Yusuf GENÇ
Spor yöneticiliğiyle bilenen Genç, Konyaspor’da da uzun yıllar yönetim kurulunda bulundu. Spor ve iş dünyasının yakından tanıdığı Genç şu anda Konya Sanayi Odası meclis üyesi...
Konya’nın meşhur meçhul yüzleri
Yusuf Genç
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
Yusuf Genç 10 Temmuz.1952 günü Konya’nın o tarihlerdeki en meşhur mahallelerinden Hacı Hasanbaşı’nda, Keçeciler Sokak’taki 4 numaralı evde dünyaya gözlerini açar. O gün doğan minik Yusuf, Hatice-Mustafa Genç çiftinin ikinci çocuklarıdır. Bu çiftin ilk çocuğu olarak
Zeki dünyaya gelmiştir. Zeki ve Yusuf’tan sonra ise Leyla isimli kız çocukları dünyaya gelecek ve aile ilerleyen yıllarda sağlıklı, mutlu, huzurlu, güzel günler yaşayacaklardır.
AİLE GÜVENÇ KÖYÜNDE KÖRÜSÜKLER DİYE BİLİNMEKTEDİR
Genç ailesi aslen Güvenç köyünün yerlisidir. Aile bu köyde ve bölgede ‘körüsükler’ diye bilinmektedir. Baba Mustafa Genç uzun yıllar o dönemlerin meşhur nakliyatçılarından Sarı Loras ile ortaklık yapmış, yine yıllarca pancara gitmiş, pancar çekmiş.
BABA MUSTAFA KARDEŞİNİ 28 YAŞINDA TRAFİK KAZASINDA KAYBEDER
Baba Mustafa Genç nakliyat işi yaparken gelen acı bir haber ile dünyası yıkılır ve çalışma hayatında bu acı haber kendisinin dönüm noktası olur. Çünkü kardeşi 28 yaşındaki Hacı Mevlüt Genç, Gebze’de geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Bu ölüm olayı baba Mustafa Genç’i yıkar ve nakliyatçılık işini bırakmaya karar verir.
‘RAHMETLİ ANNEM İKİ TANDIR EKMEĞİ VERİR BİR ÇARŞI EKMEĞİ ALIRDI’
O tarihler ülke gibi Konya için de yokluk ve yoksulluk yıllarıdır. Bu zor dönemlerde Genç ailesi de hayatın acımasızlığını en acı ve içten hissetmektedir. İşte o yılları konuğumuz Yusuf Genç şu şekilde özetler:
Doğduğum evde 30 yaşına kadar oturduk. Çocukluğumuz, gençliğimiz hep eski garajın orada İstanbul Caddesi’nde geçti. Zaten eski Konya, buralardan ibaretti, bütün arabalar bu güzergâhtan geçerlerdi. Konya’nın dört bir yanı bağlık bahçelik idi. Keçeçiler’in arka tarafları da hep bağlık, bahçelik, yeşillikti. O zamanlar maddi durumumuz hiç de iyi değildi, hiç unutmuyorum rahmetli annem iki tandır ekmeği verip bir çarşı ekmeği alırdı. O günleri çok iyi hatırlıyorum. Bizim mahallemiz o zamanlar Konya’nın en meşhur mahallesiydi. Mahallemizde pek çok tanınmış aile vardı. Mesela Mehmet Özkaymak, Ali Osmanlar, Pazarcı Cemal bizim mahallede otururlardı. Yine o tarihlerde Konya sanayisi de eski garaj ile eski
yıkama yağlamanın olduğu yerden ibaretti.
‘AKİF PAŞA İLKOKULU’NA GİTTİM AMA DERSLERLE ARAM İYİ DEĞİLDİ’
Akif Paşa İlkokulu’na gittim. Okulda bizim öğretmenimiz Cemal hoca idi. Aslında derslerle aram pekiyi değildi. İşte ama ilkokulu kalmadan filan da bitirdik. O zaman çocukluk işte oyuna çok düşkündüm, oyunu çok seviyordum… Çok oyunlar oynardık; topa-futbola çok meraklıydım; hep maç yapardık, günümüz topun peşinde geçiyordu. O zamanlar mahalle takımları vardı, ben de takımda bek oynardım işin doğrusu ama iyi bir bektim.
