Prof. Dr. Ali Akpınar
Yol’dan çıkmadan yol’a devam edenler
Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurur: Şaşılır müminin haline ki onun her işi hayırdır. Bu durum da yalnızca mümin için söz konusudur. Şöyle ki onun başına güzel bir iş gelirse şükreder, bu da onun için hayır olur. Onun başına sıkıntılı bir iş geldiğinde ise, o sabreder bu da onun hayrına olur.[1]
Bu hadis, müslümanın her işini ibadete dönüştürmesini âmirdir. Evet, iman adamı her işini ibadete dönüştürebilendir. Zaten onun her önemli işine besmele çekilir, yani o her işini Allah adına, O’nun ölçüleri doğrultusunda yapar. Başında Besmele çekemeyeceği işlerden de uzak durur. Zira besmelesiz işler murdardır, günahtır, haramdır, mümine yakışmaz.
Bu meyanda sürekli hareket halinde olan insanın, hayatında önemli bir yer tutan yol/yolculuk da müminin hayatında ibadete dönüşmelidir. Şöyle ki iman adamı, asla anlamsız ve amaçsız yolculuklara çıkmaz. Onun yolculukları, Allah içindir ve Allah yolundadır. Zira o, ya helalinden rızık kazanmak için yola çıkar, yahut ilim uğruna yolculuklara çıkar, yahut Kur’ân’ın yeryüzünde gezin dolaşın da ibret alın emirleri doğrultusunda yolculuk yapar, yahut cihad için/İslam’ı yaymak ve İslam’a davetin önündeki engelleri /fitneyi kaldırmak için yola çıkar, veya onun yolculuğu ölü yahut dirileri ziyaret içindir. Müslümanın dinlenmek için gezisi de Yüce Allah’ın Kâinat Kitabındaki ayetlerini okuyup anlamaya yöneliktir.
Kur’ân bu yolculuk türlerinin hepsine işaret edilmiştir:
Tevbe suresi 112. ayette geçen es-Sâihûn kavramı oruç tutanlar, gaziler, ilim yolcuları ve muhacirler olarak anlaşılmıştır.[2] Yüce Allah bu sınıflara giren herkesi övmüş ve onlara müjdele sunmuştur.
Bu yüzden bu yolculukların hangisi olursa olsun, yolculuk Allah’ın ölçüleri doğrultusunda gerçekleşir. Mümin haram olan günah yolculuklarına çıkmadığı gibi, çıktığı yolculuk esnasında günahlara bulaşmamaya özen gösterir. Özellikle yolculuğun riskli olduğunun şuurunda, yolculuk sırasında işlediklerinden de hesaba çekileceğinin bilincinde, her zaman ölümün gelebileceği düşüncesiyle, mukîm olduğu zamanlardan daha fazla ibadet ve taatlerine dikkat eder. Müslümanın yolculuğu dua ve namaz ibadetiyle başlar, yolculuk esnasında kılacağı namazlar ve çeşitli vesilelerle yapacağı dualarla devam eder. Yolculuk dönüşü yine namaz ve dua ile yapılan yolculuk değerlendirilir ve en güzel şekilde sonlandırılır. Buna göre namaz ve dua ile başlayıp yine namaz ve dua ile bitecek olan yolculuk, namaz ve dua doğrultusunda geçmelidir.
Yolculuğu, İslam’ın ölçüleri çerçevesinde gerçekleşen müslümanın bu eylemi ibadete dönüşür ve Kur’ân’ın onlarca ayetinde geçen Allah yolunda[3] tabirinin içerisine girer. Kur’ân’ın fî sebilillah kavramı, çok geniş kapsamlı bir kavramdır. Müfessirler zekat ayetinde geçen Fî sebîlillah[4] kavramının içerisine Allah yolunda savaşa çıkanlar, hac ve umre ibadeti için yola çıkanlar[5] ve ilim yolcularının girdiğini söylemişlerdir. Râzî, ayetteki bu ifadeyi yalnızca savaşçılara has kılmanın doğru olmadığını, Allah yolunda savaşa çıkanlar başta olmak üzere tüm hayır işlerine şamil olduğunu söyler.[6] O zaman yolcunun, yolculuk sırasında karşılaşabileceği kaza ve belalar onun Allah katındaki derecesini artırır, yolculuk esnasında söz konusu olabilecek bir ölüm hadisesi de onun için Allah’ın izniyle şahadete dönüşebilir. Nitekim bu konuda rivayetler de vardır.
Allah yolunda kim bir yürüyüşe çıksa, bu yolda kendisine isabet eden her toz, kıyamet günü miske dönüşür.[7]
Tabi Allah yolunda olanlar ve ölenler var, bir de Allah yolunda ol(a)mayanlar ve öl(e)meyenler var. Kur’ân böyleleri için “İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise şeytan yolunda harbederler”[8] der. Yol’dan çıkmadan yol’a devam edenlere ne mutlu!