Prof. Dr. Ali Akpınar
Zaman tünelinden geçmişe yolculuk
Zaman tünelinden geçmişe yolculuk
Okulların açıldığı gün. Kızımı okuluna götürmek için yola revan olduk. Şehrin işlek caddelerinden birinde ilerliyoruz. Herkeste bir telaş var, herkes koşturuyor. Anneler, babalar ve çocukları. Ve gençler, dikkat çekici, cezp edici, hatta tahrik edici çok değişik kıyafetlerle yollara dökülmüşler. Körpecik kızlar, açılmış saçılmışlar. Okula mı gidiyorlar, yoksa bir yerlere arz ı endam etmeye mi? Boyunlarda kravatlar, boğazlara değil, göğüslere bağlanmış. Serdengeçti, beline bağlarmış. Bürokratlar iki yakalarını bir araya getirmek için bağlarlar. Zamane genleri kızlı erkekli göğüslerine bağlıyorlar. Şimdi moda böyle. Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerin modası böyle!
Kalabalık içerisinde, dekolte kıyafet giymiş kadınlar da telaşla ilerliyorlar, kimileri de duraklarda otobüs bekliyorlar. Onlara da hayıfla bakıyoruz, işte çocuklarımızı emanet edeceğimiz kimseler. Rahmetil Ali Uvi Kurucu Hoca’nın babası geliyor aklıma. Hani, bir okul bahçesinde kadınlı erkekli voleybol oynayan hocaları görüp ben çocuklarımı bunlara emanet edemem diyerek hicret eden hoca vardı ya!
Derken bir levha ilişiyor gözüme. Sadreddin Konevî diye. Rahmetli Konevî’yi hatırlıyorum. Ah diyorum Konevî, senin zamanında yaşamak varmış. Böyle telaşlı insanlar yoktu zamanında bu sokaklarda. Böyle acayip garaip manzaralar da. Senin zamanında kolaydı müslümanca yaşamak, hatta âlim, zâhid ve şeyh olmak da kolaydı. İman ve İslam hırsızları bu kadar yoğun değildi senin zamanında. Bu kadar araba, ses ve hava kirliliği de yoktu!
Sonra birden irkilip daldığım hayalden kendime ve günümüze geliyorum. Yok diyorum öyle değil. Herkes kendi döneminde sınanıyor ve herkes kendi döneminden mesul. Yüce Allah, dinini kolaylaştırmış ve hiç kimseyi üstesinden gelemeyeceği şeylerle yükümlü kılmamış. O zaman Konevî kendi zamanından sorumlu idi, bizler de kendi zamanımızdan sorumluyuz. Konevîler kendi zamanlarını yaşadılar, bizler de kendi zamanımızı yaşayacağız. Her dönemde başarmak da mümkün, başaramamak da. Kazanmak da mümkün kaybetmek de.
Hem Konevî döneminde iyiler olduğu gibi kötüler de yok muydu? Elbette vardı. Her dönemde de olacaktır. Dahası bizler Saadet çağında yaşamış olsaydık, bugünümüzden daha farklı olmayacaktık. Şimdiki Müslümanlığımız kaç puan ise, o zaman da o kadar olacaktı. Hem o zamanda da Ebu Cehiller, Ebû Lehebler, baş münafıklar olmamış mıdır? Sanki Saadet Çağını gören herkes Ebu Bekir-Ömer olabilmiş midir? Sahabenin bile hepsi aynı seviyede değil.
O halde bu zamanın kıymetini bilmeli, yaşadığımız zamanın hakkın vermeli, bu zamanda Rabbin Rızasını ve Cenneti hak etmeye bakmalı. Hem sonra bizim ne zaman yaratılıp hangi şartlarda sınava tabi tutulacağımıza biz karar vermedik ki! Bütün bunlara karar veren, yaptıklarından asla sorgulanmayacak olan ve her yaptığında sayısız hikmetler olan Yüce Yaratıcı. Elbette sınav sorularını sınavın sahibi soracak, sınavın yer ve zamanını da O belirleyecektir. Bize düşen ah keşke şu dönemde, şu şartlarda yaşasaydım, keşke erkek olsaydım, falanın oğlu yahut kızı olsaydım gibi bir takım mazeretlerin arkasına sığınmadan o sınavı başarmaya çalışmaktır. Öyle değil mi?