‘OKULU BİTİRDİĞİM GÜN DEDEM ELİMDEN TUTTU VE SÜLEYMAN ŞAKALAK’A TESLİM ETTİ’
Okul biter bitmez, hatta okulu bitirdiğim gün dedem beni elimden tuttuğu gibi yıkama yağlamanın tam karşısındaki Tarım İş’in sahibi Süleyman Şakalak’ın yanına götürdü ve beni ona teslim etti. Hiç unutmuyorum yıl 1963 idi. Dedem Ahmet Genç aynı şekilde ilkokulu bitirdiği gün abimin de elinden tutmuş, onu doğru bedesten içindeki manifaturacılık yapan aynı zamanda da bizim ustanın abisi olan Ahmet Şakalak’ın yanına vermişti. O günü, beni Süleyman Şakalak’ın dükkânına götürüp teslim edişini ömrüm boyunca hiç unutamam.
‘DEMİRCİLİĞİ ÇOK SEVMİŞTİM’
Uzun yıllar demircilik yaptım, ancak gerçekten bu mesleği çok sevdim. Zaten hayatım boyunca bir bu sanatı bir de sporu-futbolu çok sevdim ve hala çok seviyorum. Sanata olan merakım daha çocukluk yıllarından belli idi. Bu işlere o zamanlardan meraklı idim. Mesela çocukken de tellerden arabalar, motorlar yapardım hem de çok güzel modelli yapardım.. Onlarla oyunu da çok severdim.
NAYLON AYAKKABILARI YASTIĞIMIN YANINDA SAKLARDIM
Mesela o zamanlar bayramlarda alınan naylon ayakkabıların beni mutlu edişini hiç aklımdan çıkartamam. Hep o günler gözümün önüne gelir. Bayramlarda dedem naylon ayakkabı aldı mı sevinçten uçardım, o naylon ayakkabıları lastik ayakkabılarımı yastığın yanında sabaha kadar saklar, onların yanına yatar, sabah olsun diye de uyumadan beklerdim. Çünkü sabah olunca onları ayaklarıma giyecektim. Bir de biz çocukken çok kar yağardı. Çocukluğumuzda çok kar çektik… Evimizin dar, ince, uzun bir yeri vardı; kar yağdığı zaman en azından 40 santim kar olurdu, o karları evden dışarı atacağız diye çok uğraşırdık.
‘ÇOK İYİ BİR TORNACI İDİM’
1963 yılında bu mesleğe başladığım günden itibaren hayatım boyunca çok çalıştım. İlerleyen yıllarda çok iyi bir tornacı olmuştum, mesleğimi çok iyi yapıyordum. Ama çok da çalışkandım, gece gündüz çalışırdım. Şimdiki gibi mesai nedir bilmezdik. Cumartesi günlerini iple çekerdim. Çünkü cumartesi sinemanın yanı sıra kahveye giderdik. Şimdi Vakıflar Çarşısı’nın olduğu yerde eski evlendirme salonu vardı. Onun yerinde de Eyüp Ağa’nın kahvesi vardı. Cumartesi günleri geldi mi o kahveye gider oyun oynardık, sinemaya giderdik; sinemaya da çok severdim. O zamanlar Saray Sineması, Şahin Sineması, Park Sineması, Rüya Sineması, Yeni Sinema vardı, bir de yazlık Emek Sineması vardı.
