.
Toplumda aç-susuz, evsiz-barksız bir hayat yaşayan kimselere imkân sahibi olanlar el uzatmalıdırlar. Varlıklı kimseler, yoksullara ve her türlü ihtiyaç sahiplerine destek çıkmalıdırlar. Eğer bir toplumda zenginler ve fakirler diye iki sınıf ortaya çıkar da aralarında barış köprüsü kurulmazsa, bundan bütün bir toplum zarar görür. Bundan dolayı bütün bir dünyada Müslümanlar, yoksul kimselere yardım etmek için vakıflar kurmuşlardır. Bu anlayışın temelinde, Hz. Peygamber’in; “insanların en faydalısı insanlara faydalı olandır” kutlu sözü yatar.
Özellikle yöneticiler, yönetilenlerin dertlerini ve sorunlarını çözme konusunda güçlü çabalar göstermeli; gece-gündüz çalışmalıdırlar. Fakirlere odun, kömür, yiyecek, giyecek, ilaç gibi yardımların yanında, asıl onların sorunlarına köklü çözümler bulmalıdırlar. Bunun başında yeni iş ve istihdam alanları oluşturmak gelir. Bir toplumda insanların ne kadar yüzleri gülerse, bunun faydası bütün toplum kesimlerinin yararınadır. O halde, bizim kültürümüzde halka hizmet, Hakk’a, yani Allah’a hizmet sayılır. Özellikle toplumun yararına olacak şekilde sosyal faaliyetler içerisinde bulunmak bir insanlık görevimizdir. Hepimiz, kötülük ve düşmanlıkta değil; dostluk, iyilik ve ahlaki değerleri yerleştirmede birbirimizle yardımlaşmalıyız.
Son dönemlerde ülkemizde özellikle yoksullukla mücadele konusunda sivil toplum örgütlerinde bir artış yaşanmaktadır. Hemen hemen her şehrimizde ya yeni bir vakıf, dernek ya da bu vakıf ve derneklerin şubeleri açılmaktadır. Şüphesiz bu yardım teşkilatları, toplumsal hayatta barışın ve kardeşliğin tesis edilmesinde çok önemli bir işlev görmektedir. Hatta bu yardım teşkilatları, yerellikten çıkıp küresel bir boyut da kazandılar. Güçleri nispetinde etnik, mezhepsel ve din farkı gözetmeden bütün bir dünyada hizmet vermektedirler. Şüphesiz bu faaliyetler, hem büyük milletimizin sesini duyurmada ve hem de kötülük odaklarının istismara dayalı yardım faaliyetlerini etkisizleştirmektedir.
Ülkelerin yoksullukla mücadele edebilmelerinde özgürlük sorunları da büyük rol oynamaktadır. Toplumların bilgi ve şuur düzeyi arttıkça, kendi ülkelerinde söz sahibi olma şuuru artacak; hem coğrafyalarına ve hem de kendi kaderlerine sahip çıkacaklardır. Gelir dağılımında ortaya çıkan korkunç adaletsizlikler hem yerel ve küresel barışı tehdit etmekte ve hem de ahlaki anlamda büyük bir düşüşün yaşanmasını beraberinde getirmektedir. Maalesef yoksulluk içinde yaşama Latin Amerika ülkelerinden Afrika ve Uzak Doğu ülkelerine varıncaya kadar sefaletin haritasını büyültmektedir. Unutmayalım ki, yoksulluğun derinleşmesinde kalkınmış ülkelerin de büyük payı vardır. Global düzeyde yoksulluk sorunu tam olarak çözülmese de asgari düzeye indirilebilir. Eğer tersi devam etmeyi sürdürürse, gitgide bu durum sadece yoksulların aleyhine olmayacak, bu soruna kayıtsız kalan, hatta bu sorunu sömürü yoluyla derinleştiren bir takım ülkeler de büyük zarar görecektir. Çünkü her türlü yoksulluk ve yoksunluk, her türlü kötülüğün yeşermesine zemin hazırlar.
Yoksullukla mücadelenin başı, salt varlıklı olmaktan ibaret değildir. Burada insan unsuru çok önemlidir. Paylaşım ahlakına sahip insanların oluşturduğu bir toplumsal yapı ancak yoksullukla mücadeleyi yapabilir. Bundan dolayı Kur’an’da “din gününü yalan sayanlar”ın ahlâki eylemlerine işaret edilir. Onların yoksulu doyurmadıkları gibi doyurmak isteyenlere de bir takım engeller çıkaracakları üzerinde durulur. (bkz. Maun Suresi, 1-3). Bundan dolayı İslam düşüncesinin akılcı damarını temsil eden akımın önde gelen âlimlerinden birisi, yirmi ciltlik ansiklopedik eserinin adına “et-Tevhîd ve’l-Adalet” ismini vermiştir. Tevhid işin teorik boyutunu temsil ederken, adâlet ise, işin uygulama boyutunu temsil eder. Bundan dolayı küresel adaletin gerçekleşmesinde tevhîd ehli olmanın büyük payı vardır. Çünkü gerçek anlamda adâlet; merhamet ve şefkati kuşanmış tevhid ehli insanlar eliyle dağıtılabilir.