Okulların açıldığı gün. Kızımı okuluna götürmek için yola revan olduk. Şehrin işlek caddelerinden birinde ilerliyoruz. Herkeste bir telaş var, herkes koşturuyor. Anneler, babalar ve çocukları. Ve gençler, dikkat çekici, cezp edici, hatta tahrik edici çok değişik kıyafetlerle yollara dökülmüşler. Körpecik kızlar, açılmış saçılmışlar. Okula mı gidiyorlar, yoksa bir yerlere arz ı endam etmeye mi? Boyunlarda kravatlar, boğazlara değil, göğüslere bağlanmış. Serdengeçti, beline bağlarmış. Bürokratlar iki yakalarını bir araya getirmek için bağlarlar. Zamane genleri kızlı erkekli göğüslerine bağlıyorlar. Şimdi moda böyle. Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerin modası böyle!
Kalabalık içerisinde, dekolte kıyafet giymiş kadınlar da telaşla ilerliyorlar, kimileri de duraklarda otobüs bekliyorlar. Onlara da hayıfla bakıyoruz, işte çocuklarımızı emanet edeceğimiz kimseler. Rahmetil Ali Uvi Kurucu Hoca’nın babası geliyor aklıma. Hani, bir okul bahçesinde kadınlı erkekli voleybol oynayan hocaları görüp ben çocuklarımı bunlara emanet edemem diyerek hicret eden hoca vardı ya!
Derken bir levha ilişiyor gözüme. Sadreddin Konevî diye. Rahmetli Konevî’yi hatırlıyorum. Ah diyorum Konevî, senin zamanında yaşamak varmış. Böyle telaşlı insanlar yoktu zamanında bu sokaklarda. Böyle acayip garaip manzaralar da. Senin zamanında kolaydı müslümanca yaşamak, hatta âlim, zâhid ve şeyh olmak da kolaydı. İman ve İslam hırsızları bu kadar yoğun değildi senin zamanında. Bu kadar araba, ses ve hava kirliliği de yoktu!
Sonra birden irkilip daldığım hayalden kendime ve günümüze geliyorum. Yok diyorum öyle değil. Herkes kendi döneminde sınanıyor ve herkes kendi döneminden mesul. Yüce Allah, dinini kolaylaştırmış ve hiç kimseyi üstesinden gelemeyeceği şeylerle yükümlü kılmamış. O zaman Konevî kendi zamanından sorumlu idi, bizler de kendi zamanımızdan sorumluyuz. Konevîler kendi zamanlarını yaşadılar, bizler de kendi zamanımızı yaşayacağız. Her dönemde başarmak da mümkün, başaramamak da. Kazanmak da mümkün kaybetmek de.
Hem Konevî döneminde iyiler olduğu gibi kötüler de yok muydu? Elbette vardı. Her dönemde de olacaktır. Dahası bizler Saadet çağında yaşamış olsaydık, bugünümüzden daha farklı olmayacaktık. Şimdiki Müslümanlığımız kaç puan ise, o zaman da o kadar olacaktı. Hem o zamanda da Ebu Cehiller, Ebû Lehebler, baş münafıklar olmamış mıdır? Sanki Saadet Çağını gören herkes Ebu Bekir-Ömer olabilmiş midir? Sahabenin bile hepsi aynı seviyede değil.
O halde bu zamanın kıymetini bilmeli, yaşadığımız zamanın hakkın vermeli, bu zamanda Rabbin Rızasını ve Cenneti hak etmeye bakmalı. Hem sonra bizim ne zaman yaratılıp hangi şartlarda sınava tabi tutulacağımıza biz karar vermedik ki! Bütün bunlara karar veren, yaptıklarından asla sorgulanmayacak olan ve her yaptığında sayısız hikmetler olan Yüce Yaratıcı. Elbette sınav sorularını sınavın sahibi soracak, sınavın yer ve zamanını da O belirleyecektir. Bize düşen ah keşke şu dönemde, şu şartlarda yaşasaydım, keşke erkek olsaydım, falanın oğlu yahut kızı olsaydım gibi bir takım mazeretlerin arkasına sığınmadan o sınavı başarmaya çalışmaktır. Öyle değil mi?
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.