FARUK TURHAN İLE BİRLİKTE ASKERE GİTTİM
Askere 1972’de gittim. Kütahya’ya gittim ama askerlik için Konya’dan ayrılacağım zaman ilk defa gurbete gidiyordum, o zaman kadar Konya’dan, annemlerden ailemden hiç ayrılmamıştım. Bu bana çok dokunmuştu. Yine o asker uğurlama anında öyle bir heyecanlanmışım ki sonradan benim kaynım olacak olan ve benden 10 yaş küçük adamın bile elini öptüm, bu anı da hiç unutmuyorum. Çünkü ailemden ayrılıyordum; heyecandan, şaşkınlıktan o an başım dönmüştü. Askere Faruk Turhan ile birlikte gittim. Faruk Turhan’ı Afyon’ a bıraktık ben Kütahya’ya gittim. Kütahya’ya Er Eğitim Tugayı’na teslim olduk. Hiç unutmuyorum; teslim olduğumuz zaman komutanımız bana “ellerini uzat” dedi şöyle iki elimi yan yana getirdim ve komutana doğru uzattım… Eee ne de olsa tabii biz sanayici idik. Çocukluğumuzdan beri demirin-saçın içinde idik. Komutan benim ellerime baktıktan sonra oradaki askerlere seslendi ve
‘Bu Konyalıyı çavuş kursuna yazın. Konya’da çavuş olmayana kız vermezlermiş’ demişti. Daha sonra çavuş kursuna gidip orayı bitirdim. Daha sonra da 1. tabur 3 bölüğe çavuş olarak geldim.
‘KONYALILARA TORPİL GEÇİNCE BİR TON SOPA YEDİM’
Burada Konyalı çoktu. Konyalılara çok torpil yaptım. Ama bir gün de Konyalılara böyle torpil yaptım diye çok fena dayak yemiştim. O gün vizite çavuşu idim. Revire gidecek askerleri seçecektik. Olacak ya o gün seçmiş olduğum beş askerin beşi de Konyalı imiş. Biz beş Konyalı askeri revire doğru götürürken nöbetçi başçavuş bizi çevirdi. Hepsine tek tek memleketlerini sordu… Hepsi de Konyalı çıkınca bana orada bir ton sopa attı. Biz milliyetçiyiz yaa o gün de hep Konyalıları seçmiştim.
O YILLARDA ELLERİMİ YIKAYACAĞIM SABUNUM DAHİ YOKTU
1977 yılında Ahmet Şakalak ile Karatay Sanayisi Ömerli Sokak’ta birlikte ortak dükkân açtık.
11 sene ortakçılık yaptık. Tabii bu arada çok sıkıntılar çektim. İnanın iş bittiği zaman o kararmış ellerimi yıkayacağım sabunumuz yoktu. Paramız olmadığı için de taaa Karatay Sanayi’den Hacı Hasanbaşı’na kadar amcamın oğlunun bisikletinin selesine biner, ellerimizi dahi yıkamadan giderdik. Onu bulamadığım zaman ise taa Karatay sanayiden Hacı Hasanbaşı’na kadar yürürdüm, çok yürüyerek işe gidip geldiğim olmuştur. Mesela sanayide çalışırken takımımız yoktu ki; çok uzakta Fevzi Serin’in bir dükkânı vardı onun takımı vardı. Sırtıma 2 metrelik 80 x 80 demiri vurur, ta onun dükkânına kadar gider, demiri onun makinesinde eğer, makine yapar gelirdim. Ama ustalığım çok çok iyi idi. Bir de çok çalıştığım için bir oturuşta 4 etli ekmeği çok rahat yerdim.
‘AMCAMIN KIZI OLAN MÜCEVHER HANIMLA EVLENDİM’
Karatay sanayide ortaklık yaparken evlendim… Amcam genç yaşta ölünce üç çocuğu ortada kalmıştı, onlara biz baktık. Ben de amcamın kızı olan Mücevher hanımla 31 Aralık 1976 günü, yani yılbaşı günü evlendim. Tabii biz amcamızın kızı ile evlendiğimiz için bizim evliliğimiz sonuçta akraba evliliği idi. Bu yüzden ilk dünyaya gelen kızımız 6 aylıkken öldü. Daha sonra bir oğlumuz dünyaya geldi o da 1.5 yaşında iken vefat eti. Daha sonra bugün 27 yaşında olan oğlum Yaşar dünyaya geldi. Yaşar da akraba evliliğinden dolayı engellidir. Ama daha sonra Fatih ve şu anda askerde olan Mustafa dünyaya geldiler…
‘NİKÂHIMA ÇAMUR VE SAMANLI AYAKKABILARIMLA GİTTİM’
Evlendiğimiz zaman öyle bir yokluk vardı ki bunlar anlatılmaz ancak yaşanır. Evleneceğim gün, yani nikâhımın olduğu gün nikâh saatim gelince beni arabanın altından kaldırıp nikâha götürdüler. Mesele o gün nikâh salonuna gittiğim zaman ayakkabılarım çamur idi… Bir de yerler çamur olunca ayakkabıya saman çöpleri filan yapışmış. Yani halimiz perişan idi. Nikâh sırasında fotoğrafçılar geldi. Vallahi fotoğrafçılara verilecek param yoktu. Emanet para bulduk, onlara para verdik… Zaten evlenirken de sağdan soldan bulduğumuz emanet paralarla evlendik.
