Yüksek Öğretimin Kalitesi Yüksek mi?

Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN, dünya çapında bilimsel sıralamada ilk 500’e giren üniversiteler arasında neden hiç Türk üniversitesi olmadığını söyleyerek, bir tartışma başlattı.

Hemen akabinde başta YÖK Başkanı olmak üzere rektörler de Başbakan’a cevap vermek için birbirleri ile yarışa girdi. Ödeneklerinin yetersiz olmasını bahane ederek kabahatin hükümetlerde olduğunu söylemeye çalıştılar.

Acaba rektörler ve YÖK Başkanı, bu savunmalarında haklılar mı?
Üniversiteler temelde ülkeye kaliteli ve nitelikli insan yetiştirirler. Ülkelerin gelişmişlik seviyeleri ile yüksek tahsil yapmış insan sayısı doğru orantılıdır. Dolayısı ile üniversitelerdeki eğitim ve öğretim çok büyük önem arz etmektedir.

Peki, Türkiye’de üniversite eğitimi acaba istenen düzeyde mi? YÖK Başkanı’nın ve rektörlerin bir kısmının kendine göre yaptığı izah bilimsel temellere oturuyor mu? İş sadece maddi imkânlar boyutunda mı hallediliyor?

Gelecekte bizi bekleyen büyük bir sorun yumağı var kapımızda. Avrupa Birliği’ne giriş müzakerelerine başlayacak olan Türkiye’nin yüzleşeceği çok önemli bir konu var ki: o da mesleklerin akreditasyonudur. Yani bizim insanımızın Türkiye’de icra ettiği mesleği, herhangi bir Avrupa ülkesinde rahatlıkla icra edip edemeyeceğidir. Maalesef üniversitelerimizin verdiği diplomalar, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler tarafından kabul edilmemektedir. Eğitim sisteminden kaynaklanan bu sorun, bizi yakın gelecekte çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya getirecektir.
Türkiye’de eğitim sisteminin istenen ve beklenen kalitede olmaması, aslında bu ülkenin sorunlarının temelini teşkil etmektedir. Zira ne kadar kaliteli bir eğitim verilirse, ülke kaynakları da o denli verimli kullanılacak ve gelir seviyesi yükselecek, kalkınma hızlanacak bunun sonucunda da refah düzeyi artacaktır.

Yarın Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde çalışmak isteyen bir doktorun, mühendisin, eczacının, avukatın vs. önüne çıkacak en büyük engel, üniversite eğitimlerinin bu ülkelerin standartlarında olmadığı için mesleklerini icra edemeyecekleri şeklinde olacaktır.
Peki, bu sorunların müsebbibi kimdir? Bu sorunların sorumlusu başta şimdiye kadar hep ideolojik gözlükle bakan YÖK olmak üzere, ta ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin başında olan ve yönlendiren herkestir. Yıllardır öğrencilerin giyimi kuşamıyla uğraşarak, zerre kadar bilime katkısı olmayan, ülke gündemini kısır tartışmalara kurban ederek, çaktırmadan üniversitelerin imkânlarını ve ülkenin kaynaklarını hortumlayan kimselerdir.

Başbakan niçin ilk 500 üniversite arasında bir tane bile Türk Üniversitesi olmadığını söylüyor, ardından bin bir türlü bahaneler üretiliyor. Ne var ki hiçbir bahane bu ayıbı örtmekte başarılı olamıyor.

Üniversiteler, özerklik zırhlarını, analitik düşünme kabiliyetine sahip nitelikli insan yetiştirmek için kullanacaklarına, Başbakan’a ve Hükümet’e karşı bir mücadelede kullanıyorlar. Bu koltuklarda oturanlar enerjilerini, eğer bilgi çağında yerini alan ve insanımızın göğsünü kabartacak kalitede bir üniversite meydana getirmek için kullanırlarsa, hiç kuşkusuz milletin takdirini kazanacaklardır.

Aslında YÖK Başkanı’nın başlattığı polemik, bir bakıma faydalı olmuştur. Bu tartışma, perspektif sahibi ve mesleğinde yetkin insan yetiştirmesi amacıyla kurulmuş üniversitelerin içinde bulundukları açmazların, halkımız tarafından daha iyi anlaşılabilmesini, temel amaçları eğitim olan kurumların nasıl da siyasallaştıklarının insanımız tarafından görülmesini sağlamaktadır.

Fakat şunu da hemen belirtmeliyim ki, bu tartışmaların kazanan tarafı bizim insanımız değildir. Muasır medeniyetin üzerine çıkma hedefini tutturabilmemiz için, en başta eğitim kalitemizi gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkarmalıyız. Yoksa elin adamı kuyruklu yıldıza füze atarken, biz de bol keseden atmakla ömrümüzü geçirmiş oluruz.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.