‘AMCAMIN CENAZESİNİ GETİREN TAKSİ İÇİN BİLE BORÇ ALMIŞTIM’
O yıllar gerçekten çok zordu. Paramız pulumuz yoktu, bize destek olacak kimsemiz bile yoktu. Mesela amcam Gebze’de trafik kazası geçirip hayatını kaybedince amcamın cenazesini oradan bir taksi ile getirmişlerdi. Amcamın cenazesini getiren o taksiciye verecek paramız yoktu… Yine taksicinin parasını emanet olarak birinden bulduk ödedik... O arabayı gönderdik. Ben o taksiciye verdiğimiz parayı tam bir yıl, ay ay taksitlerle ödedim. O zamanlar nerede böyle et yemeği yemek. Eti yılda bir defa görebiliyorduk onu da kurban bayramlarında görebiliyorduk. Kavun, karpuz, üzümü alır, tavanlara iple asar, onu bir yıl keser keser yerdik.
‘11 YIL ORTAKLIK YAPTIKTAN SONRA AYRILDIK’
Askerlik dönüşü 11 sene ortaklık yaptıktan sonra ortaklıktan ayrıldık. 2. Organize Sanayi’nde bir yıl çalıştıktan sonra 1977’de Şakalak olarak Karatay Sanayinden 1. organizeye geldim. Burada Hüseyin Ağa’nın dükkânını tuttum. Yerimiz Aslım Sokak’ta idi. Burası 600-650 metrekarelik bir yerdi, burada çalıştık. Daha sonra 2. Organize’ye geldim. Beş sene de burada çalıştım.7 bin metrekarelik bir yerdi, 2 bin metrekaresi kapalı alandı. Çok iş yaptık. Tarım, hububat tarım makineleri üretimi yapıyordum. Onları imal ediyordum. Yurt dışına da çok gidiyor, orada gördüklerimi geliştirerek burada yapıyordum. Daha sonra baktım, çalıştığımız yer dar gelmeye başladı. 3. Organize Sanayi’nde şu andaki 50 bin metrekarelik alan üzerine kurulu bulunan 15 bin metrekarelik kapalı alanı olan yere geldim. Ziraat aletleri yapımında da Konya’da ilk lazeri ben getirdim, ben kullandım. CNC tezgâhlarını aldık, bilgisayar plazmalı oksijenler aldık getirdik. Allah’a şükürler olsun ki havalı mikseri Konya’da yine ilk biz imal ettik. Şu anda ürettiğimiz ürünleri Türkiye’nin tüm bölgelerinin yanı sıra Tunus, İngiltere, Kenya, Sudan, Singapur, Suriye, Yemen gibi ülkelere ağırlıklı olarak satıyoruz.
‘SOSYAL VE SPORTİF ÇALIŞMALARDA YER ALDIM’
9 sene Konyaspor’da yönetim kurulu üyeliği yaptım. Konyasporu’umuzda bana göre de önemli ve başarılı görevlerde bulundum. İşveren sendikasında yönetim kurulu üyeliği yaptım. Yine Emniyetspor’da Başkan yardımcılığı, Jandarma Vakfında Başkan yardımcılığı görevlerinde bulundum. Konya Sanayi Odası kurullarında yer aldım, şu anda da Konya Sanayi Odası meclis üyesiyim. Ankara’da bulunan Ziraat Aletleri Birliği (TARMAK-BİR) Yönetim Kurulu üyeliği yaptım.
‘KONYASPOR’U BORÇLU ALDIK ŞAMPİYON YAPTIK’
Konyaspor için arkadaşlarımız ile gerçekten çok iyi şeyler yaptık. O tarihlerde Konyaspor’umuzu kayyumdan aldık, kulüp borç dert içinde idi. Biz arkadaşlarımızla kulübü bu şartlarda aldık, bir kuruşsuz bir şekilde l. ligde iken de gelen arkadaşlara borçsuz dertsiz şekilde teslim ettik. Bu işten Allah’a şükürler olsun ki yüzümüzün akı ile çıktık. Takımı şampiyon yaptık, o günü gördük. Bu takımın da bir sene birinci ligde yöneticiliğini yaptım. Ama sonradan dediğimiz gibi arkadaşlara bıraktık.
BİR MAÇ SONRASI ÖMER HOCAYA ÇOK KIZMIŞTIM
Konyaspor’da unutamadığım günlerden birisi de teknik direktörümüze kızdığım bir maç sonrası idi. Bir gün o maçta yenildikten sonra teknik direktörümüz Ömer Duran’a çok kızdım hatta o maçtan sonra Ömer hocaya ‘Bu takımı ben çıkartıp yönetsem senden daha iyi yaparım’ demiştim. Tabii onlar o maçta kalmıştı.
‘KONYASPOR MAĞLUP OLDU MU EVE GELİR YÜZÜN KOYUN YATARDIM’
Konyaspor mağlup oldu mu o gün eve gelir yüzün koyun pazartesi sabahına kadar yatardım. Bunu bizim hanım da bilirdi; ben eve gelip böyle yattım mı bizim hanım bilirdi ki biz o gün yıkılmışız. Ve bana hiçbir şey demezdi. Hayatımın en mutlu günü ne diye sorarsanız; hiç düşünmeden Sakarya’yı Sakarya’da yendiğimiz o günkü maçtı… Çünkü o gün şampiyon olmuştuk. Yıllar sonra Konyaspor’umuz l. lige çıkmıştı, maç sonrası sevincimiz o gemi gezimiz, o anlar benim unutamadığım ve bugüne kadar da yaşadığım en mutlu anlar, saatler idi. Biz Gündüz Tekin Onay ile tam bir sezon çalıştık. O bir yıl kulübün bütün masraflarını, paralarını kendimiz cebimizden ödedik. 3 sefer Ankara ve Antalya olmak üzere play off heyecanı yaşadık, ama en sonunda lige çıkmayı başarmıştık. Sakarya maçına bir arkadaşım ile gidiyorduk, arabayı ben kullanıyordum. Trafik polisi bizi Bolu’da durdu. Benim emniyet kemerim takılı idi ama yanımdaki arkadaşımın emniyet kemeri takılı değildi. Polis ona “siz şoför müsünüz ehliyetiniz var mı” dedi arkadaşım da “var” dedi. Ama “emniyet kemerini niye takmıyorsunuz” diyerek ona ceza kesmişti.
‘MALATYA’YA KALECİ TRANSFERİNE GİTMİŞTİM’
Yine unutamadığım bir transfer olayı ise Malatya’ya kaleci transferine gitmemdir. Mehmet Oktut başkan idi. Malatya’da bir kaleci varmış. Mehmet Oktut beni o transfer için görevlendirdi ve “abi o kaleciyi al gel” dedi. Neyse ben Malatya’ya gittim o bize verilen isme haber gönderdik. Biraz sonra bir adam geldi, her tarafı perişan idi. Şimdi parayı da biz verdiğimiz için bu transfer işinde kılı kırk yarıyor, her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırıyorduk. Ben de oğlanı karşıma aldım ve konuşturmaya başladım… Meğer oğlan arabadan karpuz indirirmiş, oradan Mehmet Oktut’a adamın karpuz indirdiğini anlattım ve döndüm.
‘YÖNETİM KURULU TOPLANTILARINDA PARA ÇANAĞINI DOLAŞTIRIRDIK’
Bizim dönemimizde kulübün bütün masraflarını yöneticiler kendi ceplerinden öderlerdi, öyle ki kulüpte içtiğimiz çayın parasını bile biz kendi cebimizden öderdik. Yönetimin para işine de ben bakardım. Her hafta başı pazartesi günleri yönetim kurulu toplandığı zaman bizim bir çanağımız vardı, ben o çanağı alır arkadaşlar arasında dolaştırır, parayı toplardık.
‘SUAT’IN MUKALEVESİNİ ÇALARLAR DİYE YASTIĞIN İÇİNE SAKLADIM’
Suat’ı transfer edecektik. Elazığ’a gittim. Suat çok iyi bir golcü idi. Onun yanında biri daha vardı. Onu da Suat’ın yanında alacaktık. Ama Suat ve yöneticiler çok para istediler. Bende olmaz dedim ve Gaziantep’e döndüm oradan da başkanı aradım –‘Başkan bu çok para istiyor bu iş olmaz’ dedim. Başkan ise Yusuf abi o çok iyi bir golcü iyi futbolcu onu mutlaka alalım deyince de ben tekrar Antep’ten Elazığ’a döndüm. Yöneticiler ve Suat ile bir araya geldim. Sonunda parayı verdim ve bana Suat’ın mukavelesini verdiler artık o gece Elazığ’da kalacaktım. Pazarlık yaptığımız yöneticilerden birinin oteli vardı orada kalacaktım. Ama gece burada ben uyuyunca mukaveleyi benden alırlar benden çalarlar diye öyle korktum ki yastığı açtım ve mukaveleyi yastığın içine saklayarak üzerine yattım. Sabahta Suat’ı hanımı ve çocuklarını alarak Konya’ya getirdim. O zaman yanımda da yönetici olarak Necdet Erben vardı. O aldığımız oyuncuda Mehmet idi.
‘ŞİMDİKİ YÖNETİCİLER MİKROFONU KİMSEYE BIRAKMIYORLAR’
Şimdiki yöneticilere bakıyorum da gazetecileri gördüler mi mikrofonu kimseye bırakmıyorlar. Biz gazeteci gördük mü kaçardık, eee ne de olsa biz köylü çocuğu idik. Hatta ben gazetecilere “aman bizi göstermeyin, bizi çekmeyin, ben size bir kuzu keseyim” diye de takılırdım. Sporu çok seviyordum, Konyaspor sayesinde bizim de çok iyi bir çevremiz dostlarımız oldu. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaşlı diğer kulüplerin yöneticileri ile tanıştık.
‘YOZGAT’TA MEHMET OKTUTVE BANA TEZARUHAT YAPIYORLARDI’
Yine bir gün Yozgat deplasmanında maçımız vardı, o maça başkan Mehmet Oktut ile ikimiz gitmiştik. Maç başladı, Başkan Oktut ile ikimiz şeref tribününde yan yana oturuyorduk. Bir ara biz gol attık ve takım 1-0 öne geçti. Tribün de hemen arkamızda idi. Biz 1-0 önde maçı götürürken biraz sonra arkamızdan seyirciler bağırmaya başladılar. Mehmet Oktut az sakallıydı yaaa ‘Konyalı hacılar hadi hadi işi bağlamışsınız, hacı adam hiç iş mi bağlar’ diye tezaruhat yapıp laf attılar. Ben de Mehmet Oktut’u sakinleştirmeye çalışıp ‘aman Mehmet abim sakın arkana bakma, hiçbir şey söyleme, biz bu maçı bir sıfır alır zılarız’ diyordum.
‘PARA KAZANAYIM HIRSIM YOK’
İşim için yurt dışında açılan tarım fuarlarını çok iyi takıp ederim, teknolojik yatırımlara yöneliklerini takip eder, kendim gider bizzat görürüm. Benim amacım burada artık şunu da kazanayım demek değil, köylüme en iyisini yapıp onlara en güzeli vermek, hizmet etmek. Para kazanayım hırsım yok, nasıl daha iyisini hatta en iyi makine yaparım hesabındayım. Yabancı firmaların Türkiye’ye gelip mal satmalarını istemem çünkü milliyetçiyim.
‘ABDULLAH KİĞILI’DAN LİSANS PARASINI ALMIŞTIK’
Biz Konyaspor’da yönetici idik. Abdullah Kiğılı da futbol federasyonu yönetim kurulu üyesi idi. Lisansları son gün yetiştiremedik. Abdullah Bey o gün için bize 40 milyar lirayı cebinden borç olarak verdi, lisanslar çıktı yetiştirmiştik. Tabii sonradan kendisine o parayı ödedik.